Stäubli Türkiye Robotik Divizyonu Bölge Satış Müdürü Kerem Keçeci, Dem Robotik Otomasyon Satış ve Proje Müdürü Onural Demirel ve FlexLink Industrial Division Leader  Can Hasırcı sorularımızı yanıtladılar, sektör özelinde üreticilere sundukları ürün ve çözümleri anlattılar.      

Can Bey, firmanızın yapılanması ve faaliyetleri ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Can Hasırcı: Modüler konveyör sistemlerinin mucidi olan FlexLink, hem Türkiye’de hem de dünyada konveyör sektörünün pazar lideri konumundadır. Coesia Grup bünyesinde faaliyet gösteren Grubumuzun çatısı altında birçoğu paketleme alanında uzmanlaşmış ve kendi alanında lider 15 global markamız bulunuyor. FlexLink, Endüstriyel Proses Çözümleri bölümünde müşterilerine katma değerli projeler sunuyor ve Grubun en büyük ikinci firması olarak yer alıyor. Türkiye ofisimiz İzmir’de bulunuyor ve bünyesinde 200 civarında çalışan görev alıyor. G. Afrika, Orta Doğu, Pakistan ve İsrail dahil olmak üzere tüm projeler Türkiye’den yönetiliyor ve kendi ekiplerimizle o bölgelerde proje kurulumları gerçekleştiriyoruz. Tüm FMCG, Otomotiv, Beyaz Eşya, Tütün ve Endüstriyel alanda faaliyet göstermekte olup üretim lojistiği anlamında hem lokal hem de global know-how’a sahibiz. Örneğin; bir proje de süt kolisi veya bebek bezi taşır iken, diğer bir projemizde otomotiv veya beyaz eşya sektörü için montaj hattı konveyörleri devreye alabiliyoruz. Bu anlamda sektörel kapsamımız oldukça geniştir.

Müşterilerinizden talep geldiğinde nasıl bir yol izliyorsunuz? 

C.H.: Aslında talep gelmesini beklemiyor, müşteri sahalarında sürekli iyileştirme için kendilerinin yanında bulunuyoruz. Teklif sürecimiz global olarak kullandığımız ve FlexLink’e ait 3 paket program sayesinde çok hızlı ve mühendislik açısından doğru ilerliyor. 3D çizim ve simülasyonları yaptığımız Design Tool, gerçek kapasite ve ürün bilgileri ile mühendislik kontrollerini sağladığımız Calculation Tool ve projeye konumlandırdığımız tüm FlexLink modüler parçaların BOM listesini veren Quotation Tool ile teklif süreci neredeyse kusursuz işliyor. 3D simülasyonlarımızı VR gözlük ile müşterilerimize deneyimlettirebiliyor, sanal ürünler akış halindeyken hatlar arasında gezdirebiliyor ve daha teklif sürecinde projenin son halini yaşatabiliyoruz. Müşterilerimizin çok beğendiği bu hizmetimiz tamamen ücretsizdir. Başarı ile devreye aldığımız yüzlerce projede, proses bilgi tecrübemiz, çözüm çeşitliliğimiz, esnekliğimiz ve tecrübeli mühendis/saha süpervizörlü kadromuz elbette ki başrol oynamaktadır.

Gıda sektöründe yaptığınız çalışmalar nelerdir? Sektörde hayata geçirdiğiniz bir uygulama örneğini paylaşır mısınız?

