Arı Yalıtım Danışmanlık markasının başarı hikayesini öğrenebilir miyiz? 

Yalıtım sektöründe 20 yıla yakın bir süre satış ve proje uygulamaları konularında hizmet verdikten sonra, açıkçası sektör profesyonellerinin de destekleri ile firma unvanımıza danışmanlık ibaresini de ekleyerek, ARI YALITIM ve DANIŞMANLIK adı altında 2018 yılı başından beri sektöre su yalıtım danışmanlığı konusunda hizmet etmeye devam ediyoruz. Bu tip bir hizmet ile de sektörde ilk olmanın ayrıcalığını yaşıyoruz diyebilirim. Birçok taahhüt firması, müteahhitler ve gayrimenkul yatırım firmalarının ticari ya da konut projelerine su yalıtımı uygulamaları ve su yalıtımı danışmanlığı konularında hizmet vermemizin yanı sıra, uluslararası ve sektörlerinin büyük oyuncusu konumundaki yatırımcı ve malzeme üreticisi firmalar ile su yalıtımı danışmanlığının yanı sıra AR-GE ve ürün geliştirme konularında da partner olarak görev alıyoruz. Sorunuzun içerisindeki başarı konusuna gelince; sektörde danışmanlık anlamındaki boşluğu doldurabilmekte başarılı addediliyorsak ne mutlu bize. Henüz yolun başındayız yapacak çok işimiz olduğunu, çok çalışmamız gerektiğini düşünüyorum açıkçası. Sektörümüz de kesinlikle bunu gerektiriyor zaten. Başarımız konusunda da klişe ama tamamen gerçek tarif olan yaptığın işi sevmek ifadesini kullanabilirim. Bunun dışında, mesleki ve teknik merak ile çok çalışmaktan geçtiğini düşünüyorum. Yalıtım sektörü zaten teknolojik gelişmelere çok açık ve temeli kimya teknolojilerine dayandığından hızlı değişimler ve yenilikler içeriyor. Tüm bu gelişme ve yenilikleri elimizden geldiğince takip ederek kendimizi yenilemek zorundayız. Danışmanlık konusunda hizmet sunduğumuzdan gelişimleri takip bizim için çok daha fazla önem arz ediyor. Örnek vermek gerekir ise pandemi dönemi boyunca, yurt içi ve yurt dışı olmak üzere 300’ün üzerinde webinar ve dijital eğitim platformuna katılma fırsatı buldum. Benim için pandeminin tek ve büyük faydası da bu oldu diyebilirim. Bu sayede malzeme ve uygulama bilgilerimi tazeledim, sektörel gelişimleri takip edebildim, sektör duayenlerinin tecrübeleri ve stratejileri konularında fikir sahibi olma şansım oldu.
 
Su yalıtımının bina sağlığı ve konforu açısından önemi nedir?  

Malumunuz, barınma konusu insanlığın varoluşlarından beri en ciddi ihtiyaçlarından biri olmuş. Bizler de günümüzde, gelişen teknoloji ve inşaat sektöründeki gelişmeler sayesinde çok daha sağlıklı ve konforlu yapılarda yaşıyoruz, çalışıyoruz ve üretim yapıyoruz. Hayatımızı idame ettiğimiz bu alanlar ne kadar teknolojik olsalar da ne kadar konforlu olsalar da doğa şartlarından koruma gerekliliğimizi göz ardı edemeyiz. Suyun ve nemin yapılara teması ile oluşturduğu etki, ilk imal yıllarında direkt gözlemlenmese de yıllara sarih ciddi sorunları da beraberinde getirmekte. En ciddi etkisi tabi donatı demirlerinde oluşturduğu deformasyon. Soruda yer aldığı için söylüyorum, korozyon etkisi bina sağlığını ilgilendiren yönü. Bu konuyu ileriki dakikalarda daha kapsamlı anlatmaya çalışacağım. Konfor yönünden bakarsak her mahal için ciddi yaşamsal sıkıntılar oluşturmakta aslında. Örneğin bodrum katların duvarlarında oluşan sıva ve boya kabarmaları, yine bodrumlarda oluşan rutubet ve kötü kokular, ıslak hacim diye adlandırdığımız banyo, tuvalet, balkon zeminlerinde oluşan kaçakların sebep olduğu deformasyonlar, teras, garaj üzeri hatta dilatasyon hatlarında oluşan su yalıtım zafiyetlerinin yaşamımıza olan maddi ve manevi etkileri ciddi boyuttadır. Bu olumsuz durumlara müdahale edilmemesi, hem bizlere hem mallarımıza hem de yaşamımızı devam ettirdiğimiz yapımıza geri dönüşü olmayan zararlar verebilir. Rutubetin bile uzun vadede insan sağlığına olan etkisi de sanırım herkesçe bilinmekte. Anlatmaya çalıştığım durumlardan ötürü su yalıtımı bir bütün olarak uygulanmalıdır. Yapının sadece temel ve perde gibi toprak altında kalan bölümlerinde değil su ile temasın olduğu ya da olma ihtimalinin bulunduğu tüm mahallerde de uygulanması gerekmektedir. Bu önlemler alınmaz ise binanız inşa edildiği gün yaşlanmaya başlayacaktır, zamanla tahribat da artacaktır. Binanızın değeri düşecektir. Sonradan müdahaleler de maliyetlerinin yanı sıra konfor anlamında da canınızı sıkacaktır. Oysa ki nitelikli bir su yalıtımı bina maliyetinde sadece yüzde 3’lük bir farka sebep olmaktayken bunların yaşanıyor olması üzücüdür.

