Otomotiv, gıda, ilaç, tekstil ve beyaz eşya gibi hedef sektörlerde üreticilerin rekabet gücünü artırmak için karşılıklı iş birliği içinde çalışmayı hedeflediklerini ifade eden Safran, “Bu kapsamda hem paydaşlarımızla hem partnerlerimizle hem de müşterilerimizle beraber ilerlemeyi amaçlıyoruz.” dedi.  

Geçtiğimiz ay yeni mali yılınızın başlangıç toplantısını gerçekleştirdiniz. Bu toplantıların çıktılarını yeni dönem vizyonunuzu, hedeflerinizi paylaşabilir misiniz?

Geçtiğimiz yılı hedeflerimizin üstünde kapattık. Aslında bizim için başarılı bir dönemdi. Yeni dönemde de hedeflediğimiz otomotiv, gıda, ilaç ve son tüketici ürünlerinin olduğu endüstrilere yönelik aksiyon planlarımız ve aktivitelerimiz olacak. Bu kapsamda özellikle son kullanıcı üreticiye hizmet vermek için yeni bir departman oluşumuna da gittik. Endüstri çözüm departmanı olarak burada her endüstriden sorumlu yeni arkadaşlarımız var ve her gün gitgide bu alanda yatırım yapmayı planlıyoruz. Aslında yeni vizyonumuz, önümüzdeki seneyle birlikte daha çok üreticiyle birlikte olup, onların ihtiyaçlarına cevap veren çözümler sunmak olacak.

Japonya’dan Türkiye organizasyonu ile ilgili ne gibi geri bildirimler alıyorsunuz?

O konuda gururluyuz aslında. Özellikle de son üç senedir Avrupa organizasyonunda en büyük büyümeyi gerçekleştiren ülkeyiz. Omron Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar ve Türki Cumhuriyetlerden sorumlu bir konumda bulunuyor. Biz Avrupa organizasyonuna dahiliz. Merkezimiz Hollanda’da, Avrupa organizasyonunun içinde son üç yıldır büyüyen bir trenddeyiz. Tabii ana merkezimiz Japonya’da bunun farkında. Türkiye’ye ciddi yatırımlar yapılıyor. Bu hem insan kaynağı hem de tesis yatırımları açısından oldu. Biz bundan yaklaşık 4-5 sene önce 30-35 kişilik bir ekipken, şu an 90 kişiyi geçtik. Aynı zamanda Altunizade’deki ofisimize taşındıktan sonra burada laboratuvar yatırımları yaparak bu konuda da tesis konusunda ciddi yatırımlar aldık. Çünkü Türkiye büyüyen bir pazar her ne kadar son dönemlerde ekonomimiz sıkıntılı olsa da biz her zaman umutluyuz ve çabalıyoruz. Yakın zamanda Genel Müdürümüz Bengi Pekmezoğlu Hanım Avrupa’da Genel Müdürlük görevini yürüten tek kadın olması dolayısıyla Japonya’dan bir ekip gelip onunla röportaj yaptılar. Japonya’da tirajı çok yüksek olan bir gazetede bu röportaj ve videosu da global sitesinde yayınlandı. Bu da bizim için çok gurur vericiydi. Bu nedenle Omron Türkiye olarak hem Avrupa’da hem de globalde aslında yükselen bir noktadayız.

Omron İnovasyon Laboratuvarı’ndan bahsedelim. Farklı ülkelerde de var sanıyorum. 

Evet, Avrupa’da 8 farklı ülkede kuruldu. İnovasyon laboratuvarı ismini verdik. Çünkü üreticilere inovasyon anlamında otomasyonla neler katabiliriz, onları konsept olarak çalıştığımız bir laboratuvar. Aktif olarak kullanmaya başlayalı yaklaşık 6 ay oldu. Burayı geleneksel endüstriyel robotlar, kolaboratif robotlar, otonom akıllı araçlar olmak üzere bunların hücreleri, tamamlayıcı kamera ekipmanları, emniyet ekipmanları yani çalışan ufak bir fabrika gibi düşünün. Biz burada bu konsepti içeren eğitimler veriyoruz. Hem teknik eğitimler veriyoruz hem de Ar-Ge çalışmaları yapabiliyoruz. Müşterilerin projelerini kağıt üzerinde simülasyon tarafında tamamladıktan sonra gerçek dünyada bir daha gerçekleştiriyoruz. Bunun çok faydası oluyor. Çünkü siz her ne kadar sürecin tasarımını kağıt üstünde gerçekleştirseniz de sanal ortamda simülasyonunu yapsanız da bazen görünmeyen bazı noktalar gerçek uygulamalarda ortaya çıkıyor. Bu laboratuvarda bize bu noktada çözüm sunuyor. Burada başlayıp tamamlanmış pek çok satışa dönmüş robot projesi gerçekleşti. Bu yüzden faydası olduğunu görüyoruz ve bu alanda da yatırım yapmaya devam ediyoruz. Yakın zamanda yapay zeka kontrolcümüzün uygulamasının olduğu bir hücre de olacak. Omron toplam çözüm sunan bir firma. İnsanlar, inovasyon laboratuvarına geldikleri zaman çalışan makinaları ve makinaların üzerindeki toplam çözümün neyi ifade ettiğini de görüyorlar.