C.H.: Gıda sektörünü hijyenin çok önemli faktör olduğu çıplak/paketsiz (primary) ürün taşıma ve paketlenmiş (secondary) ürün taşıma olarak ikiye ayırırsak; hijyenik hatlarımızda standart paslanmaz çelik konveyörlerimiz ile çözümler üretiyoruz. Bu tip konveyörlerimiz bakteri oluşumunu engelleyen ve sürekli yıkanmaya uygun fiziki yapıdadır. Paketlenmiş ürün taşıma çözümlerimizde ise yine standart Alüminyum konveyörlerimiz ile çözümler sağlamaktayız. Tüm ürün gruplarımız standart ve kataloğumuzda parça kodları ile birlikte yer almaktadır. Gıda sektörü yüksek kapasitelerde çalıştığı için; farklı kapasitelerdeki makinalar arasında bağlantıları sağlayıp, ürünleri doğru ve güvenli şekilde A noktasından B noktasına veya robotik paletleme bölgesine taşıyoruz. Taşıma sırasında hat dengeleme, ürün trafik yönetimi, ürün güvenliği, devamlı akış gibi konular FlexLink konveyörleri ve otomasyon çözümlerimiz ile çözüme kavuşuyor. Fabrikalardaki en pahalı unsurun alan olduğunun bilincinden hareketle genelde konveyörlerimizi üretim alanının tavan bölgesine konumlandırıyoruz sadece gerekli bölümlerde aşağıya indiriyoruz. Spiral konveyörlerimiz, kaydırmaz bant seçeneklerimiz veya elevatörlerimiz ile bunu kolayca başarabiliyoruz. Örneğin; Türkiye’nin önemli ve yüksek kapasitede üretim yapan bir süt ve süt ürünleri üreticisi yaklaşık 1 km modüler konveyör ve sorter sistemi içeren projede bizleri tercih ederek hem mevcut kapasitesini hem de verimliliğini çok önemli seviyede arttırmıştır. Proje içerisinde yukarıda bahsettiğim tüm çözümler yer almakta olup tüm dizayn ve mühendisliği FlexLink Türkiye tarafından gerçekleştirilip, devreye alınmıştır.

Kerem Bey, firmanızın uzmanlık alanlarının başında gıda sektörü geliyor. Sektörde hangi kriterler öne çıkıyor? Firma olarak sektörün talep ve ihtiyaçlarına nasıl yanıt veriyorsunuz?

Kerem Keçeci: Söz konusu gıda olunca, Can Bey’in de belirttiği gibi, hijyen son derece önemli bir unsur olarak öne çıkıyor. Tüm ekipmanların hijyenik olarak seçilmesi gerekiyor. Bu noktada en önemli risk, bakteri yayılmasıdır. Bakteri yayılmasını önlemek için öncelikle fabrika alanlarını gıdayla doğrudan temas eden makina ve ekipmanları içeren “birincil alan” ve gıdayla direkt teması olmayan makina ve ekipmanların oluşturduğu “ikincil alan” olarak ayırmak gerekiyor. Paketleme öncesindeki proseslerin olduğu birincil alanda, ham maddeden itibaren proses işlemleri ve ambalajsız ürünlerin üretilmesi gerçekleşiyor. İkincil alanda ise, ürünlerin paketlenerek kutulama, kolileme ve paletleme ile sevkiyata hazır hale getirilmesi işlemleri yapılıyor. Her ne kadar gıdayla direkt temas yok desek de, ürün kapalı olsa dahi özellikle süt ve et sektörlerinde, taşıma esnasında ürünün düşüp patlamasıyla etrafa ürün saçılabiliyor. Böyle bir durumda alanın yıkanmasına karşı makina ve ekipmanların dayanıklı olması gerekmektedir. Dolayısıyla bazı durumlarda ikincil alan, birincil alan olabiliyor. Stäubli olarak gıda sektörünü alt segment olarak “protein ve et ürünleri”, “hazır gıdalar”, “süt ürünleri”, “unlu mamuller ve şekerleme” olarak dört bölüme ayırıyoruz. Sektörde gerek birincil gerekse ikincil alanda hattın başından sonuna kadar robotik çözümler sunabiliyoruz. Örneğin et sektöründe; etlerin kemik sıyrılmasının ardından porsiyonlanması, tabaklanması, kolilenmesi ve paletlenmesine kadar robotik çözümlerimiz bulunuyor. Benzer şekilde, hazır gıdalarda da aynı konsept geçerli oluyor. Daha çok bakteri üretmeye yatkın, hassas ürünler olan süt ürünlerinde, birincil alan daha geniş, ikincil alan biraz daha küçük olarak konumlanıyor. Et ürünlerinde, hazır gıdalarda ve süt ürünlerinde paketleme öncesinde yüksek bakteri hassasiyeti olduğu için, robot da dahil olmak üzere hijyenik ekipmanlar ve birincil alanlar öne çıkıyor. Unlu mamuller ve şekerlemede ise, pişirilmesi hasebiyle nispeten bakteri hassasiyeti daha düşüktür ve birincil alanı biraz daha küçüktür. Stäubli olarak, sektöre “HE Serisi” dediğimiz hijyenik robotlar sunuyoruz. Robotlarımız, pH 4,5-10,5 arası her türlü kimyasala dayanıklı ve 20 bar su ile yıkanabiliyor. Herhangi bir kılıf kullanma gereksinimi duymuyor. Birincil alanlara uygun, üstün performanslı bir robot çözümü olduğunu söyleyebilirim. Tüm kaplamaları antibakteriyel ve koruma sınıfı IP67 olan, tüm hava ve elektrik bağlantıları robotun ayak kısmından girip kolu içerisinden giden robot, tamamen kapalı bir yapıya sahiptir. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) ve Avrupa Hijyenik Tasarım ve Mühendislik Grubu’nun (EHEDG) üyesi ve robot danışmanıyız. Dolayısıyla ilk tasarım aşamasında robotlarımızı hijyenik gereksinimler doğrultusunda tasarlıyoruz. Taşıma kapasitesi olarak 0,5 kg’dan 8 kg’a kadar olan dört eksenli SCARA robotlarımızı sunuyoruz. Bu robotların 40 cm’den 100 cm’ye kadar da erişimleri bulunuyor. Altı eksenlerde ise, 0,5 kg’dan 150 kg’a kadar taşıma kapasitesi ve 0,5 m’den 2,5 m’ye kadar erişim mesafesi sunuyoruz. 

