Halıcı Elektronik Genel Müdürü ve ENOSAD Başkan Yardımcısı Dr. Hüseyin Halıcı, dijital dönüşümün temelinin bilgiye ve teknolojiye dayalı olduğunu ifade ederek, Endüstri 4.0’da fiziksel çalışmanın yerini zihinsel çalışmanın alacağını ifade ediyor.

Türkiye’de firmaların yüzde 98,2’sinin KOBİ’lerden oluştuğunun altını çizen Halıcı, “KOBİ’lerin yakın, benzer firmalarla iş birliği yaparak daha büyük ölçekli işlere imza atmaları, uluslararası şirket evlilikleri gerçekleştirmeleri gerekiyor. Böylece hem dijitalleşmeye geçerler hem de global anlamda rekabet gücü kazanırlar” diyor.

Dijital dönüşümün tek bir reçetesinin olmadığını ifade eden Halıcı, bu konuda kamu, özel sektör, akademi ve STK’ların iş birliği gerçekleştirmesi, tek kişiye bağlı yapı yerine kurumsallaşmanın yapılması ve bu kapsamda devlet politikalarının önemini vurguluyor.

“Dijital dönüşüm bir seçenek değil, zorunluluktur” diyorsunuz. Dijital dönüşümü seçmemenin ne gibi sonuçları olabilir?

Birçok kez “Eğer dijital dönüşümü yapmazsak ne olur?” gibi sorularla karşılaşıyorum. Bunun üzerine “Dijital dönüşüm bir seçenek değil, zorunluluktur” dedim. Burada önemli olan soru; “Dijital dönüşüme entegre olmazsak, dijitalleşmezsek ne olur?” Dijital dönüşüm yeni bir kavram ancak zamana bırakılacak bir konu değil. ‘Bekle ve gör politikası’ uygulayacağınız, ‘diğer firmalar dijitalleşsin görelim’ deyip bekleyeceğiniz bir konu değil. Siz ipin ucunu kaçırırsanız, zaten yok olmaya mahkumsunuz demektir. Dijital, var ile yok üzerine kuruludur. Sıfır ise yok, bir ise var. Dolayısıyla dijital dönüşüm için de böyle ya varsınız ya yoksunuz. Örneğin siyahla beyaz arasında, gözümüz görsün görmesin onlarca ton vardır. Ama dijitalleşmede bu yok, ya beyaz ya siyah. Dolayısıyla bunu vurgulamak adına her gittiğim yerde, katıldığım seminerlerde, toplantılarda söylüyorum. 

Sizce geleceğin akıllı fabrikalarında üretim nasıl değişecek? Dijital dönüşümün üretim süreçlerine ne gibi etkilerini göreceğiz?

Endüstri 4.0 diğer bir değişle dijital dönüşüm ile baktığımızda karşımıza akıllı fabrikalar çıkıyor. Genelde “Biz zaten uzaktan izliyoruz, insansız sadece robotların çalıştığı tesislerimiz var” deniyor. Bu tam anlamıyla dijital dönüşümü ifade etmiyor. Çünkü Endüstri 3.0’da veya versiyonlarında da 20-30 yıl önce de insansız fabrikalar vardı. Konu, insansız olması değil. Fabrikalarda herhangi bir arıza halinde bir operatöre, teknisyene ihtiyaç duyuluyor. Durduğu zaman hattımız da duruyor. Ancak Endüstri 4.0’da makina ya da sistem arızalanacağını anlıyor. Akıllı fabrika nerede, ne zaman, hangi parçanın arızalanacağını hesaplayacak, üretime göre kendi enerjisini ayarlayacak. Kısaca kendi kendine karar verecek ve yönetecek. Zaten bu nedenle Endüstri 3.0’a otomasyon, yeni sanayi devrimine yani Endüstri 4.0’a da otonomizasyon diyoruz. Dolayısıyla buradaki konsept her açıdan mekanizmanın üretim, programlama ve karşılaşacağı sorunları önceden çözebilmek açısından kendini yönetebilmesi üzerine kurulu olacak. Örneğin belli bir mekanizmanın işlemeyeceğini anlayıp, parçanın da üretici firmadan 3-4 ayda üretilebileceğini bilip de 6 ay öncesinden sipariş edip, en uygun makina ya da sistemin duruşunda değiştirilmesini takip edecek, kontrol edecek ve yönetecek yapıya erişecek. Burada sistemin sadece tek bir ürünle değil, bütün ürünlerin birbirleriyle ilişkilerini kontrol etmek hatta bir sonraki aşamada sistemin zaaflarını gösterip o noktaların gelişmesini sağlamaktan bahsediyoruz. Örneğin, bir hatta pres varken başka bir hattı etkiliyorsa, kalitesini bozuyorsa bunu da algılayacak, ilişkiyi değerlendirecek ve bize çözüm yollarını gösterecek. İlişkiler kurarak, akıllı olarak yönetebilmek diyebiliriz. 

