Güzelliğin gücünü sürdürülebilir bir geleceğe dönüştürmeyi misyon edinen L’Oréal Türkiye, operasyonel yapısını çeviklik, dijitalleşme ve çevresel sorumluluk ekseninde yeniden şekillendiriyor.
Şirketin Ülke Operasyon Direktörü Arzu Ünay, lojistikten tedarik zincirine, kalite yönetiminden dijital planlamaya kadar uzanan geniş bir operasyon ağını yönetiyor. Ünay, “Amacımız yalnızca verimli bir operasyon yürütmek değil; tüm paydaşlarımız için değer yaratan, çevresel etkisini azaltan ve geleceği bugünden inşa eden güçlü bir iş ortağı olmak” sözleriyle L’Oréal Türkiye’nin vizyonunu özetliyor.
Firmanızın Türkiye’deki yapılanmasından kısaca bahsedebilir misiniz? 2025 yılının son çeyreğine ilişkin gündeminizde neler var?
L’Oréal Türkiye olarak, globalde olan markalarımızı ve yenilikçi çözümlerimizi ülkemizdeki tüketicilerle buluşturabilmek için tüm fonksiyonların çevik ve iş birlikçi çalıştığı bir yapılanmamız var. Biz de operasyon fonksiyonu olarak çoklu kanalları yönetecek bir tedarik zinciri yapılanması ile çalışıyoruz. Tedarik zinciri ve planlama, çoklu kanal müşteri operasyonları, kalite iş sağlığı ve güvenliği, lojistik ana dalları altında yönettiğimiz bir operasyon var. Lojistik operasyonlarımızı Tepeören’deki 3PL iş ortağımızla birlikte hem mağazalara hem de e-ticaret tüketicilerimize direkt ulaşacak yaklaşık 28.000 palet kapasiteli lojistik merkezimizde yönetiyoruz. L’Oréal Grup’un global vizyonunun yerel yansıması olarak, Türkiye’nin geleceğine insan odaklı ve teknoloji öncüsü bir yaklaşımla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Dijitalden müşteri hizmetlerine, kaliteden finansa kadar tüm birimlerimizi “tekno-güzellik liderliği” anlayışıyla yönetiyoruz. Yılın son çeyreğinde yine önceliğimiz birlikte çalıştığımız tüm paydaşlarımızın 1 numaralı iş ortağı olma vizyonuyla çalışmalarımıza devam etmek ve önümüzdeki yıl için doğru stratejileri oluşturmak. Ayrıca e-ticaret kanalının en yoğun kampanya dönemini de çevik bir şekilde tüketici memnuniyetini sağlayarak yönetmek bu çeyreğin en önemli gündem maddelerinden. “Birlikte hareket etmek gücümüz” yaklaşımıyla ekosistemimizle tedarik zincirimizi şekillendirmeye bu dönemde de devam ediyoruz. Amacımız, sadece verimli bir operasyon yürütmek değil; tüm paydaşlarımız için değer yaratan, çevresel etkisini azaltan ve geleceği bugünden inşa eden güçlü bir iş ortağı olmak. Hep birlikte çalışarak, güzelliği dünyayı harekete geçiren bir güce dönüştürüyoruz.
“Gelecek için L’Oréal” programı doğrultusunda lojistik süreçlerinizde karbon ayak izini azaltmaya yönelik attığınız somut adımlar neler oldu?
Sürdürülebilirlik hedefimiz doğrultusunda, sıfır atık, karbon ayak izimizi düşürme ve yenilenebilir enerji başlıkları altında birçok proje hayata geçiriyoruz. Sıfır atık kapsamında tüm POS materyallerinin ileri dönüşüm için kullanılması ve okul kütüphaneleri vs. kurulmasında kullanılması, verimsiz envanterin eritileceği alternatif kanallar ve bağış mekanizmalarının devreye alınması ve tüm hedeflendirmelerin bu doğrultuda yapılması, mağaza sevkiyatlarında partnerlerle birlikte çalışılarak yeniden kullanılabilir kolilerle mağaza sevkiyatlarına geçilmesi gibi birçok süreç devreye alındı. Bu çözümler sayesinde imha oranlarımızı %30 oranında azalttık ve tüm Avrupa ülkeleri arasındaki en iyi oranlara ulaştık.