Robotik sektöründe kafa karışıklığına neden olan konulardan biri ilk yatırım maliyetleri. Yatırım yapacak kişinin dikkate alması gereken husus sadece robotun ilk yatırım maliyetleri midir? 

K.K.: Bir ekipmanın ya da projenin toplam sahip olma maliyetini (TCO) hesaplamak oldukça önemlidir. Genelde yatırım yapılacağı zaman öncelikle ilk yatırım maliyetleri (CAPEX) göz önünde bulunduruluyor. CAPEX’i buzdağının görünen kısmı olarak nitelendiriyoruz. Bir de buzdağının görünmeyen kısmı yani enerji, bakım, duruş maliyetleri gibi işletme maliyetleri (OPEX) var. Bu ikisi toplandığında toplam sahip olma maliyeti oluşuyor ve yatırımın asıl maliyeti ortaya çıkıyor. Dolayısıyla sadece ilk yatırım maliyetine bakmak doğru değildir. Bu nedenle orta ve uzun vadeli bakmak gerekiyor. Stäubli olarak, OPEX’e katkı sağlıyoruz. Robotlarımıza olan güvenimizin en önemli göstergelerinden biri de, 6 yıla kadar uzatılabilen premium garanti opsiyonu sunmamızdır. Aynı zamanda patentli mekanik yapıları sayesinde robotlarımız enerji verimlidir, düşük enerji tüketimi yapar. Birim zamanda kWh cinsinden daha düşük enerji tüketir ve işletme giderleri daha düşüktür. Bakım periyodları daha uzun olduğu için bakım maliyetleri de daha düşüktür. Böylece toplam sahip olma maliyetinde avantaj sağladığımızı ve yatırımlara katkıda bulunduğumuzu söyleyebilirim. 

Onural Bey, Dem Robotik olarak gıda ve paketleme sektöründeki firmalara yönelik ne tür hizmetler sunuyorsunuz? Sektörde hangi kriterlere dikkat ediyorsunuz?

