Covid-19 nedeniyle online olarak gerçekleştirilen ve Arzum A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı’nın katıldığı Tüm Yüzey İşlemler Derneği (TÜYİDER) Buluşmalarının altıncısında, “Aile şirketinden marka yaratmak” konusu ele alındı.

Webinar kapsamında konuşan Kolbaşı, Arzum’un bilinen, kurumsal bir marka olmasına ve yabancı bir ortaklık yapmalarına rağmen aile şirketi yapısını koruduğunu belirtti.

Arzum’un kuruluş hikayesinden ve tarihinden özetle bahseden Kolbaşı, kendi akademik kariyerini ve 1988 yılında şirkete girişini anlattı.

“KENDİ MARKAMIZLA 40 FARKLI ÜLKEDE İHRACATIMIZ DEVAM EDİYOR”

Yatırım yaparak büyüdüklerini ve bugünlere geldiklerini, ancak yıllar içerisinde aile içi tartışmalar yaşadıklarını belirten Kolbaşı, ancak asgari müşterekte uzlaşarak ve birleşerek ve aile birliğini bozmadan çalkantılı dönemleri aşabildiklerini dile getirdi. 

Amcalarıyla ve kuzenleriyle yaşadıkları ilişkileri paylaşan Kolbaşı, babasının vefatı nedeniyle amcalarının kuzenlerine davranmadıkları kadar toleranslı davrandıklarını ifade etti.

Kolbaşı, söz konusu dönemdeki en radikal konuyu ise şöyle anlattı: “Bana o dönemde dış ticaret tarafını verdiler. Biraz ihracat, biraz ithalat yapıyoruz. Çin’i fark ederek 1992 yılında ilk kez Çin’e gittim. Üç hafta Çin’de kaldıktan sonra 1992’den günümüze kadar (pandemi dönemi hariç) her yıl Çin’e 6 ila 9 kez giderek, Çin’i de işin içine dahil ettik. Hatta Hong Kong’ta çalışma, oturma müsaadem ve firmamız var. Ama Çin’e tamamen bağımlı değiliz. Her yıl ortalama 4 milyon parça Arzum markalı ürünün satışını gerçekleştiriyoruz. Bunun 3 milyon adedini Türkiye’de 21 farklı fabrikada üretiyoruz, 1 milyon adedi de ithalattan Çin’den geliyor. Dolayısıyla yüzde 75 oranında ürünlerimiz Türkiye’de üretiliyor. 21 fabrikanın hiçbiri bizim değil, hepsi bize fason çalışıyor. Ancak kendi fabrikamız da BSH Grubu’na yan sanayi olarak çalışıyor. Kendi markamızla 40 farklı ülkede ihracatımız devam ediyor.” 

“MARKALAŞMAYI VE AR-GE’Yİ ÖN PLANA ÇIKARDIK”

Kolbaşı, 1997 verdikleri araştırma ve karar doğrultusunda ağırlığı markalaşmaya ve Ar-Ge’ye verdiklerini söyledi: “Dünyadaki markaları incelediğimiz zaman marka ve Ar-Ge yaratıyor olmak, pazarlamanın üstüne oynamak başka bir şey, üretim ve sanayiyi götürmek bambaşka bir şey. Bugün bizim sektörümüzde dünyada yaklaşık 10 bin 300 marka var. Toplam pazarın büyüklüğü 110 milyar dolar. İncelediğimiz büyük markaların gücünün fabrikalarından üretimden gelmediğini, ama Ar-Ge’den, pazarlamadan geldiğini görüyoruz. Sektörümüzde ürünlerin yaklaşık yüzde 70’i Çin’de üretiliyor. Pandemiyle birlikte çok büyük değişimler olacağını düşünmüyorum. Bugün uluslararası bir markanın ürününü aldığınızda, nerede üretildiğine değil markaya bakıyorsunuz. Dolayısıyla üretimi değil, marka algısını yönetiyorlar. Biz de incelemelerimiz sonucunda ağırlığı markalaşmaya ve Ar-Ge’ye verdik. Üretimi tamamen ayırarak, fabrikamızı Bosch-Siemens’e çevirdik.” 

“MARKALAŞMAYI NEDEN ÖN PLANA ÇIKARDIK?”

Kolbaşı, markayı neden ön plana çıkarttıklarını ise şu ifadelerle açıkladı: “Ticaretin içerisinde şunu gözlemledik; rakip markalar aldık, sattık ve para kazandık ama bizim markamız olduğunda durum çok daha farklı oldu. Çünkü herkes bir şekilde Arzum için bize gelip Arzum ile bir iş birliği yapacaksa, A’dan Z’ye bütün süreci bizimle konuşuyordu. Bu bizim için bir avantaj oldu. Özellikle dünyada 12 markanın nasıl yapılandığı konusunda bir inceleme yaptık. Bazı stratejiler geliştirerek ulusal ve uluslararası konunun uzmanı marka ajanslarıyla çalıştık, danışmanlardan destek aldık. Biz bunlardan çok faydalandık diyebilirim. Bu bağlamda endüstri mühendislerinin bakış açılarında fark var. Büyük resimden küçüğe odaklanıyorlar. Bunun da altını çizmek isterim.”