Sizce özellikle KOBİ’ler geçiş döneminde ne tür zorluklarla karşılaşacak? Geçiş sürecinde nelere dikkat edilmesi gerekiyor? 

Evet, halihazırda en büyük sorun KOBİ’lerin dijitalleşmesi ve bu entegrasyonu sağlaması. Zaten Türkiye’nin en büyük ilk 500’de yer alan büyük ölçekli ulusal ya da uluslararası firmalarının konuyla ilgili özel departmanları, bütçeleri ve Ar-Ge çalışmaları var. Kaldı ki yapısının global olmasından dolayı konulara hâkimler. Ayrıca dijital dönüşüme geçemezler ya da entegre olamazlarsa yok olacaklarını bildikleri için konuya kilit önem veriyorlar ve gereken hassasiyeti gösteriyorlar. Örneğin katıldığım bir seminerde, 185 yıllık köklü, büyük bir firma “Dönüşüme ayak uyduramazsak ne yaparız?” diye sormuştu. Şunu belirmeliyiz ki dijital dönüşümün temeli, bilgiye ve teknolojiye dayanmakta. Kişinin bilgisine dayalı ancak fiziksel çalışmasına dayalı değil. Ekonomimizin bel kemiği, dinamosu olan KOBİ’ler ülkemizde büyük öneme sahip. Firmalarımızın yüzde 98,2’si KOBİ’lerden oluşuyor. Bu müthiş bir rakam, neredeyse KOBİ’yiz diyebilirim. Sanayimizin dijitalleşme seviyesi ise, Endüstri 2.5 ile 3.0 arasında. KOBİ’lerimizin yoğun olduğunu öğrenince kanaatim artmaya başladı. Bugün otomotiv ya da beyaz eşya fabrikalarında 3.7 civarında olanlar var. Türkiye’nin ilk 500 büyük firması, yerel ya da global firmalar, Endüstri 4.0 ile hareket edecek bir yapı oluşturdukları takdirde, işgücünü kaldıracak yapı olduğu için enerji ve hammadde ile fabrikalarını yurt dışında da kurabilirler. Bizim bu noktada Avrupa’ya göre en büyük avantajlarımız; işgücü ve jeopolitik konumumuz. Neticede KOBİ’ler bizim için kilit öneme sahip, dolayısıyla onlara ayrı bir önem vermemiz gerekiyor. Biz KOBİ’lere dijital dönüşüm, Endüstri 4.0, Toplum 5.0 gibi kavramları anlattık, anlatmaya devam ediyoruz. Bunu anlamış olabiliriz ama işin en önemli kısmı bunu gerçekleştirmek. KOBİ’lerin dönüşmesi için öncelikle zihniyetin dönüşmesi gerekiyor. Bizim dijital dönüşüm konusunda çalışmaktan, hep birlikte yatırım yapmaktan başka çaremiz yok. İlk olarak da ülke politikası hale getirmemiz ve benimsememiz lazım. Geldiğimiz noktada istediğimiz yerde fabrika kurulması doğru bir konseptti. Bugün Çin fiziksel yerine, zihinsel çalışanları gündeme getirdi. Ağırlıklı olarak mühendisler çalışmaya başladı. Bunu ülke politikası hale getirdiler. Bizim de öncelikle ülke politikası haline getirmeli ve birlikte hareket etmeliyiz. Kamu, özel sektör, akademi ve STK’lar iş birliği gerçekleştirirse sağlıklı bir çözüm gerçekleşir. Ama bir günlük çalıştaylara, seminerlere katılarak değil, proje yaparak, bizzat sanayide sahada aktif görev alarak uzun vadeli iş birlikleriyle mümkün olur. Akademisyen de haklı olarak akademik unvan almak, yükselmek istiyor. Bu konuda da örneğin bir fabrikada proje geliştirene, hayata geçirene beş adet makale hazırlamış gibi puan verilmesini önerdik. Eğer böyle olursa, akademisyenler de hem görevini yapmış olacağı hem de maddi kazanç sağlayacağı için gelecektir. Bu nedenle devlet politikalarının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Peki çözüm olarak neler önerirsiniz?