Onural Demirel: Gıda ve paketleme sektörüne yönelik kutu, koli hazırlamadan başlayarak açılan kolilerin endüstriyel robotlarla dolumunu yapabiliyoruz. Akabinde kutu-koli kapama ve kapanan kutu-kolilerin paletlenmesi operasyonlarını gerçekleştirebiliyoruz. Palet üzerine dizilmiş kutu-kolilerin streç sarma işlemlerinin yapılması ve depoya sevk edilmeye hazır hale gelmiş paletlerin de AGV’ler ile otomatik olarak depoya transferini sağlayabiliyoruz. Öncelikle tasarlanan sistemin üreticilerin, yatırımcıların verimliliğini artırmasını hedefliyoruz. Üretim hattında manuel olarak gerçekleştirilen operasyonları endüstriyel robotlarla otomatize ettiğimizde, yüzde 60-70 kapasiteyle çalışan hattın yüzde 90-95’lere yükselmesini amaçlıyoruz. Bu bağlamda da hiçbir hat ya da makina yatırımına ihtiyaç duymadan sadece hat sonu ve hat üstü çözümlerle mevcut verimliliğinin artırmasını hedefliyoruz. Aynı zamanda Kerem Bey’in de söylediği gibi devamlı bakım ihtiyacı gerektirmeyen, minimum arıza ile çalışabilen sürdürülebilir sistemler kurmaya çalışıyoruz. Ayrıca tasarladığımız sistemlerdeki üretimlerin ölçülebilir olmasına özen gösteriyoruz, izlenebilirliğine dikkat ediyoruz. İzlenebilirlik, Endüstri 4.0 ile birlikte daha da önem kazandı. Tasarladığımız sistemlerde, geliştirdiğimiz arayüzlerle birlikte yöneticilere arıza durumlarında otomatik mail, mesaj yoluyla uyarılar gitmesi noktasında da çözümler üretiyoruz. Bir diğer önemli faktör de tasarlanan sistemin iş güvenliğine uygun olmasıdır. Devreye aldığımız her sistemde risk analizleri, ESPE ölçümleri, sistem analizleri gibi risk değerlendirmeleri yapıyoruz ve bunları göz önünde bulundurarak sistemler geliştiriyoruz. Bir başka amacımız da standart ve kaliteli ürün çıktısını sağlayabilmektir. Endüstriyel robotlarla geliştirdiğimiz sistemlerde standart, düzgün dizilmiş paletler, düzgün kolilenmiş ve paketlenmiş ürünler ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Son olarak da uygulanabilirlik yani fizibilite öne çıkıyor. Çözüm üreten bir sistem bulabiliriz ama bunun da yatırım maliyetleri açısından fizibıl olması gerekmektedir. Bu kritere de hassasiyetle dikkat ediyoruz. 

MAKİNELERLE ENTEGRE ROBOTLU SİSTEM YATIRIMI YAPIYOR MAKİNELERLE ENTEGRE ROBOTLU SİSTEM YATIRIMI YAPIYOR

Sektöre de uygun olan standart robotik paletleme hücreleriniz hakkında bilgi verebilir misiniz?

O.D.: Hat sonları için 6 farklı konfigürasyonda standartlaştırılmış paletleme hücrelerimiz bulunuyor. DMP-A100 modelimizde, tek hattan gelen ürünlerin iki palet istasyonuna dizilmesi şeklinde bir konfigürasyon var. DMP-A200, iki hattan gelen ürünlerin iki palete dizilmesi olarak gerçekleşiyor. B tipinde robotun hem paleti hem de seperatörü ara katlara koyma imkanına sahip oluyoruz. DMP-B200’de çift hat versiyonu bulunuyor. DMP-C100’de paletlerin otomatik olarak beslenebildiği, tek hattan gelen ürünlerin palet üzerine dizilip dolu paletin hattan çıkabildiği bir versiyon var. DMP-C200’ü ise, bunun çift hat versiyonu olarak sunuyoruz. Koli, kutu, çuval, torba paletlemede kullandığımız fakat farklı ürünler olduğunda da yeni gripper tasarımlarıyla adapte edebildiğimiz sistemler. Standartta 30 kg’a kadar yük kaldırabiliyoruz ancak farklı robot modelleriyle kapasiteyi artırabiliyoruz. Bu modellerimizde, dakikada 12 adede ve 2 m yüksekliğindeki paletlere kadar yükleme yapabiliyoruz. Gripper modellerimiz, ürüne göre değişkenlik gösteriyor. Sistemlerimiz az yer kaplayan, düşük maliyetli, standartlaştırıldığı için hızlı kurulum süresi olan, düşük bakım giderlerine sahip sistemlerdir. 

