FOTO: BAD (Başak Akkoyunlu Design) Kurucusu Mimar Başak Akkoyunlu
BAD Kurucusu Mimar Başak Akkoyunlu, farklı yapı türlerinde aydınlatma kriterlerinin nasıl farklılaştığını detaylandırdı.
Farklı yapı türlerinde (konut, ofis, otel, endüstriyel yapılar vb.) aydınlatma tasarımının temel kriterleri nasıl değişiyor?
Aydınlatma tasarımı, yapıların işlevi, kullanıcı ihtiyaçları ve mekânın kullanım biçimi doğrultusunda şekillenmekte olup, mimari bütünlüğün önemli bir bileşenini oluşturmaktadır. Farklı işlevlere sahip yapılarda gerçekleştirilen aydınlatma tasarımları, armatür seçimi ve ışık düzeyi gibi unsurlar açısından belirgin farklılıklar göstermektedir.
Konut tasarımlarında öncelikli hedef, kullanıcı konforunun sağlanmasıdır. Bu bağlamda, sıcak tonlu ışık kaynakları ve çok katmanlı aydınlatma stratejileri ön plana çıkmaktadır. Konut içi mekânların, günün farklı saatlerinde farklı işlevleri karşılayabilecek esneklikte aydınlatılması beklenmektedir. Okuma, yemek hazırlama veya çalışma gibi spesifik faaliyetler için görev aydınlatmaları(task lighting) tercih edilmekte; aynı zamanda dekoratif aydınlatma elemanları ile mekânsal estetik desteklenmektedir.
Konutlardan farklı olarak, ofis yapılarında aydınlatma tasarımında verimlilik, odaklanma ve görsel konfor ön plandadır. Bu tür yapılarda gerekli aydınlık düzeyi konutlara kıyasla daha yüksektir. Ayrıca, kullanılan armatürlerin parlamayı azaltacak nitelikte olması ve çoğunlukla daha soğuk renk sıcaklıklarına sahip ışık kaynakları konfor düzeyini arttıracaktır.
Endüstriyel yapılarda ise aydınlatma tasarımı, ofis yapılarıyla benzerlik gösterse de ölçek ve işlevsellik açısından farklılaşmaktadır. Bu yapılar, genellikle geniş hacimlere sahip olduklarından, yüksek ışık şiddetine sahip armatürlerin kullanımı gereklidir. Ayrıca, bu tür yapılarda çalışma sürelerinin günün her saatine yayılabilmesi nedeniyle, doğal ışığın yetersiz olduğu zaman dilimlerinde üretim süreçlerini aksatmayacak düzeyde yapay aydınlatma sağlanmalıdır. Yoğun kullanıcı sirkülasyonuna sahip büyük hacimli alanlarda ise sensör destekli armatür sistemleri ile enerji verimliliği artırılabilmektedir.
Mekânın fonksiyonu aydınlatma projesinde nasıl bir rol oynuyor? Örneğin bir hastane ile bir müze aydınlatması arasında hangi teknik ve estetik farklar ön plana çıkıyor?
Farklı işlevlere sahip mekânların gereksinimleri doğrultusunda aydınlatma tasarımı, hem teknik hem de estetik açıdan önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Mekânın kullanım amacı, aydınlatma tasarımında alınacak kararların temel belirleyicisidir. Örneğin, hastane yapılarında ameliyathane gibi kritik birimlerde yüksek aydınlık düzeyinin sağlanması, doğru renk algısının elde edilmesi ve hijyen koşullarına uygun, fonksiyonel ve dayanıklı aydınlatma sistemlerinin kullanılması öncelikli tasarım kriterlerindendir. Buna karşın, hasta odalarında kullanıcı konforu ve görsel rahatlık ön plana çıkmakta; daha yumuşak, ayarlanabilir ve sıcak tonlu aydınlatma çözümleri tercih edilmektedir.
