Bu yazının mikroskobik canlılar ile mücadele yapmak, yani “dezenfeksiyon” konusuna dikkati çekmek amacıyla ele alındığını belirterek söze başlayan BURKUT Su Tekniiği A.Ş. Yük. Müh. Enis Burkut, dezenfeksiyonun çok ciddi ve karmaşık bir konu olduğunu, bu konuda kalın kitapların yazılabileceğini, bu yazının böyle kalın bir kitabın “önsözü” niteliğinde olduğunu vurguluyor.  

SU VE HAVA KÖKENLİ MİKROSKOBİK CANLILAR

Laboratuvarlarda yapılan dezenfeksiyon çalışmalarının ve bu çalışmaların sonunda bulunan çözümlerin genelde sanayi işletmelerine uymadığını belirten Burkut, çünkü sanayinin ham suyunun ve ortam şartlarının yılın her ayında farklı olduğunu, sanayide kullanılan suların su depolarında barındığı için suya hava kökenli canlıların da girdiğini ve laboratuvar çalışmalarına hiç benzemeyen, birkaç tür bakterinin aynı anda bulunduğu çok karmaşık durumların oluştuğunu aktarıyor. 
Mikroskobik canlılar ile mücadelede yalnız suda üreyen bakterilerin değil, aynı zamanda havadan suya gelen hava ve toprak kaynaklı canlılar ile de mücadele etmenin gerektiğini (Küf, maya ve daha birçok toprak kaynaklı canlılar) ifade eden Burkut,  özellikle su depolarındaki üremelerin çoğunun kuyu suyundan gelen canlılar sebebi ile değil, havanın taşıması ile suya giren canlılar sebebi ile oluştuğuna dikkat çekiyor. Bu durumun sebebi olarak su deposu seviyesinin düşerken depoya dolan dış ortam havasının içindeki birçok canlının suda ürediğini veya sudaki canlıların gıdasını oluştuğunu kaydeden Burkut, bu sebeple, mükemmel bir bakteri mücadelesinde iyi su depolarının hava emişlerinde bakteri geçirmeyen filtrelerin kullanıldığını açıklıyor.

MİKROSKOBİK CANLILAR İLE MÜCADELEDE “KRİTİK” NOKTALARIN YOK EDİLMESİ

Bu konuda gıda ve içecek işletmelerinin uyguladığı “HACCP” yöntemine dikkat çeken Burlut, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının “Gıda Güvenliği ve Kalitesinin Denetimi ve Kontrolüne Dair Yönetmelik’inde açıklanan HACCP planına dikkat çekiyor HACCP harflerinin açılımının İngilizce “Hazard Analysis Critical Control Point”, tercümesi: “Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları” olduğunu dile getiren Burkut, mikroskobik canlılar ile mücadelede HACCP yönteminin, gıda sanayii dışında, su kullanan her işletmede de uygulanabildiğini ve bu şeklide bakteri mücadelesinin daha başarılı olduğunu vurguluyor. 

MİKROSKOBİK CANLILAR İLE MÜCADELEDE DEZENFEKSİYON

Burkut, bugün ülkemizde ve birçok ülkede en çok kullanılan dezenfeksiyon yöntemleri arasında klor, ozon, ultraviyole, biyosit gibi.   En çok kullanılan KLOR konusunda önemli bir noktaya dikkat çekiyor.

KLOR İLE BAKTERİ MÜCADELESİ

İşletmelerde mücadelesi yapılan birçok mikroskobik canlının  giderimi için genelde tüm dünyada hala, piyasa adı KLOR  olan “Sodyum Hipoklorit” kimyasalı kullanıldığını ve işletmenin kurulduğu günden başlayarak “aralıksız” kullanıldığında, birçok işletmede KLORun                      başarılı olduğunu belirten Burkut, ancak KLOR ile dezenfeksiyon yönteminde üç değişken olduğunu bilerek klorlama sistemi kurulmasında yarar olduğunun altını çiziyor. Birinci olarak su debisi değişkenliğine işaret eden Burkut, su pompasının su emiş derinliği veya karşı basıncı değiştikçe su debisinin de değiştiğini, debi değişimine paralel klor dozajının da değişmesi gerektiğini aktarıyor.  İkinci olarak suda bulunan ve klor tüketen maddelerin değişkenliğinden bahseden Burkut, örneğin, yıl içinde, kuyu suyunda bulunan ve klor tüketen demir iyonu değişikliklerinin klor dozajında ayarlamalar gerektirdiğini açıklıyor.

