İç Mimar Hüseyin Beş, İç Mimar Yurdaer Beş ve Mimar İrem Arıbaş'ın önderliğinde görüşlerini paylaşan BAB Architects, yeşil bina sertifikalı projelerin mimari üretim sürecinde kritik bir rol üstlendiğini vurguladı.
FOTO: İç Mimar Hüseyin Beş, İç Mimar Yurdaer Beş ve Mimar İrem Arıbaş
Bir yapı tasarımı, kullanıcılarının yaşamına nasıl bir katkı sunmalı?
Bu sorunun cevabı yalnızca işlevsel akış ya da estetik kurguyla sınırlı kalmamalı; doğayla kurulan ilişkinin niteliğini de kapsamalıdır. Sürdürülebilirlik kavramının doğru bir temele oturtulması, yapının esasen yaşayan bir organizma olduğu farkındalığıyla başlar. Bu bakış açısı, sürdürülebilirlik kriterlerini yalnızca bir tercih değil, tasarımın ayrılmaz bir parçası olarak görebilmeyi sağlar.
Yeşil bina sertifikalı projelerde doğaya olan etkiyi en aza indirmek için kullanılan ölçütler; enerji tüketiminden su tasarrufuna, atık yönetiminden iç mekân hava kalitesine kadar geniş, fakat derli toplu bir yelpazeye yayılır. Ancak asıl mesele, bu kriterlerin “tamamlanması gereken bir liste” olmaktan çıkıp, tasarımın ilk anından itibaren doğal bir refleks haline dönüşmesidir.
Bu noktada yeşil bina sertifikalarının mimari üretim sürecinde nasıl konumlandığını tartışmak önemli. Çünkü bu sertifikalar yalnızca çevresel duyarlılığın ölçütleri değil; aynı zamanda yaşam kalitesinin, kullanıcı deneyiminin ve toplumsal bilincin göstergeleridir. Ne var ki günümüz kentlerinde bu konu giderek daha çok gündeme gelse de projelere entegrasyonu hala yeterli seviyede değil.
Elbette ölçekler, bütçeler ve bağlamlar farklı. Ancak hangi koşullar altında olursa olsun mimarların, işverenlerin ve proje paydaşlarının sorumluluğu aynı olmalı: Yapının ekolojik ayak izini küçültmek ve kullanıcıların yaşam kalitesini yükseltmek. Yeşil bina sertifikaları bu sorumluluğu ortak bir dile dönüştürür. Yine de bizim için mesele, duvara asılı temsili bir sertifikadan çok; mekânın doğayla ve insanla kurduğu bağın kalıcı olup olmadığıdır.
Temiz havayla nefes almak, gün ışığını mekânın içine davet etmek, değişen ihtiyaçlara uyum sağlayan esnek çözümler üretmek ya da birlikte vakit geçirmeye imkân tanıyan yeşil alanlarda bulunmak… Tüm bunlar, yapının çevreye ve kullanıcıya sunduğu değeri doğrudan görünür kılar.
Bugün geldiğimiz noktada “yeşil bina” kavramı artık niş bir yaklaşım değil; çağın mimari dilinin zorunlu bir parçasıdır.