Müzeler ise, aydınlatma açısından farklı önceliklere sahiptir. Işığa duyarlı eserlerin korunması amacıyla genellikle düşük aydınlık seviyeleri tercih edilir. Sergilenen objenin türüne(heykel, tablo, rölyef gibi) ve malzemesine göre aydınlatma armatürü seçimi değişkenlik göstermektedir. Müzelerde kalıcı sergilerde tüm aydınlatma eserlere göre seçilirken geçici sergilerin olduğu bölümlerde her türlü esere göre adapte edilebilecek şekilde aydınlatma tasarımı yapılır.
Müze aydınlatması genellikle sıcak renk sıcaklıklarına sahip armatürlerle ve vurgu ışıklarıyla gerçekleştirilir. Bu yaklaşım, hem eserlerin estetik değerini vurgulamakta hem de ziyaretçiye güçlü bir mekânsal deneyim sunmaktadır. Dolayısıyla, aydınlatma tasarımı yalnızca işlevsel bir gereklilik değil; aynı zamanda sergilenen içeriğin algısını biçimlendiren, kullanıcı deneyimini derinleştiren önemli bir mimari araçtır.
Doğal ışığın kullanımı ve yapay aydınlatmanın dengesi konusunda tasarım yaklaşımınız nasıl şekilleniyor? Bu dengeyi kurarken sürdürülebilirlik ve enerji verimliliğini nasıl gözetiyorsunuz?
Konut tasarımı odaklı bir ofis olarak, tasarımlarımızda öncelikle kullanıcıların mümkün olan her mekanda doğal ışığa erişimini sağlama prensibini benimsemekteyiz. Bu bağlamda, projelerimizin bulunduğu coğrafi konumların güneş ışınımı özelliklerini titizlikle analiz ederek, özellikle batı ve güney cephelerinin yaz aylarındaki aşırı ısınma ve parlama sorunlarına karşı çözüm odaklı yaklaşımlar geliştirmekteyiz. Doğal ışığın mekâna kontrollü girişini sağlamak ve bina soğutma yükünü sürdürülebilir sınırlar içinde tutmak amacıyla farklı türlerde güneş kırıcı sistemleri tasarımlarımıza entegre etmekteyiz. Ayrıca, dış mekana açılmayan alanlarda çatı pencereleri kullanarak doğal ışığın iç mekânlara nüfuz etmesini artırmaktayız.
Doğal ışığın yetersiz olduğu durumlarda, yapay aydınlatmayı, günün farklı zamanlarında mekânın işlevselliğine uygun olarak kademeli ve aşırıya kaçmadan kullanmaya özen göstermekteyiz. Bu doğrultuda, yapay aydınlatmanın doğal ışıkla dengeli bir biçimde desteklenmesi, hem görsel konforu artırmakta hem de enerji verimliliğine katkı sağlamaktadır. Sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde, projelerimizde güneş panelleri gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını entegre ederek, yapay aydınlatma ve diğer enerji gereksinimlerinin çevresel etkilerini minimize etmeye yönelik çözümler üretmekteyiz. Böylece, doğal ve yapay aydınlatma arasındaki hassas denge, enerji verimliliği ve sürdürülebilirlik hedefleriyle uyumlu biçimde kurulmaktadır.
Kullanıcı deneyimini artıran yeni nesil aydınlatma teknolojileri (akıllı sistemler, sensörlü çözümler vb.) hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu teknolojilerin mimari tasarıma etkileri neler?
Akıllı sistemler, sensör destekli aydınlatmalar ve dimlenebilir senaryolar, yalnızca görsel ihtiyaçlara değil, aynı zamanda konfor, enerji verimliliği ve mekânsal esneklik gibi faktörlere de doğrudan katkı sağlar. Mimari tasarımlarımızda sıkça kullandığımız bu sistemler, farklı kullanıcı senaryolarına göre özelleştirilebilir yapısıyla, mekanları zamana ve kullanıma duyarlı hale getirmektedir.