“KONUNUN UZMANI FİRMALARLA ÇALIŞIYORUZ”

“Yarattığımız iş hacmini, 150 kişilik bir kadroyla yaratıyoruz. Operasyonlarımızı aynı üretimde olduğu gibi birçok konuda kaynak alarak yapıyoruz. Ar-Ge Bölümümüz var. Toplamda 18 kişiden oluşan bir mühendis ekibimiz var. Tasarımlarımızda gerek yurt içi gerekse yurt dışı ofislerle çalışıyoruz. Örneğin Arzum Okka’nın tasarımcısı İspanyol, Arzum Çaycı’nın İtalyan’dır. Ayrıca malzeme arayışlarımızda yurt içi ve dışında firmalar ve üniversitelerle çalışıyoruz. Mesela ses izolasyonu yüksek bir saç kurutma makinası için destek alabiliyoruz. Dolayısıyla dış kaynağı çok kullanan bir şirketiz. Depomuzda yok. Uluslararası bir şirket depomuzun organizasyonunu yönetiyor. Dış hizmet alarak operasyonu yürütüyoruz. Çok yalın bir yapıya sahibiz. Birçok konuyu, konunun uzmanı olan firmadan hizmet almayı tercih ediyoruz.”

“YURT DIŞINDA 30 FARKLI ALANDA ÖDÜL KAZANDIK”

Türk tasarımcılarının genel olarak hep aynı noktadan baktıklarını ve uluslararası yarışmalarda yabancı tasarımcılarla çalıştıklarını dile getiren Kolbaşı, Türkiye’de ise Türk tasarımcılarla ilerlediklerini ve son üç yılda 30 farklı alanda ödül aldıklarını ifade etti.

“ASYA PASİFİK ÜLKESİNE TEKSTİL, GIDA VE TURİZM İLE GİDEBİLİRİZ”

Aynı zamanda Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Asya Pasifik Koordinatörlüğü görevini de yürüten Kolbaşı, görevini, Türkiye’nin Asya Pasifik ile olan ticari ilişkilerini değerlendirdi: “Çok iyi makina parkuruna sahibiz. Sanayi altyapımız var. Asya Pasifik’in tamamına gidiyoruz, ürün alıyoruz fakat bir türlü ürün satamıyoruz. Bu bölgeye yaklaşık 40 milyar dolar cari açığımız var. İthalat düştüğü için bir 35 milyar dolara düştü. Aslında biz AB’nin yüzde 52 oranında ihracat ile iyi bir fason üreticisiyiz. Ancak Asya Pasifik Bölgesi’ne fason olarak ürün satmamız çok zor. Tekstilde bitmiş mamulde markalarımızın gitme şansı var. Keza gıda da ve turizm de var. Son olarak yatırım alarak iş birlikleri ile ilerleyebiliriz. Bu stratejiyi iyi kurabilirsek ancak başarı olabiliriz.”   

“GARANTİYİ 3 YILA ÇIKARDIK, KRİZDE TÜKETİCİNİN GÜVENİNİ KAZANDIK”

İş dünyasında güvenin önemini vurgulayan Kolbaşı, 2001 krizinde tüketicinin güvenini nasıl aldıklarını şöyle anlattı:

“Krizi atlatırken ürünlerimize karşı tüketicinin güvenini almak istiyorduk. Dolar kurunda 6 ayda muazzam bir dalgalanma olmuştu. Yabancı markalar yüksek kaldı. Biz de ‘fiyatlarımıza TL olarak devam ediyoruz ve garantiyi de 3 yıla çıkartıyoruz’ dedik. Hatta tüketiciye ürünümüzü alıp kullanmasını ve 3 ay sonunda eğer beğenmezseler, paralarını iade edeceğimiz söyledik. Bu sayede tüketicinin güvenini kazandık ve satışlarımız arttı.”

MARKALARDA VAKIFLAŞMANIN ÖNEMİ

Şirketlerin sürdürülebilirliği hakkında görüşlerini paylaşan Kolbaşı, “Devletin bir koruması olabilir ancak dünya örneğinde en makul yolun vasiyet olduğunu görüyorum. Bu konuda en doğru çözümün, şirketin kurucusunun vasiyeti olacağını düşünüyorum. Kayyuma çekerek olabilir ama başka sorunlar ortaya çıkabilir.” şeklinde konuştu.

Türkiye’deki kurumsallaşma ve markanın sürdürülebilir olmasını sağlamak için Elginkan Grubu örneğini veren Kolbaşı, “Benim bilgim dahilinde, Elginkan Grubu bütün operasyonlar içerisinde yapısını vakıflaştırmıştır. Bana göre gerçek kurumsal odur. Çünkü iki kardeşin vefatıyla arkadan gelen bir mirasçı olmadığı için şirketin statüsünü vakıfa dönüştürmüşler.”  

TÜYİDER BULUŞMALARI 8 TEMMUZ’DAKİ WEBİNAR İLE SÜRECEK

TÜYİDER Buluşmaları kapsamında 8 Temmuz’da gerçekleştirilecek yedinci webinar, saat 20.30’da başlayacak ve webinara Yeditepe Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Bölüm Başkanı olan aynı zamanda TÜYİDER Bilim Danışma Kurulu Üyeliği yapan Prof. Dr. Volkan Günay katılacak.

Günay’ın “COVID-19 Sürecinde Fonksiyonel ve Nanoteknolojik Yüzeyler” konusunda sunum yapacağı ve merak edilen soruları yanıtlayacağı webinara TÜYİDER’in web sitesi ve sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı Zoom linki ile katılım sağlanabilecek.