Buhar jeneratörü alanında geliştirdiği yeni teknolojilerle sanayinin ihtiyaçlarına çözüm sunan Jenesis, 2020 yılında yeni üretim tesisine geçmeye hazırlanıyor. Hedeflerini ve gelişen teknolojileri konuşmak amacıyla bir araya geldiğimiz Jenesis Genel Müdürü Fatih Savaşkan, “Güney Kore ve Japonya tarafında geliştirilen, dünyada başarıyla uygulanan ancak Avrupa ve Türkiye pazarına yayılmayan sistemleri inceledim. Bu sistemlerin daha iyisini nasıl yapabileceğimizi düşündüm. Yaptığımız Ar-Ge çalışmaları neticesinde HUB ismini verdiğimiz sistemimizi oluşturduk. Bu merkezi otomasyonlu modüler dizayn edilebilen esnek bir buhar jenerasyonu sistemidir. Bu sistemin herhangi bir sınırı bulunmuyor ve bu da sisteme önemli bir avantaj sağlıyor.” dedi.  

Jenesis firmasının kuruluşundan ve kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz? 

Ben 1995 Karadeniz Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliğinden mezun oldum.  Daha sonra yaklaşık 5 yıl kadar merkezi ısıtma soğutma sistemleri üzerine çalışmalar gerçekleştirdim. Daikin ve Panasonic klimaları için çalıştım. Görevime öncelikle Satış Mühendisi olarak başladığım için Türkiye’nin farklı bölgelerine seyahat etme ve çok fazla değerli kişiyle çalışma imkanım oldu. Enerji verimliliği temeline dayalı ürünlerin satışını gerçekleştirdiğim için ilk yatırım maliyetiyle değil, işletme maliyetle avantajlı sistemler sunmayı öğrendim. Mühendisliğimin ilk yıllarında Spirax Sarco markasının Türkiye distribütörlüğünü yapan İntervalf firmasıyla tanıştım. İntervalf firmasıyla çalışmamla birlikte buharla tanışmış oldum. 2000 yılından beri buhar sektörüyle ilgili pek çok çalışma gerçekleştirdim. Spirax Sarco dünyada eğitim veren bir firma olduğu için ilk yıllarım eğitimle geçti. Spirax Sarco’nun İngiltere’de bulunan buhar okulunda 2000 ve 2005 yılları arasında 3 – 4 kez eğitim aldım. Daha sonra Fransa’da ve Hollanda’da eğitimler aldım. Öğrendiğim bu bilgileri de Türkiye’de kullanmak istedim. Geldikten sonra öncelikle uygulamalı olarak projelerde müşavirlik proje desteği sağladım. Genel olarak 12 yıl boyunca Türkiye’nin önemli sanayi bölgelerinde 100’ün üzerinde seminer düzenleyerek 10 binin üzerinde bir katılımcıya ulaştım. Bir dönem üniversitelerde de eğitimler verdim. 2 yıl önce profesyonel hayatı bıraktım ve Jenesis firmasını devralarak iş hayatıma üretim ve Ar&Ge üzerinde çalışmalarımla devam ediyorum.

Peki bu firmada köklü bir geçmişe sahip iki tecrübeden nasıl bir sinerji doğdu?

Oluşan sinerjinin Türkiye için çok büyük bir katma değer katacağına inanıyorum. Çünkü 1984 yılında Kamer Özoğul’un basınçlı kaplarla ilgili yaptığı çalışmalar başlıyor. Kamer Özoğlu, Erensan Kazan firmasında Üretim Müdürlüğü yapmış biridir ve Jenesis firmasının ilk kurucusudur. 1980 ve 90’lı yıllarda da farklı isimlerle basınçlı kaplar üretimini devam ettirmiştir. Özoğul, Jenesis markasını kurduğu 1998 yılından 2017 yılına kadar çalışmalarına devam etti ve yaşadığı sağlık sorunlarından dolayı emekliye ayrıldı ve bayrağı bana teslim etti. Kendisine bu konuda müteşekkirim. Bu kadar güçlü bir üretim altyapısı, bilgi ve tecrübeye sahip olan bir firmanın geçmişinde uluslararası mühendislik ve satış altyapısı olan birisiyle buluşmasıyla ortaya çok güzel bir sinerji çıktı. Üretim gücünüz iyi bir satış ve pazarlama faaliyetleriyle buluşunca dünyanın farklı bölgeleri için hedeflediğiniz noktaya daha hızlı bir şekilde ilerleyebiliyorsunuz. Jenesis; yerli üretim gücüyle birlikte uluslararası bilginin ve son teknolojilerin kullanıldığı bir firma oldu.  