Gelirinin yüzde 7’sini Ar-Ge’ye ayıran bir firmasınız. Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerinizden bahsedebilir misiniz?

Omron globalde yaklaşık 7 milyar avroluk bir cirosu olan teknoloji şirketi. Bahsettiğiniz gibi gelirinin yaklaşık yüzde 6-7’sini de Ar-Ge’ye ayırıyor, pek çok alanda patenti bulunuyor. Hem alınmış patenti hem de başvurulmuş binin üzerinde patenti var. Bu nedenle Ar-Ge’ye ciddi önem veriyoruz. Bu kapsamda global olarak yapılmış yatırımlar oldu. Yaklaşık 3-4 yıl önce bir robot firması satın alındı. Daha sonrasında görsel denetim sistemleri ve izlenebilirlik için bir kamera sistemi satın alındı. Kamera üreticisi firma satın alındı. Eksik olan teknoloji bölümlerini toplamaya çalışıyor. Toplam çözüm sunabilmek için bu kapsamda biz yerel olarak da aslında Ar-Ge’ye yatırım yapmaya çalışıyoruz. Türkiye’de bir inovasyon laboratuvarı kurduk. Yüksek bir yatırım bedeli ile yapıldı. Burada hem müşterilere hizmet sunuyoruz hem yeni teknolojilerin denemesi hem de yeni uygulamaların gerçekleştirilmesi için Ar-Ge çalışmalarını da yürütüyoruz. Bu kapsamda sadece ekipman olarak değil, mühendislik olarak da 20’ye yakın ciddi tecrübesi olan bir ekibimiz var. Onların tecrübesini de işin içine katarak aslında Ar-Ge çalışmalarını yerelde de yürütüyoruz. 

AnyFeeder çözümünüzden bahsedelim dilerseniz. Esnek besleme sistemi nedir? İşletmelere katkılarından bahseder misiniz?

Aslında gene hani esnek üretime hizmet veren bir teknoloji işte malzeme taşıma süreçlerinden bahsettik. Otonom akıllı araçlarla bunları yapabiliyoruz. Bir de bu taşıma süreçlerini yönettiğiniz hücreler yani üretimi yaptığınız, montajı yaptığınız yerler var. Buradaki esnekliğe hizmet veren bir ürün şimdi montaj uygulamalarında parça besleme sistemleri vardır işte çanak denilen farklı isimlendirilen işte sizin montajını yapacağınız ürünün ufak parçaları genelde küçük parçaları bu sistemden otomatik olarak beslenir ama bu çanak sistemleri genelde beslenen parçanın fiziksel yapısına göre tasarlanırlar. Her parçaya özel tasarlanır ve o kendi yapısı üzerinden bunu besler. Bu esnekliği şöyle engelliyor. Parçanız değişirse farklı bir üretim yapacaksanız yeni bir parça eklediniz. Yeni bir besleme sistemi koymanız lazım. Parçanızda ufak tefek fiziksel problemler varsa, genelde bu sistemde takılmalar yaşanabiliyor. Mekanik ağırlıkta olduğu için bakım gereksinimleri yüksek oluyor gibi dezavantajları var. Bizim özellikle robot hücreleri için çözüm sunduğumuz AnyFeeder ise tamamen parçadan bağımsız kamera sistemleriyle entegre çalışan ve malzemeyi görüntü işlemeyle algılayıp robota aldıran bir sistem. Reçete mantığıyla ne kadar parçanız olursa olsun sadece kameraya öğretmiş olmanız yeter, parçayı beslemeniz sisteme yetiyor. Bu çok büyük esneklik kazandırıyor. Hatta bazı uygulamalarda AnyFeeder sistemini de mobil hale getirip, tekerlekli bir sistem üstüne kurup ihtiyaç olan hücreye götürüp orada çalıştırabiliyorlar. Bizim oradaki en büyük avantajımız, besleme sisteminin endüstriyel robotunuzla ve aynı zamanda kamerayla aynı yapı içerisinden devreye alınabiliyor olması. Yani ekstradan bir yazılım, bir entegrasyon süreci harcamadan tek bir yazılım içerisinde kamerayı, robotu ve feeder’ı devreye alabiliyorsunuz. Bu da yüzde 40’a varan devreye alma sürecinde avantaj sağlayan bir özellik.

