Nil Tiritoğlu İnşaat Malzemeleri Yönetim Kurulu Başkanı / Mimar- YESU, Leed GA Nil Tiritoğlu


Yapıların, her yönden gelebilecek suya veya neme karşı korunmaları için, yapı kabuğunun yüzeyinde yapılan işlemlere “su yalıtımı” denir. Su yalıtımı yapılmış bir yapı geçirimsiz yapı olarak tanımlanır. Gelişen inşaat teknolojileri sayesinde toprak ve deniz altında yapıların inşa edilmesi ile yalıtıma ihtiyacın artması, su yalıtımının binaları korozyonun zararlı etkisinden koruması, sağlıklı ve konforlu yaşam alanları sunması, ekonomiye katkı sağlaması su yalıtımının önemini daha fazla arttırmaktadır.
Su, yapılara başlıca dört yoldan girer:
1. Sızma yoluyla: Yağmur, dolu, kar gibi doğal afetler nedeniyle veya rüzgar basıncının etkisiyle, suyun çatı, teras, pencere doğrama elemanlarının arasından içeriye sızmasıyla,
2. Kapilarite (kılcallık) yoluyla: Suyun, yapı elemanları tarafından emilerek ilerlemesiyle, (bodrum katlar,tuğla duvar, perde, kolon, tünel, metro vb. yapılarda)
3. Yoğuşma Yoluyla: Yapılardaki iç ve dış sıcaklık farklılıkları sonucu ısı köprüleri oluşumu nedeniyle (mantolama yapılmamış yerler)
4. Yanlış uygulama nedeniyle: Doğru malzemenin, doğru yerde, doğru şekilde uygulanmaması sonucunda su yapılara girer.


Su yalıtımsız yapılarda dört temel sorunla karşılaşılır: Beton bütünlüğü bozulur. Bina içindeki diğer yapı elemanları olumsuz etkilenir. Yapı yaşam konforu azalır. Korozyon oluşur. Suyun beton içerisine nüfuz etmesi durumunda, sıcaklık değişikliklerine bağlı olarak donma-çözünme reaksiyonu meydana gelir. Bu çevrim sırasında su sıvı halden katı hale geçerken hacminin yüzde 9’u kadar genleşir ve neticede beton parçalanır. İstanbul’da 1999 depreminin ardından incelenen 55 bin 651 konut ve işyerinin yüzde 79’u hasarlı bulundu. Bu binaların yüzde 64’ünde korozyon tespit edildi. Su yalıtımsız bir bina 10 yıl sonra taşıma kapasitesinin yüzde 66’sını kaybediyor.
Yapılarda hayati önem taşıyan su yalıtım uygulamalarının başında temeller gelmektedir. Türkiye'deki binaların büyük kısmının temellerinde su yalıtımı bulunmaz. Halbuki su yalıtımı yapılmasının amacı, yapıların temellerde bulunan taşıyıcı elemanların sudan korunmasıdır. Çünkü, toprağın nemi, yeraltı suları ve zeminde biriken yağmur suları, temelde bulunan taşıyıcı elemanlar için hayati tehlike arz eder. Betonarme yapı elemanında bulunan beton ve çelik, su ile temas ettiğinde korozyon oluşur.
Korozyon basitçe çeliğin paslanması demektir. Paslanan çelik mukavemetini 10 yıl içinde yüzde 60’dan fazla kaybeder. Su ya da nem etkisi sonucunda hacmi artar ve içinde bulunduğu betona zarar verir. Sonuçta temelde bulunan taşıyıcı elemanlar gücünü kaybeder ve yapı depreme karşı korunaksız hale dönüşür. Korozyonu önlemenin tek yolu temellerde doğru su yalıtım uygulamaları yapmaktır.
Yapıyı taşıyan temelin dış etkenlerle tüm ilişkisinin kesilerek muhafaza edilmesi için yapılan tüm uygulamalara temel bohçalama izolasyonu denir. Temel bohçalama izolasyonu geri dönüşü olmayan , telafisi mümkün olmayan ve yapı için hayati önem taşıyan bir uygulamadır. Yapının temelinin izolasyonundaki eksikler bütün binan sağlamlığını tehdit ederken bu durumu düzelmenin gerçek bir çözümü yoktur. Unutulmamalıdır ki betonun ve içindeki demirin suyla temasından kaynaklanan reaksiyonlar, demiri çürütüp mukavemetini düşürür bunun yanı sıra su ve demirin etkileşiminden oluşan pas, betonun çatlayıp dağılmasına neden olan en önemli faktördür.
Temel ve perde yalıtımının amacı yapıyı yeraltı sularına, topraktaki çeşitli tuz çözeltilerine karşı korumak ve yapısal durabilitenin sürekliliğini sağlamaktır. Su yalıtımının başarısı, sürekliliği ile mümkündür. Temel perde bohçalama sistemi süreklilik açısından iyi bir uygulama tekniğidir. Su yalıtım uygulamalarındaki süreksizlikler, su kaçaklarına yol açabilecek kritik kesitleri meydana getirmektedir. Bu nedenle, temel perde yalıtımlarında farklı tipteki temeller için farklı çözüm önerileri üretilmektedir. Temel ile perde birleşimlerinde oluşan soğuk derzler su geçişine izin veren riskli bölgelerdir. Bu nedenle, su yalıtım uygulamasına destek olarak soğuk derzlerin geçirimsizliği de mutlak suretle sağlanmalıdır. Diğer önemli bir uygulama drenaj sistemidir. Doğru tasarlanan drenaj sistemi, yeraltı su seviyesinin aşırı yükselmesini engellediği gibi yüzeysel suların toplanarak tahliye edilmesine de yardımcı olur. 
Betonun geçirgenliği, beton içerisindeki boşluklar ile çimento hamuru agrega ara yüzeyindeki mikro çatlakların bir fonksiyonudur. Betonun boşluksuz ve geçirimsiz olması durabilite bakımından önemlidir. Betonda durabilite ve geçirimlilik birbiriyle yakından ilgili olan iki durumdur. Betonun akışkan geçirimliliği; basınçlı su, kılcal yolla su emme ve buhar yolu ile gerçekleşir. Geçirimsizlik bakımından gerekli önlemlerin alınmaması durumunda betonda bu üç geçirimlilik aynı yönde ve olumsuz biçimde yüksek değerlere ulaşır ve bu da durabilite bakımından sorunlara yol açar. Betonun su geçirmeye başladığı gözle görünmeye başlandığı an, yapının su yalıtımında büyük bir problem olduğu anlaşılmaktadır.

