İş hayatındaki belirsizlik, tüm tüketiciler için satın alma kararlarını erteletti. Türkiye için, krizin psikolojik etkileri, reel etkilerinin önüne geçti. Kötü bir dönem geçirdik. İnşaat Türkiye’nin lokomotif sektörü. Gerçekten bu krizi biz iliklerimize kadar hissettik. Ama o ufukta görünen nokta kadar ışığa varmamıza çok az kaldı. Etraf aydınlanmaya başladı.

Krizin iki anlamı var:
1.Tehlike
2. Fırsat

Tüketiciler kriz dönemlerinde satın alma kararı vermekte zorlansa da, koşullar uygun olduğunda, hedef her zaman bir gayrimenkul edinmektir. Örneğin Alizepark Evleri’nde, krizin ilk aylarındaki şokla tüketiciler satın alma kararı vermede son derece çekingen davransalar da, 2009 un ikinci yarısından itibaren talep artmaya ve sonuca dönmeye başlamıştır.

Türkiye’de gayrimenkul her zaman önemli bir yatırım enstrümanı olmuştur. Tabii bunun gerekçeleri var: Çünkü Türkiye’de kentleşme var, hızlı nüfusun artışı var, bir üst sınıf eve geçme hevesi var, nitelikli konut ihtiyacı var. Bu nedenlerle, talep her zaman arzın önünde oluyor. Hal böyle olunca da, ekonominin birinci kuralı işliyor. Talep arzın önünde olursa, fiyat artar. Fiyat artınca da satın alan her zaman karlı oluyor.

Ayrıca bilindiği gibi, mortgage oranları da şu anda çok cesur bir yerde duruyor. Konut fiyatları ile mortgage oranları arasında ters orantı vardır. Biri yüksekken, diğeri düşük olur. Şu anda halen hem konut fiyatları, hem mortgage oranları düşük bir çizgide seyretmektedir. Bu çok az rastlanır bir durumdur. Bunun nedeni, son aylarda krizin etkileri azalmış olmasına rağmen, inşaat şirketlerinin yapması gereken fiyat artışlarını, aynı anda fiyata yansıtmak istememelerindendir. Son yıllarda inşaat sektörü olması gerekenin çok altında karlarla çalışıyor. Bir dönem sonra, hem maliyetlerdeki artış, hem talepteki artış nedeniyle ister istemez fiyatlar artacaktır. Bu nedenle hala dönem “alıcı dönemi”dir.

http://www.haberortak.com