Yatırım maliyetlerini neler oluşturuyor? Maliyetler, hangi kalemlerden meydana geliyor?

O.D.: Bir projenin yatırım maliyeti için ilk etapta, tasarlanacak olan sistemdeki operasyonların sayısı belirleyici oluyor. Operasyon sayısı arttıkça, yatırım maliyetleri de yukarı çıkıyor. Üretim hattının kapasitesine, üretim hattının hızına göre kullanılan robot sayısını aslında hat hızlarınız belirliyor. Robot sayısı, ekipman sayısı arttıkça, yatırım maliyetleri de artmaya başlıyor. Bir diğer konu ürün çeşitliliğidir. Örneğin bir üretim hattından iki farklı ürün çıkartıyorsanız ve iki ürünün geometrileri birbirlerine yakınsa ortak bir gripper tasarımı yapabiliyoruz. Dolayısıyla gripper tasarımı için yapılan bütçe biraz daha az oluyor. Fakat ürünlerin çeşitliliği ve ürünlerin geometrik olarak birbirine benzerliği farklılaştıkça farklı tool tasarımları gerekiyor. Bu da yatırım bütçelerini artıran faktörlerden biri oluyor. Üretim hattının hızı ve ürünlere göre kullanılan teknolojilerin kompleksliği arttıkça, yatırım maliyetleri yükseliyor. Dolayısıyla teknolojiler yatırım maliyetlerinde belirleyici faktörlerden oluyor. Ne kadar fazla ışık perdesi, alan tarayıcı gibi güvenlik ekipmanı kullanırsak, her bir ekipman iş güvenliği maliyetlerini yukarı çekiyor. Sistemin minimum riskle çalışması gerektiğini de söylemek isterim. Projenin büyüklüğü ve zamanlaması (harcadığımız mühendislik saati) da yatırım maliyeti olarak belirleyici oluyor. Dem Robotik olarak, maliyetlerimizi kaliteden ödün vermeden, minimum seviyede tutmayı hedefleyerek tasarımlarımızı gerçekleştiriyoruz.  

Robotlu otomasyon sistemlerinin sunduğu faydalar ve yatırım geri dönüşü konusunda neler söylemek istersiniz?

O.D.: Yatırım geri dönüş hesabı yapılırken işçilik maliyetleri düşüyor ancak mevcut hatlardan daha fazla verim elde edebilir hale gelindiği için üretim artıyor ve bu noktada da bir kazanç sağlanıyor. Manuel yapılan operasyonlarda insani ihtiyaçlardan kaynaklanan bazı üretim kesintilerinin robotlu otomasyona geçildiğinde bertaraf ediliyor ve bu da kesintisiz üretime olanak tanıyor. Hijyenik üretim koşulları, gıda ve paketlemede olmazsa olmaz bir etmendir. Robotlarla yaptığımız üretimlerde daha hijyenik üretim metotlarına sahip oluyoruz ve üretim kayıplarını minimize ediyoruz. Üretim kayıplarının minimize edilmesi de önemli bir fayda sağladığı için yatırım geri dönüş hesaplarına eklenmesi gerekiyor. Ara stok tutma maliyetlerinde düşüşler olabilir. Genellikle yatırımcılardan şunu duyuyoruz; “Gündüz vardiyasında aldığımız üretimi gece vardiyasında alamıyoruz. Gece verim düşüklüğü oluyor. Dolayısıyla sistemdeki üretimi net olarak ölçemediğim için bunu dengeleyebilmek adına ara stok tutmak zorunda kalıyorum.” Fakat robotlu ya da otomasyonla yapılan üretimlerde üretim adetlerini net bir şekilde ölçümlenebildiği için stok maliyetlerini aşağıya çekebiliyorsunuz. Bir diğer önemli konu da zaten değerli olan markalarınıza teknolojiye yatırım yaparak daha da değer katmış oluyorsunuz.