Karar verici mercilerde kişiye bağlı yapılar oluyor. Bu sebeple o kişiler eğer vizyonerse, girişimciyse ve hevesliyle sonuç başarılı olacaktır. Aksi takdirde, günümüz dünyasında hızla gelişen teknolojide yer edinmeleri mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla tek kişiye bağlı yapıdan ziyade, global konuşlanmış bir yapıya sahip olmak gerekiyor. Kişiye bağlılığı azaltmak ve kurumsallaşmayı getirmeliyiz. Şirketimizde de aynı şeyi söylüyorum. Benim olmadığım bir Halıcı olduğu zaman biz başarılı olacağız. Bu nedenle yazılımlarımızı geliştiriyoruz, dijitalleşmeyi ön planda tutuyoruz. Kişilerden bağımsız bir yapı olması gerekiyor. KOBİ’lerimiz de maalesef böyle bir durum yok. Tek kişiye bağımlı yapıdan dolayı alt kademelerde çalışanlar da çekinerek hareket ediyor. Hatta “Patron ne der?” diye konu ulaşmıyor, sorunlar anlatılmıyor. Bu durum kurumsal firmalarda da var. Bazı kişiler ise sorumluluk alıyor, elini taşın altına koyuyor. Çünkü yönetici olmak istiyor, terfi edilmek için hırslı. Ama sayıları az. Diğer yandan globalleşmek için uluslararası normlara da uyum sağlamalıyız. KOBİ’lerde normları bir kenara bırakın, iş sağlığı güvenliği konusu gündemde. Hala bu konuda atılması gereken adımlar var. Bunun yanı sıra ölçek ekonomisi var. Çin’in başarılı olmasında ölçek ekonomisi önemli kriterlerden biridir. Örneğin Çin’den 4 bin çift ayakkabı almak isterseniz ilgilenmezler. Tek bir çiftten 100 ya da 200 bin adet almak isterseniz ilgilenirler. Çünkü seri ve fazla adetlerde üretim yapılıyor. O ölçekleri düşündüğünüzde, global çalışanlar daha avantajlı oluyor. Mesela Arçelik sadece Türkiye pazarını hedefleyerek hareket etseydi başarılı olamazdı. Bugün globalleşiyor, 6-7 ülkede fabrikası var. Çünkü 150 milyon satış yapan bir firmayla 10 milyon satarak nasıl rekabet edebilirsiniz? Bunun çözümünü, KOBİ’ler için yakın, benzer firmalarla iş birliği yaparak daha büyük ölçekli işlere imza atmak, uluslararası şirket evlilikleri gerçekleştirmek olarak görüyorum. Böylece hem dijitalleşmeye geçerler hem de global anlamda rekabet gücü kazanırlar. KOBİ’lerin önünde birtakım zorluklar var. Ancak bunları aşmak için kamunun her KOBİ’ye, sektörüne ve hatta tesisine göre değişecek yol haritası çizmesi şart. Dijital dönüşümün tek bir reçetesi yok. Bunun göz önünde bulundurmamız gerekiyor.

Endüstri 4.0’ı futbol ile anlattığınız bir makaleniz yayınlandı. Buradaki farklı disiplinlerin birbiriyle ilişkisini takım oyununa benzetmiştiniz. Bunu detaylandırabilir misiniz?