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu göz önünde bulundurursak su yalıtımın önemi hakkında ne söylemek istersiniz?

Deprem maalesef coğrafyamızın değişmez bir gerçeği. Ayrıca yapılaşmanın ve kentsel yaşamın bu kadar yoğun olduğu günümüzde yağmur ve kar sularının doğal olarak yayılamaması yaşadığımız bina, işyeri, AVM, otel gibi yapılar ile teması neredeyse maksimum olmakta. Yine bu yapıların temel ve perde bölgelerinde rezervasyon oluşturma risklerini de artırmaktadır. Başlangıçta yüzeysel olarak bahsettiğimiz suyun bina sağlığına etkisi ve korozyon konusundan biraz bahsetmek istiyorum. Yalıtımsız yapılara temas eden su ve nem, betonarme yapısındaki kapiler boşluklardan ilerleyerek donatı demirlerine ulaşacaktır. Böylece daimî oksijen teması olan donatı demirleri korozyona uğrayacak yani halk dili ile paslanacaklardır. Korozyona uğrayan donatı irtibatta bulunduğu tüm donatılara da bu reaksiyonu aktaracaktır. Yıllara sarih olarak binada geri dönüşü olmayan deformasyonlar baş gösterecektir. Bu durumun vahametini şöyle izah edeyim; su ve neme maruz kalan donatı demiri 1 yıllık periyotta kalınlığının her 1 mm’sinin yüzde 25’ini kaybeder. Kayıp miktarının daha iyi anlaşılması için şöyle söylenebilir, 10 yıllık bir periyotta suya ve neme maruz kalan donatı demiri kesitinin yüzde 34’ünü kaybeder. Yani ø18mm olan bir donatı 10 yıl sonra ø12mm bir donatı haline gelir. Bu durum da donatı demirinde yüzde 66‘lık bir taşıma kapasitesi kaybı oluşturuyor. Günümüzde konut ve ticari yapılar 50 yıllık, yol köprü ve viyadük gibi sanat yapıları da 100 yıllık kullanım süresi öngörülerek imal edilmekte. Su ve nem yalıtımı yapmayarak ya da yanlış kurgulayarak 50 yıllık ömrü neredeyse 30 yıla kadar geriletiyoruz maalesef. Bu durum sadece bilinç seviyesini yükseltilerek düzeltilebilir diye düşünüyorum. Bu bilinç yatırımcı ve müteahhitlerin dışında son kullanıcı diyebileceğimiz mülk satın alanlar yönünde de oluşturulmalıdır. Bu konuda en aktif STK İZODER malum. Vizyoner bir bakışla ısı-su-ses-yangın konusundaki seminerlerini sadece İstanbul ile sınırlamayarak Anadolu’nun 14 ayrı ilinde gerçekleştirdi. Sektör duayenlerinin ağzından bilinç oluşturmaya çalıştılar. Bunu sağlamak zaman alacak ama devamlı olması tek dileğim. Örneğin ısı yalıtımı konusu, Şehir ve Çevrecilik Bakanlığı’nın desteği, İZODER başta olmak üzere diğer sektör STK’larının ve tabii ki üreticilerin yıllarca süren çabaları sonucu bir mertebeye ulaştı çok şükür. Bu konuda tüketici bilincinin artmasının yanı sıra tüketici tasarruf ettiğini de faturalarından görebildi. Tasarruf ettiğini görmesine rağmen ısı yalıtımı bilincinin oluşması 30 senede bu noktalara geldi maalesef. Oysa ki su yalıtımı yaptıran tüketici cebinde kalan bir parayı direkt göremediğinden bu süreçte işimizin biraz daha zor olduğunu düşünüyorum.  Bu arada nüans şu ki su yalıtımında tasarruf edilen maddiyat değil can mevzuu bahis. Yaşanan depremlerin sonuçları ve maalesef Demokles’in Kılıcı gibi üzerimizde duran yeni deprem gerçekleri umarım bu konuya hassasiyeti arttırır.   

1 Haziran 2018 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği’ni nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce sektöre etkisi nasıl olur?

Sektörümüzde bizlerden önceki jenerasyon olan duayenlerimizin yıllar süren çabaları sonucu ortaya konmuş çok değerli bir çalışma olduğu kanaatindeyim. Ulusal ve uluslararası standartları da kapsayan, yapıların temelden çatıya her aşamasındaki yalıtım uygulaması gerektiren tüm detaylarında malzeme ve uygulamalar konusunda yol gösterici bir kaynak olduğunu düşünüyorum. 
Yönetmelik sektöre hem malzeme standardı hem de uygulama standardı getirerek ortada olan tüm bilgi kirliliğine son verecek şekilde düzenlenmiştir. Ancak ortaya konulan yönetmeliğin esaslarına uygunluğun denetleme mekanizmasının da geliştirilmesi gerekmektedir. Yönetmelik kontrol mekanizması olmaksızın matbu bir evraktan öteye geçemeyecektir. Yönetmeliğe uyma konusunda kural koyucuların da hassasiyet göstermeleri gerekli diye düşünüyorum. Meslek odaları, yapı denetim ya da yerel yönetimlerce oluşturulacak bir organizasyon olmalı diye düşünüyorum. Hem bina güvenliği hem de haksız rekabet de ancak bu şekilde önlenebilir bence.