Endüstri Radyo’da Derya Kumtepe’nin konuğu olan Samson Pazarlama Müdürü Mahir Bağır, yeni dönem hedeflerini ve odaklandıkları sektörlerin ihtiyaçlarını anlattı. Türkiye’deki üretim merkezinde hayata geçirdikleri Ar-Ge çalışmaları hakkında da bilgi veren Bağır, “Ülkemizdeki nitelikli sanayi yatırımların artacağını bekliyoruz, öngörüyoruz. Bunu sadece biz değil sektöre hizmet ve ürün sunan herkes bekliyor. Bu konuyla ilgili sunulan teşvikler ve yatırımlar sayesinde proje çalışmalarının hızlanacağını düşünüyorum. Savunma sanayi çok ciddi projeler ve çok ciddi yatırımlar yapıyor. Dolayısıyla bu sektördeki etkinliklerin artacağını bekliyoruz. Enerji sektöründe hidrojen temelli yeşil enerji kullanımının artmasını öngörüyoruz. İş gündemimizi de sektörlerde yaşanan hareketliliklere ve ihtiyaçlara göre belirliyoruz.” dedi.  

Samson firmasının sunduğu hizmetlerden ve Türkiye’deki yapılanmasından bahsedebilir misiniz? 

Samson Almanya Grubu’nun Türkiye iştiraki olarak hem üretim hem de satış alanında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Samson A.G 1907 yılında Frankfurt’ta kuruldu. Samson A.Ş bugün dünya genelinde 7 fabrikasıyla ve 4500 kişilik çalışanıyla sektörlerin ihtiyaçlarına odaklanıyor, çözümler geliştiriyor. Frankfurt’ta bulunan Samson AG fabrikası 174 bin m2 kapalı alana sahip. Diğer fabrikaları ise Türkiye başta olmak üzere Fransa, Amerika, Rusya, Çin ve Hindistan’da bulunuyor. 

Samson Türkiye’ye ilk kez 1960’lı yıllarda giriş yapıyor. Türkiye’deki endüstrileşme süreciyle birlikte teknik malzeme ekipman tedarikçileri Samson markasına ait ürünleri Türkiye’ye getirmeye başlayınca Samson Türkiye’deki artan değeri fark ediyor ve 1985 yılında şirketleşiyor. Önce 1985 – 90 yılları arasında Tarlabaşı’ndaki küçük montaj atölyesinde hizmet veriyor, küçük montaj işlemleri yapıyorlar. Daha sonra Güneşli Bölgesi’nde fabrika açarak 2015 yılına kadar üretim çalışmalarına burada devam ediyorlar. Hem bölgenin yapılaşmasının artması hem de artan ihtiyaçlara cevap verilmemesi nedeniyle Arnavutköy’e yakın bir yerde bulunan Organize Sanayi Bölgesi’nde yer satın alarak yeni bir fabrika yapılıyor. Tamamen öz kaynaklarla hayata geçirilen bu yatırım 8 ay içerisinde tamamlandı ve 11 bin metrekarelik alanda üretime başladı. 
Samson Türkiye fabrikasında bugün beyaz yakalı personel dahil olmak üzere 85 kişi görev yapıyor. Benim de içinde bulunduğum satış ve pazarlama bölümünde 16 kişilik bir ekip çalışıyor. Türkiye genelinde bölge ofislerimiz ise Adana, Ankara, Bursa, İzmir, Trakya ve İstanbul’un Anadolu Yakası’nda yer alıyor. 

Yeni dönemde odaklanmayı planladığınız hedef sektörler var mı, sektörlerin ihtiyaçlarını siz nasıl analiz ediyorsunuz?

Samson’un ana iştigal sahası kontrol vanaları ve otomasyon sistemleri üzerinedir. Odaklandığımız ve faaliyet gösterdiğimiz sektörümüz ise endüstriyel tesislerdir. Özetle, bacası tüten her tesis Samson’un çalışma alanına girmektedir. Samson’un Almanya’da doğduğu ve büyüdüğü alan, kimya ve petrokimya sektörüdür. Bugün de en çok bilindiği ve yoğun olarak faaliyet gösterdiği sektör olarak öne çıkıyor. Diğer sektörler arasında ise enerji, endüstriyel gazlar, gıda, biyoteknoloji, ilaç, rafineri, tekstil ve kağıt yer alıyor. Samson’un son dönemde faaliyetlerini artırdığı sektörler arasında Oil&Gas geliyor. Samson’un satın aldığı firmalar sayesinde sektörlerdeki etkinlik alanımızı genişletiyoruz. Oil&Gas sektörü de bunlardan biri… 

Kritik sektörlerden biri olan maden ise gündeme getirmemiz gereken bir diğer alan… Bu tarafta nasıl çalışmalar var, size gelen talepler ve yeni dönemle ilgili gündeminizde ne kadar yer tutuyor?