“Endüstri 4.0’ı anlamıyorum, karışık geliyor” diye birçok kişi soruyor. Anlatmamıza rağmen bir türlü tam olarak oturmuyor. Çünkü Endüstri 4.0, dijital dönüşüm, yapay zeka, bilişim, 5G vb. bütün kavramlar, terimler birbirine karıştı. Aslında o kadar basit ki. Öncelikle fabrikaların otonomizasyonunun sağlanması. Bunu, endüstride dijital dönüşümle sağlarsınız. Orada akıllı yapı istiyorsanız, işin içine yapay zekayı koyacaksınız. Bu endüstride çözüm fakat finans, sağlık, lojistik vb. endüstri dışına da kaydı. Japonlar, buna Toplum 5.0 diyor. Sadece endüstriyi geliştirmekle çözülmüyor. Konuya toplumsal olarak bakılması büyük önem arz ediyor. Endüstri 4.0’daki karmaşıklığı çözmek adına iyi bir örnek olduğu ve çoğu insanın bildiği ve basit de olduğu için futbol terminolojisiyle anlattım. 2. Lig Endüstri 1.0, 1. Lig Endüstri 2.0, Süper Lig Endüstri 3.0 ve Şampiyonlar Ligi de Endüstri 4.0. Diyelim ki, Endüstri 4.0’ı oluşturan 11 bileşenden birisini getirip de 2. lig takımına alırsanız Endüstri 4.0 olmaz. Benzer şekilde Ronaldo’nun 2. lig takımına getirirseniz tek başına etkili olamayacaktır, o takım da şampiyonlar liginde oynayamaz. Kalecisinden başkanına kadar bütün takımın/sistemin değişmesi gerekiyor ve ülkedeki ekosistemin de ona uygun olması ve değişmesi gerekiyor. Dolayısıyla biz 11’in de uyumlu olduğu bir takım oluşturacağız. Süper Lig’den bir takımı ancak dönüştürebiliriz. Sanal gerçeklik gözlüğünü alıp da 3D printer’ı, görüntü işlemeyi, otonom robotları almazsanız olmaz. Örneğin sektörden birileri bir robot alıyor ya da uzaktan makinasının çalıştığını görüyor ve Endüstri 4.0’a geçtim” gibi düşünüyor. Tek başına maalesef yeterli olmaz, diğer disiplinlerin hepsinin bir bütünü olmalı ve insanın fiziksel olarak çalışmadığı bir ortam olmalı. Zihinsel olarak daha çok iş yapacağız ve insanın fiziksel olarak çalışmadığı bir ortam oluşturacağız. Yapay zekâyı da teknik direktör olarak düşündüm. Teknik direktörsüz bir takım olmayacağı gibi yapay zekasız da Endüstri 4.0 olmaz. Her şeyin temeli o. Her şeye karar veren, yöneten yapıyı da yapay zeka oluşturacak ve tam uyumluluk sağlanacak. 

Endüstri 4.0 ile birlikte geleceğin dünyasının nasıl şekilleneceğini öngörüyorsunuz? 

Endüstri 4.0 ile birlikte gelecekte çalışmadığımız bir dünyaya doğru gideceğiz. O zamana kadar da çalışmamız lazım. Dijitalleşmeyle birlikte her şey değişecek ve bu dönüşümün en dramatik zamanlarını yaşayacağız. Benzer durum, birinci sanayi devriminde de yaşandı. Fabrikalarla birlikte, insanlar para kazanmaya başladı. Aristokratlar gibi halktan insanlar da çuval yerine elbise giymeye başladı. Sanayi devrimlerinin yararları görüldü. 

Gözlemleriniz doğrultusunda Endüstri 4.0 ile birlikte hangi meslekler kaybolacak ve hangi yeni meslekler ortaya çıkacak?

İnsanın çalışmadığı dünyada birçok mesleğin değişeceğini ya da kaybolacağını düşünüyorum. Doktorluk çok değişecek, farklılaşacak ama kaybolmayacak. Mühendislik benzer yapıda devam edecek, ancak mühendislik bakış açısıyla farklı meslekler oluşacak. Çünkü mühendislikle birlikte, çalışmadığımız dünyaya geleceğiz. Ancak bunun haricinde bildiğimiz avukat, öğretmen, doktor gibi birçok meslek evrilecek. Geleceğin en önemli mesleklerinden biri; birine deneyimi, bakış açısını aktarmak olacak. Teknolojinin daha da gelişmesiyle birlikte çarpışmayan araba, düşmeyen uçak, kansız ameliyat ve öldürmeyen evler olacak. Henüz teknolojinin başındayız, daha çok yeniyiz. Yapılacak çok fazla şey var. İşsizlik de olmayacak. İnsanlar daha az çalışacak. Dijital dönüşüme ciddi yaklaşırsak, dünyada iyi bir oyuncu oluruz. Ama işi şansa bırakırsak olmaz. Eğer bir şeyin nedenini bilmezseniz, çözemezsiniz. 

https://www.halici.com/