Geçirdiğiniz bu 2 yıllık süreçte Ar-Ge ile ilgili nasıl çalışmalar gerçekleştirdiniz? 

İlk etapta firmanın beni tanıması ve benim firmayı tanımam için geçen süreçten sonra yapılanma ile ilgili değişiklikler gerçekleştirdim. Daha sonra yol haritasını belirledim ve öncelikli hedefim; ihracat yapılan ülke sayısını artırmaktı. Bu hedefime ulaşabilmek için araştırma ve geliştirme çalışmalarına başladım. Bu çalışma kapsamında da ilk olarak pazarımızın ihtiyaçlarını ve beklentilerini irdeledim. 
Kariyeriniz boyunca farklı pozisyonlarda görev alarak yöneticilik yaptınız. Peki, Jenesis firmasını ileriye taşımak için yöneticilikle ilgili nasıl bir yol izlediniz? 
Hayatınız boyunca birçok şeyi alaylı olarak öğrenebiliyorsunuz. Çok iyi bir mühendis, çok iyi bir satış uzmanı olarak işinizi iyi yapabiliyorsunuz. Ancak yönetici olmak ise çok farklı bir tecrübe ve bilgi gerektiriyor. Kariyerim boyunca; Akdeniz Bölge, Ege Bölge, Karadeniz ve Batı Anadolu gibi bölgelerde yöneticilik görevini üstlendim. Fakat yöneticilik ile ilgili eğitim de almak istedim. 40 yaşımdan sonra Bilgi Üniversitesi’nde MBA’imi başarıyla tamamladım. Artık bu konuya gerçekten bir profesyonel olarak bakabiliyorum. Eğitimin verdiği farklı bakış açılarıyla öğrendiklerimi uygulama noktasına geçtim. Bir firmanın ilerlemesi için yapacak çok şey var. Sadece yapılması gerekenleri programlamalı, sıraya koymalı ve doğru bir plan oluşturulmalıdır. Benim iki yılım da ilk 3 ayda oluşturduğum bu planları uygulamakla geçti. Planlamalarımın son aşamasına geldik, ilk ürünlerimizi çıkarttık ve ilk uygulamaları da tamamladık. Şimdi iki yeni ürünümüz daha gelecek. 

Gerçekleştirdiğiniz Ar-Ge çalışmaları hakkında bilgi verebilir misiniz? 

Ar-Ge çalışmaları sırasında pazarımızı irdelediğimiz zaman Türkiye’de 100 kg/saatten 2000 – 3000 kg/saate kadar otel, hastane, küçük tekstil fabrikası gibi yerlerde buhar jeneratörlerinin kullanıldığı biliniyor. Türkiye’de işletmeniz orta ve büyük ölçekliyse buhar kazanı diye tabir edilen skoç tipi kazanlara geçiş yapılıyor. Bu sanki bir mecburiyetmiş gibi algılanıyor. Fakat 1950’li yıllardan sonra Türkiye’de sanayi gelişmeye başladıktan sonra Almanya’dan öğrenilen buhar kazanı üretimi yapanlar firmaların bölünmesiyle çoğalmıştır. Firmalar bu işi öğrendikçe kendilerine yeni başka bir kurmuşlardır. Şu anda üretilen buhar kazanlarının birçoğuna baktığımızda maalesef hala 1960’lı yıllardaki kazanlardan pek de farklı olmadığı görülüyor. Teknik olarak halen emniyet ve verimlilik hassasiyetlerinden uzak üretimler yapılmaya devam ediliyor. Üretici firma sayısının artmasıyla birlikte rekabetin de artmış ve satış kaygısı teknik gelişimin önüne geçmiştir diyebiliriz. 
Dünyada enerjinin gittikçe değerlenmesiyle yeni bir trend yaşanıyor. Enerji, gittikçe pahalılaşıyor ve fabrikaların önemli girdilerinden biri olan buharın ucuz üretilmesiyle ilgili çalışmaların yapılması gerekiyor. Aynı şekilde emniyetli çalışma, iş ve işçi sağlığı açısından da daha güvenli ve daha az risk taşıyan buhar üretiminin nasıl yapılacağına odaklanmak gerekiyor. Pazar analizi yaptığımız zaman pazarın yaklaşık yüzde 80’inin patlama riski olan skoç tip buhar kazanlarından oluştuğunu görüyoruz. Bu yüzden üretimimizde patlama riski olmayan buhar jeneratörleri tercihimizin doğru olduğunu görüyoruz.
Biz firmamızı büyütebilmek adına öncelikle yüzde 20’lik pazar payından çıkıp diğer yüzde 80’lik patlama riski de olan eski teknoloji kazanların üretildiği dilimde hak sahibi olmamız gerektiğine kanaat getirdim. Bu bir strateji değişikliğiydi. Bu süreçte neler yapabileceğime odaklandım ve dünyadaki bazı uygulamaları araştırdım ve buldum. Özellikle Güney Kore ve Japonya tarafında geliştirilen, dünyada başarıyla uygulanan ancak Avrupa ve Türkiye pazarına yayılmayan sistemleri inceledim. Bu sistemlerin daha iyisini nasıl yapabileceğimizi düşündüm. Yaptığımız Ar-Ge çalışmaları neticesinde ortaya HUB diye tabir ettiğimiz bir sistem çıktı. Bu merkezi otomasyonlu modüler buhar jenerasyonu sistemidir. 