Türkiye’nin yeraltı zenginliği bilindiği üzere oldukça değerli. Özellikle bor madenciliği önemli bir yer kaplıyor. Devlete ait olan Eti Maden Grubu çok güzel çalışmalar gerçekleştiriyor. Bor, Türkiye ekonomisinin cari açığını azaltma konusunda en etkili sektörlerin başında geliyor. Eti Maden bu konuyla ilgili yatırımlarına da devam ediyor. Devletin en efektif çalışan tesisleri bu noktada Samson ile çalışmalarına devam ediyor. Yeraltından çıkarılan bor ve boraks, belli bir sıcaklıkta kristalleştiği için zorlu bir proses haline geliyor. Samson ise bu konuyla ilgili özel vana çözümleri sunuyor. Eti Soda ayrıca çok güzel yatırımlar gerçekleştiriyor. Açılan yeni kuyular ve yapılan yeni yatırımlar bulunuyor. Biz kuyu başı vanaları ile proses tarafında oldukça verimli çözümler sunuyoruz. Son iki yıl içerisinde yapılan çalışmalara baktığımızda güzel bir ivme kaydettik. Bu tarz yatırımların artmasını ve Türkiye’nin daha çok üretmesi, daha çok ihraç etmesi ve ihracatını artırması temel beklentimiz. Özellikle madencilik sektörü Samson olarak bir numaralı iştirak alanımızın başında geliyor. 

Enerji sektörü alanına gerçekleşen yatırımlar önemli… Siz hangi enerji üretim tesisleri için nasıl çözümler sunuyorsunuz? 

Türkiye’de enerji konusu bildiğiniz üzere her geçen gün ihtiyacın arttığı bir sektör… Bu noktada maalesef fosil yakıtlı enerji altyapısına devam etmek zorundayız. Son dönemde atık materyallerden oluşan biyokütle santrallerinin ve bu tarz yatırımların çoğaldığını görüyoruz. Özellikle gıda temelli birtakım üretim yapan tesislerin atıklarını değerlendirdiği ve enerjiye çevirdiği yatırımlar dikkat çekiyor.  Jeotermal ise bir diğer alternatif enerji kaynağı olarak öne çıkıyor. Bu konuyla ilgili de çalışmalar ve yatırımlar devam ediyor. Termik santraller gibi kömüre dayalı projelerde ön plandaki yerini koruyor.  Dünyada karbon salınımını azaltmak adına birçok protokol yapıyor, devletler bu konuyla ilgili birçok politika uyguluyor. Özelikle yeşil enerji dediğimiz hidrojen temelli yakıtlarla ilgili yatırımların artması hedefleniyor. Önümüzdeki ilk 10 yıl içerisinde fosil yakıtlı temelde devam edecek diye gözüküyor ama en nihayetinde ülkemizde yeşil enerji yakıtlarıyla ilgili yatırımlar artacak. 

Jeotermal ve termik enerji santralleri gibi üretimi oldukça zor hatlarda farklı teknolojiler gelişiyor. Bu alanda gelişen yeni teknolojiler ile ilgili bilgi verebilir misiniz?  

Jeotermal enerji santralleri, kendi içerisinde oldukça zor bir prosese sahip. Çünkü yer altından alınan kızgın su türbinlerde elektrik enerjisine çevriliyor ve sonra su yeniden yeraltına basılıyor. Bu işlemleri yapabilmek için kullanılan tesisatların oldukça spesifik olması gerekiyor.  Çünkü yer altından çıkartılan su hem çok sıcak hem de içerisinde tuz ve farklı birçok element bulunuyor. Bu sebeple bu proseste kullanılan ekipmanların, vanaların, metrelerin ve ölçüm cihazlarının tekniğe uygun olarak seçilmesi önem arz ediyor. Sonuçta yeraltında hâlihazırda bulunan potansiyel bir enerjiyi kullanıyoruz. 

Türkiye’de EÜAŞ zamanında açılan çok fazla termik santral bulunuyor. Bu santrallerin ise çalışma ömürlerinin 30 senenin üzerinde olduğu biliniyor. Bu santrallerin birçoğunun oldukça eski olması nedeniyle tesislerin çevre standartlarına uyumlu hale getirilmesi ve filtrasyon kısımlarında revizyonların yapılması gerekiyor. Ayrıca verimliliğin artırılmasına yönelik çalışmaların yürütülmesi önem arz ediyor. Verimlilik dediğimiz zaman hemen kullandığımız yakıtlar gündeme geliyor. Bu da yeraltından çıkarttığımız kömür, linyit gibi yakıtlar bu yakıtların tabii kalorifik değerlerinin biraz yükseltilip, yanma verimini artırmak ve bu noktada elde ettiğimiz enerji verimliliğini artırmaya yönelik projeler bulunuyor. Bu noktada TÜBİTAK önemli işlere imza atıyor. Kömür zenginleştirme, mevcut santrallerin verimliliğini artırma ve atıkları değerlendirme konusundaki projelere odaklanıyorlar. 

Rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına ait santrallerde prosese dayalı bir çalışma altyapısı olmadığı için bizim çalışma alanımıza çok girmiyor. Sadece İspanya’da çok büyük kapasiteye sahip güneş enerji santralinde proses tabanlı olan ve daha yüksek sıcaklıklara ulaşan birtakım spesifik sistemler bulunuyor. Bu projelerin ilk yatırım maliyeti oldukça yüksek. Bu tip sistemler yerine bizim solar paneller şeklinde fotovoltaik altyapıda ilerleyen bir dizayn görüyoruz.