IFS Başkan yardımcısı Ergin Öztürk, Türk şirketlerini incelediklerinde yüzde 95’inden fazlasının aile şirketi olduğu tespitini yapıyor. Öztürk, aile büyükleri hala işletmelerin karar vericileri olduğundan; satın alma, stok, muhasebe, bordro gibi temel operasyonlar entegre edilmiş ama bunun dışındaki operasyonlar ofis araçlarıyla, üçüncü parti ya da işletmenin kendi yazdığı programlarla yürütüldüğüne işaret ediyor. Aile şirketlerinin 2T ile yönetildiğini anlatan Öztürk, “Birinci jenerasyonun kozu, ‘Tecrübe’ iken, ikincisinin ki, ‘Teknoloji.’ Biz ise küresel tecrübeyle, teknolojiyi buluşturuyoruz”, diyor. 

Şirket 50, 100, 300 kişiyken ilk neslin kritik personelleri sayesinde şirketi kontrol altında tutmanın mümkün olduğunu anlatan Öztürk, gözlemlerini şöyle aktarıyor: “Ama şirket büyüyüp ihracat yaptığında, rakipler artık uluslararası şirketler olmaya başladığında, acımasız rekabetle karşılaştıklarında edindiği bilgi, görgü yetmiyor. Çünkü dünyada farklı tarzda rekabet unsurları işin içine giriyor. Bu noktada ikinci nesil çok kritik bir rol üstleniyor. Çünkü bu nesiller teknolojiye doğmuş ve konuyu anlıyor. Ancak orada da işletme tecrübesi eksik kaldığında biz devreye giriyoruz. 
  


İşe swot analiziyle başlıyoruz

Öncelikle müşteri ve IFS tarafında bu konuyla ilgili, o sektörde tecrübeli kişilerden kurulmuş iki ayrı proje ekibi oluşturuluyor. 

Sektöre ve ihtiyaçlara göre projeyi fazlandırıyoruz. Bu fazlardan ilkinde yaklaşık 1-2 ay mevcut durum analizi yapıyoruz. Bu şirket kimdir, ne yapar, neyi nasıl yapar, hangi noktalarda dezavantajları var gibi mevcut durumu belirleyip, raporluyoruz.

İkinci aşamada çözümün IFS ile ilgili olan kısmını anahtar kullanıcı ekiplere anlatıyoruz. Projeyi yaparken müşteri tarafında işletmedeki herkesi meşgul etmiyoruz. Çözümü oluştururken anahtar kullanıcı ekibi dediğimiz departmanın, sürecin temsilcileri ile çalışıyoruz; onlarla bilgi alışverişinde bulunuyoruz, ön eğitimi ve çözümleri onlarla yapıyoruz. İkinci aşamada çözümün teorik kısmını oluşturuyoruz. Üçüncü aşamada her iki tarafın onaylayacağı çözümü kağıt üzerinde oturtuyoruz. 

Geçtiğimiz yıllarda büyük bir lastik üreticisi firmayla çalıştık. Bünyelerinde 14 adet alt sistem vardı. İşletme içerisinde yaklaşık 7-8 adet muhasebe programı, 3-4 adet stok-kalite programı olmak üzere her departmanda ayrı ayrı programlar kullanılıyordu. Biz 8 ay gibi kısa bir sürede satışından pazarlamasına, üretiminden satış sonrası servis hizmetlerine kadar bu süreçlerin tamamını tek bir çatı altında topladık, tek bir veri merkezinden veri alınacak şekilde entegre hale getirdik. 

Şirket, 8 ay sonra dönüşümü tamamladığında, geçmişte aynı işi nasıl yaptığını sorgulamaya başladı. 


Aslında biz ve bizim gibi şirketlerin uzmanlığı şirket doktorluğu. Bu işletmeler bir ürün nasıl yapılır, nasıl satılır çok iyi biliyorlar. Fakat ürünleri yapmak, satmak, üretmek ve bunları karlı bir şekilde yönetmek konusundaki tecrübeleri az. Biz bu noktalarda şirketlere destek veriyoruz. Dünyadaki endüstriyel tecrübeyi taşıyıp, önlerine koyuyoruz. Bir işletmeyi uçtan uca entegre hale getiriyoruz. Temel mantığımız akıllı şirketler yaratmak. Bir şirketin uçtan uca bütün süreçlerini, tam entegre bir şekilde yöneticilerin işletmenin performansını izleyebileceği bir hale getiriyoruz.”