Örneğin, bir yaşam alanında “misafir”, “yemek” veya “gece” gibi aydınlatma senaryoları tanımlamaktayız. Yemek senaryosunda masa üzerindeki aydınlatmanın şiddeti artarken, oturma alanı daha düşük ışık düzeyinde tutulur. Gece senaryosunda ise, kullanıcınnın gece yön bulmasını kolaylaştıracak, göz yormayan düşük seviyeli ışıklar içerir. Bu yaklaşım, kullanıcı alışkanlıklarına ve anlık ihtiyaçlara göre dinamik çözümler geliştirmeyi mümkün kılar.
Ayrıca insan biyolojik saatine (sirkadiyen ritim) uyum sağlayan aydınlatma sistemleri, günün farklı saatlerinde farklı renk sıcaklıkları sunarak psikolojik ve fiziksel konforu destekler. Sabah saatlerinde daha soğuk, akşam saatlerinde daha sıcak tonda ışıklar kullanılarak iç mekân ritmi doğal döngüye uyumlu hale getirilebilir.
Aydınlatma Danışmanının Yorumu (Light in Plan - LIP)
Mimari aydınlatma tasarımı, her şeyden önce yapının türüne ve iç mekanda gerçekleşecek fonksiyonlara göre şekillenir. Tasarım sürecinin başlangıcında, mekânın kullanım amacı net olarak anlaşılmalı ve buna uygun aydınlatma kurgusu geliştirilmelidir. Örneğin bir ofis ile bir müze, gerek ihtiyaç duyulan ışık seviyeleri gerekse görsel konfor hedefleri açısından tamamen farklı tasarım stratejileri gerektirir. Aynı şekilde, bir konutta mutfak ve yatak odası gibi alanlar da birbirinden farklı ışık karakteristiklerine ihtiyaç duyar.
İyi bir aydınlatma tasarımı, yalnızca teknik gereksinimleri karşılamakla kalmaz; aynı zamanda kullanıcıya esneklik sunar, kamaşmayı önler, görsel konforu sağlar ve mekanın anlatmak istediği hikâyeyi doğru biçimde ifade eder. Yapının gündüz gün ışığında ortaya koyduğu mimari bütünlük, geceleyin de doğru planlanmış aydınlatma ile sürdürülebilir olmalıdır.
Aynı mekanın farklı zamanlarda farklı işlevleri olabilir: çalışma, dinlenme, eğlenme ya da gece kullanımı gibi. Bu nedenle tasarım, senaryolara göre esnek olacak şekilde kurgulanmalı ve kontrol edilebilir sistemlerle desteklenmelidir.
Bu noktada akıllı aydınlatma sistemleri, tasarımcıya geniş bir olanak sunar. Farklı kullanıcı senaryoları için otomasyonlar tanımlanabilir, gün ışığı sensörleri ile hem konfor artırılır hem de enerji verimliliği sağlanır. Özellikle ofislerde son yıllarda yaygınlaşan insan odaklı aydınlatma (Human Centric Lighting) yaklaşımları, çalışan verimliliğini ve ruh halini doğrudan etkileyen sonuçlar ortaya koymaktadır.
Bununla birlikte, ışık kirliliği de günümüzün önemli sorunlarından biridir. Bilinçsiz ve kontrolsüz aydınlatma, sadece enerji israfına yol açmakla kalmaz; aynı zamanda doğayı, ekosistemleri ve gece gökyüzü görünürlüğünü de olumsuz etkiler. Akıllı sistemlerin sunduğu zamanlama, sensör ve seviye kontrolü gibi imkânlar, ışık kirliliğini azaltmak için önemli bir araçtır. Bu nedenle tasarım, yalnızca kullanıcı deneyimini değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirliği de gözetmelidir.
Sonuç olarak, mimari aydınlatma tasarımı bir bütündür: işlevsellik, estetik, esneklik, kullanıcı konforu ve çevresel sorumluluk birlikte düşünülmelidir.