Kalite kontrol ve denetim konusundaki son trendler ve güncel gelişmelerden bahsedebilir misiniz?

Omron, yıllardır görüntü üzerine çözüm sunan bir firma. Buradaki çözümlerini tamamlamak için ciddi yatırımlar yaptı. Bunlardan bir tanesi Microscan isimli ABD’li barkod okuyucular üzerine uzmanlaşmış bir firmayı satın aldı. Barkod okuma üzerine eksik olan ürün gamını da tamamladı. Aynı zamanda kamera teknolojisi üzerine hizmet veren başka bir Japon firmasını daha satın aldı ve mevcutta sunduğu teknoloji paketini genişletmiş oldu. Dolayısıyla görüntü işlemede oldukça iddialı çözümler sunuyoruz. Bu gerek hat başı, hat sonu veya üretim esnasındaki kalite kontrol aynı zamanda da izlenebilirlik süreçlerine hizmet veren bir teknoloji. Örneğin Omron Rusya’nın yaptığı bir uygulamada içki sektöründe içkilerin sahte olup olmadığını kontrol sistemini oradaki hükümetle birlikte yönetilen bir proje ile gerçekleştirdik. Bütün üretim hatlarından çıkan, üretilen içkiler bizim görüntü sistemlerimizle kaydediliyor ve izlenebilirlik yazılımlarıyla da işte bakanlığın kendi sistemiyle otomatik ve anlık olarak kontrol ediliyor. Bu sayede kaçağın hemen hemen önüne geçtiler. Bu Türkiye’de zaten ilaç endüstrisinde yapılmaya başlanmıştı. Şu an daha çok gıda sektöründe izlenilebilirliği sağlamaya çalışıyorlar. 

RFID sistemleriniz de var. Söz konusu sistemler ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Gıda endüstrisinde otomotivde de keza öyle hiçbir üreticinin istemeyeceği ürün geri çağırmadır. Yani siz ürettiğiniz ürünle ilgili son kullanıcı da hatalarından dolayı bir sıkıntı olabilir veya işte ürünün paketiyle ilgili kalitesiyle ilgili bir problemi olabilir. Bunun sorun olarak duyulması, piyasada yayılması bazen ürünleri geri çağırmaya kadar gidebiliyor. Şimdi böyle sorunları yaşamamak için öncesinde kontrol yaşandığı zamanda geriye dönüp bunun nedenleri bulmak içinde izleyebiliyor olmanız lazım. Görüntü işleme sistemleri burada çok ciddi çözüm sunan bir alan. Ayrıca görüntü işleme dışında RFID sistemleri de var. Orada da çözüm sunuyoruz. Eğer görüntü işlemeyle izlenebilirlik sağlanamıyorsa, RFID’de de gerek çok uzak metrajlardan yüksek frekansı okuyabilen gerekse yakından büyük veriyi kaydedebilen sistemlerimiz de var. Bunun yanında da bu sistemleri okumasıyla birlikte veri tabanına, bulut dediğimiz yukarıya çıkarabilecek otomasyon sistemlerimiz de mevcut.

Gelecek hedef ve beklentileriniz nelerdir? Bu bağlamda hangi pazarlara odaklanmayı planlıyorsunuz?

Aslında odakladığımız endüstriler konuştuğumuz endüstriler ama amacımız aslında kendi teknolojilerimizi dahil ederek Türkiye’deki üreticilerin rekabet gücünü koruyabilmelerini sağlamak. Her ne kadar yabancı menşeili bir Japon şirketi de olsak Omron Türkiye olarak amacımız, Türkiye’deki sanayicilerin, üreticilerin globaldeki rekabet güçlerini koruyabilmelerini hatta bir adım öteye geçmelerini sağlamak. Önümüzdeki dönemde de otomotiv, gıda, ilaç, tekstil ve beyaz eşya gibi hedef endüstrilerde üreticilerin rekabet gücünü artıracak yönde karşılıklı partner olarak çalışma hedefimiz var. Dolayısıyla taşın altına bizimde elimizi koyduğumuz hem paydaşlarımızla, çözüm ortaklarımızla hem de birebir müşterilerimizle bu yolda beraber yürümeyi hedefliyoruz.