Su, bir çatlak ya da kanal bularak betonun içerisine sızmaya başlamış ve ilerlemiş suyun içerisinde izlediği bu yol düşünüldüğünde, suyun temas ettiği her an, betonda performans kaybı anlamına gelmektedir. Donatı korozyonun önlenmesi için yapılması gereken en önemli önlem su yalıtımıdır. Her ne kadar yapının suya maruz kaldığı tüm mahalleri (çatı, mutfak, banyo, tuvalet) yaşam konforunu etkilese de belki de geri dönüşü olmayan tek bölge temel ve toprak altı perdeleridir. Çünkü bu bölgede oluşabilecek korozyon etkisi direkt olarak taşıyıcı sistemi etkileyeceğinden ileride çok büyük sıkıntılara yol açabilir. Taşıyıcı sistem içerisinde yükün en fazla olduğu perde ve temelin yalıtımı ne kadar kaliteli olursa bina da o kadar uzun ömürlü olur. Eğimli ve zemin suyu olmayan yerlerdeki yapılarda sadece temel duvarlarında yalıtım yapılmasının yeterli olacağı düşünülse de, suyun ne zaman nereden çıkacağı belli olmadığından bunun garantili bir uygulama olduğu söylenemez. Bu nedenle temellerde, yapının toprak altında kalan tüm yüzeylerinin su geçirimsiz hale getirildiği, bohçalama olarak adlandırdığımız temel yalıtımı uygulaması yapılmalıdır. Yapı temel hafriyatı yapıldıktan sonra temellere gelebilecek suyun birikmemesi için, yüzeysel veya çevresel drenaj sistemi yapılmalıdır. Bunun yapılmaması halinde, biriken suların oluşturacağı basınç, binanın düşeyliğinin bozulmasına neden olabilir.


Temellerin sudan etkilenmemesi için, su yalıtımını temelin dışından yapmamız gerekir. Bunun için de temel betonundan önce, üzerine yalıtım malzemelerini uygulayacağımız yaklaşık olarak 10cm kalınlığında demirsiz betonu yani grobetonu dökmemiz gerekir. Su yaltımı yapılmadan önce grobeton yüzeyi temizlenmeli ve pürüzsüz bir hale getirilmelidir. Su yalıtımı için bitümlü membranların kullanılması durumunda grobeton üzerine soğuk uygulamalı astar emülsiyonu sürülür. Bu astarın amacı yapılacak olan bitümlü membranın betonarme yüzey ile tamamıyle birleşmesini sağlamaktır. Astarın tamamen kurumasının ardından iki kat bitümlü membran, enine 10 santimetre, boyuna ise 15 santimetre üst üste bindirilir ve şalümo ile ısıtılarak yapıştırılır. Yalıtım mekanik etkilere karşı korunduktan sonra önce temel betonu dökülür. Betonarme perdelerin inşa edilmesinin ardından düşey yüzeylerde yine aynı uygulama gerçekleştirilir. Perdelerdeki su yalıtımı uygulaması bittikten sonra ise toprak dolgu öncesi, su yalıtımını mekanik etkilere karşı koruyacak bir malzeme kullanılması gerekir. Bu amaçla genellikle yüksek yoğunluklu polietilenden mamul kabarcıklı drenaj örtüleri, hem zemin sularının hızlı tahliyesi için hem de yalıtımı korumak için tercih edilirler. Bu uygulamalar sonucunda yapınızın temelleri mukavemetini uzun yıllar hiç kaybetmeden sürdürür ve yapınız olası bir depreme karşı korunmuş olur. Unutmayalım ki deprem değil, korozyon öldürür.

Yapılarda Güçlendirme Uygulamaları: Dayanıklı ve Güvenli Yapılar İçin Çözümler Yapılarda Güçlendirme Uygulamaları: Dayanıklı ve Güvenli Yapılar İçin Çözümler
Editör: Haber Merkezi