Son olarak Burkut, satın alınan KLOR sıvısı içindeki “Aktif Hipoklorit”in değişkenliği sebebi ile de klor dozajında bu kalite değişimine paralel dozaj miktarının değişmesi gerektiğini aktarıyor. Bu üç değişkenden dolayı, sıradan bir dozaj pompası ile klorlama yapmanın bakteri mücadelesinde başarısız olduğunu belirten Burkut,  üç değişkene göre klor dozajı yapan bir yöntemin kullanılmasının önerildiğini belirterek  bazı canlıların KLOR’a alıştığını ve klorlu suda üremeye başladığını belirten Burkut, bu sebeple, örneğin yüzme havuzu ve soğutma kulesi gibi sistemlerde ŞOK KLOR uygulandığını, yani mevsime göre periyodik olarak sisteme yüksek dozda klor verilerek klora alışmış canlıların bu şok tesiri ile giderilmesinin sağlandığını açıklıyor.
Burkut; klor, ozon, ultraviyole, biyosit gibi yöntemlerin mikroskobik canlıları öldürmek amacıyla kullanıldığını, bu durumda “mikroskobik canlıları öldürmek en doğru bakteri mücadelesi midir” sorusu akla geldiğini açıklıyor. 
Klor, ozon, ultraviyole, biyosit gibi yöntemlerin çok başarılı olduğunu ve bunun sonunda mikroskobik canlıların tamamen öldüğünü var sayıldığında, suda ölü biyolojik maddelerin yani “cesetlerin” bulunduğunu göz önünde bulundurulması gerektiğini ve şu soruyu sorduğunu açıklıyor. 

SUDAKİ “CESETLER” SUYA NE YAPAR? 

Cesetlerin suda parçalanınca suda istenmeyen ve koku yapan azotlu maddeler ortaya çıkardığını ve bunların ayrıca başka bakterilerin de gıdası olduğunu aktaran Burkut, “Dolayısı ile sudaki canlıları öldürmek sonucunda                                              istenen başarılı dezenfeksiyonun tam olması mümkün değildir.  İşte bu sebeple, özellikle içecek ve gıda sektöründe mikroskobik canlıların geçmesine müsaade etmeyen 0,2 mikron seviyesinde hassas filtreler veya 0,02 mikron                                                    seviyesinde ultra filtrasyon tekniği kullanılır.” Diyor.

TERS OZMOZ TEKNİĞİ İYİ BİR BAKTERİ MÜCADELESİ MİDİR?

Ters Ozmoz tekniği ile proses suyunun hazırlandığında, bakterilere kıyasla binlerle kez daha küçük olan mineralleri sudan ayıran bu tekniğe güvenip, ters ozmoz cihazının mikroskobik canlıları yüzde yüz giderdiğinin düşünüldüğünü aktaran Burkut, teorik olarak bu düşüncenin doğru gibi göründüğünü, ancak, hakikatte ters ozmoz cihazının üretim suyunda bakteri bulunma olasılığının olduğunu ve biz birkaç kez ters ozmoz üretim suyunda bakteri bulunduğuna şahit olduklarını açıklıyor.  

KÜÇÜCÜK MİKROSKOBİK CANLILAR NASIL OLUR DA BU KADAR BİZE ZARAR VERİRLER?