Nasıl bir avantaj sağlıyor?

Her şeyden önce kapasite sınırı bulunmuyor. Eskiden buhar jeneratörü dediğiniz zaman 100 kg/h ile 3000 kg/h arasında bir kapasiteden bahsediyorduk. Şimdi ise hiçbir sınır bulunmuyor. Sağladığı avantajı size anlatabilmem için yaklaşık bir yıl önce uygulama gerçekleştirdiğimiz bir fabrikayı anlatabilirim. 60 ton/g buhar kullanan bir kazan dairesi için bir çalışma gerçekleştirdik. Bu çalışma kapsamında kazan dairesi şu anda modüler bir sistemle çalışıyor. 60 ton saat normalde skoç tipi bir kazan için bile çok yüksek kapasitedir. Halbuki buhar jeneratörüyle bu mümkün. Bu modüler sistemde 3 t/h’lik her bir modülü yan yana paralel bağlayarak istediğiniz kadar artırabiliyorsunuz. Bu ciddi bir şekilde size kapasite sınırını ortadan kaldıran bir avantaj sunuyor. Üstelik ilk yatırımda ilk yıllarda ihtiyacınız olan kapasite kadar modül alıp daha sonra dilediğiniz kadar ekleyebiliyorsunuz. Klasik kazanlar gibi 1 saat önceden çalıştırıp gereksiz yere yakıt harcamanıza da gerek yok, sadece 4-5 dakikada istenen basınçta buhar hazır hale gelebiliyor. Patlama riski olmayan su borulu buhar kazanlarında (buhar jeneratörlerinde) blöf kayıpları da yok denecek kadar azalıyor.

2020 iş gündeminizden ve hedeflerinizden bahsedebilir misiniz? 

Biz, 2019 yılının sonuna doğru yeni tesisimizde çalışmayı planlıyorduk fakat sektördeki yavaşlamalar ve dolar kurundaki hareketlilik nedeniyle planımızı ötelemek durumunda kaldık. 2020 yılının başında yeni yerimizin nerede olacağına karar vereceğiz ve taşınmış olacağız. Bu yatırımla birlikte üretim kapasitemizi 4 katına çıkarmayı planlıyoruz. Bu büyüklüğe ulaştığımız zaman ancak Türkiye içerisinde istenen taleplere cevap verebileceğimiz bir noktaya geleceğiz. Şu an ihracat oranımızı %15’den %30’a çıkartmış olsak bile bu atılımla birlikte uluslararası fuarlara katılarak kendimizi daha iyi tanıtmayı ve yeni ürünlerimizi sergileyerek ihracat oranımızı artırmayı hedefliyorum. Geçtiğimiz 2 yılda satışlarımızı 3 katına çıkartmayı başardık ve artık üretim kapasitemize de yatırım yapmamız gerekiyor. Önümüzdeki bir yıllık plan içerisinde üretim kapasitemizi de 4, sonraki 3 yıl içerisinde ise bugünkü rakamın 8 katına çıkarmayı hedefliyoruz.