Mikroskop ile görünebilen bu canlılar sebebi ile işletmelerin çoğunda, gıda ve içecek sanayii dışındaki işletmelerde dahi birçok sorunlar yaşandığını açıklayan Burkut,  bu sebeple dezenfeksiyon yöntemlerinden önce mikroskobik canlıları biraz daha iyi tanımak gerektiğini belirterek sözlerini şu şekilde sürdürüyor: 

MİKROSKOP İLE GÖRÜNEN CANLILAR KONUSUNDAN ÖNCE, GÖZ İLE GÖRÜNEN ÇOK KÜÇÜK KARINCALARA BİR GÖZ ATALIM:

“Çıplak gözle görebildiğimiz ufacık canlılar olan karıncalar aralarında mükemmel iletişim kuruyorlar ve koloniler oluşturuyorlar, harika yuvalar yapıyorlar, bir yıllık gıdalarını topluyorlar ve bunları bozulmadan koruyorlar; çok yağışlı mevsimlerde, araziler birkaç ay su altında kaldığında dahi, sular çekilip arazi kuruduktan sonra karınca yuvalarının tekrar açıldığına şahit oluyoruz. Karıncaları gözle görünmeyecek kadar küçültelim, işte mikroskobik canlılar bunlar. Onlar da karıncalar gibi aralarında mükemmel iletişim kuruyorlar, koloniler oluşturuyorlar, harika yuvalar yapıyorlar, bunlara BİYOFİLM de deniyor.”

İşte bazı sulu sistemlerde oluşan bu BİYOFİLMLER’in karınca yuvaları gibi sağlam, içlerine klor, biyosit gibi dezenfektanlar işlemeyen kaleler olduğunu aktaran Burkut, biyofilmlerin gelişip bazı cihazların tıkanmasına sebep olduğunu, ters ozmoz membranlarını da tıkayabildiğini açıklıyor.  Su depolarında, soğutma kulelerinde üreyen ve insan için ölümcül olan LEJYONELLA bakterisinin de biyofilmler içinde ürediğinin keşfedildiğini ifade eden Burkut, biyofilm kalesi içine girilemediği için lejyonella ile mücadelenin çok zor olduğunu açıklıyor.

2015 yılında İstanbul’da lejyonella konulu bir sempozyumun düzenlendiğini ve bu sempozyumdaki konuşmacılardan biri olan mikrobiyoloji uzmanının Prof. Dr. İrfan Türetgen’den çok önemli bir bilgi öğrendiğini aktaran Burkut, kimyasallar ile biyofilme bir şey yapılamadığını fark eden ilimin, şimdi biyofilmi oluşturan birimlerin aralarındaki iletişimi bozmak için yöntemler aradığını açıklıyor. Bu bilgi için sayın İrfan Türetgen’e çok teşekkür eden Burkut, uzun yıllardır soğutma sistemlerinde kireçlenmeye karşı kullandığını ve radyo frekansı üreten bir cihazın kulelerde yosun üremesini engellediğini gördüklerini, anlam veremediklerini belirtiyor.  Bu cihazın ürettiği frekansın “canlı” olan yosunu önlediği gibi mikroskobik canlıların da üremesini önleyebildiğini, ancak böyle bir araştırma yapmadıklarını açıklıyor. 
Sonuç olarak dezenfeksiyonun önemsenecek bir konu olduğunu dile getiren Burkut, mikroskobik canlılar ile mücadelede “tek dezenfeksiyon yönteminin olmadığını, işletmelerin önce bir uzmanın danışmanlığı ile dezenfeksiyon yöntemleri kurmalarının yararlı olduğunu, daha sonra işletmede edinilen tecrübelere göre o işletmede başarıya ulaşmış en uygun dezenfeksiyon yöntemlerinin uygulanması gerektiğini belirtti. 

Özellikle içecek ve gıda sektöründe mikroskobik canlılardan korunmak için yalnızca bir dezenfeksiyon yöntemine güvenilmemesi gerektiğini önemle vurgulayan Burkut, birkaç dezenfeksiyon sistemini beraberce kullanmanın çok daha emniyetli olacağını aktarıyor.