Karbon ayak izimizi düşürme kapsamında Türkiye’de satışını yaptığımız ürünleri taşırken multimodal çözümlerin devreye alınması ile karayolu kullanımımızı ciddi oranda azaltarak, çevresel etkisi daha düşük taşımacılık yöntemlerine geçiş sağladık. Tedarikçilerimizle birlikte devreye aldığımız elektrikli araç ve taşıma optimizasyonu uygulamalarıyla çevresel etkilerimizi azalttık. Tüm bu adımlar sayesinde karbon emisyonlarımızda önceki yıllarda sağladığımız %25 düşüşün üzerine bu yıl yaklaşık %10 daha düşüş sağladık. Ayrıca 2024 Aralık itibariyle ofislerimizde %100 yenilenebilir enerji sertifikasını aldık. Tüm bu somut adımların ölçülebilir sonuçları haricinde bizim için en önemlisi bu konuda verdiğimiz emeklerin sürdürülebilirlik katkılarından duyduğumuz gurur.
Tedarik zincirindeki değişkenliği yönetmek, günümüzdeki bu belirsizlik ortamında büyük önem taşırken, L’Oréal Türkiye olarak bu değişkenliğe karşı nasıl bir sistem inşa ettiniz?
Tedarik zincirimizin en önemli amaçlarından biri, değişkenlikleri en iyi şekilde tahminleyebilmek ve aynı zamanda olası sapmalara hazır bir yapı kurmak. Bunu başarmak için tüm paydaşlarımızla yakın ve güçlü ilişkiler geliştirerek, onların 1 numaralı iş ortağı olmak için özveriyle çalışıyoruz.
Kapasite beklentilerimizi ve tedarik zincirinde yaşanabilecek olası dar boğazları tedarikçilerimizle açıkça paylaşarak, değişken koşullara hızla uyum sağlayacak ortak aksiyon planları oluşturuyoruz. Bu sayede farklı senaryolara karşı hazırlıklı oluyor, değişimler yaşandığında hızlı ve doğru şekilde aksiyon alabiliyoruz. Müşteri memnuniyetini en iyi şekilde karşılayabilmek adına yoğun talep dönemlerini önceden öngörerek hem stok yönetimimizi optimize ediyor hem de operasyonel kapasitemizi planlıyoruz.
Aynı zamanda, kapasite beklentilerini ve tedarik zincirinde yaşanabilecek dar boğazları tüm şeffaflığıyla tedarikçilerimizle paylaşıyor, değişkenliklere hızla adapte olabilecek aksiyon planlarını birlikte oluşturuyoruz.
Sürdürülebilir lojistikte tedarikçilerinizin rolünü nasıl konumlandırıyorsunuz? Onların dönüşümüne nasıl katkı sunuyorsunuz?
Sürdürülebilirlik, partnerlerimizle ve tüm ekosistemimizle birlikte çalışarak çözümler üretebileceğimiz ve dönüştürebileceğimiz bir konu. Lojistik tedarikçilerimizin şirket stratejilerinde bu konuyu önceliklendirmesini ve sektörü dönüştürmeye öncülük etmesini bekliyoruz. L’oreal olarak “Gelecek için L’oreal” programımız kapsamında global ölçekte birçok projeye liderlik ediyoruz ve bu iyi uygulama örnekleriyle de tedarikçilerimizin sürdürülebilirlik çalışmalarını daha ileri bir seviyeye taşıyabilmeleri için ön ayak oluyoruz. Bunun örneği olarak sayılabilecek elektrikli araçlar, lojistik operasyonlarımızda sürdürülebilir malzemelerin kullanımı, çeşitli şirketlerle lojistik partnerlerimizi de dahil ederek yaptığımız ortak iş birliği projelerini sayabilirim.
Veriye dayalı tahminleme süreçlerinizde, hangi içgörüler sizin için kritik rol oynuyor? Bu verileri karar alma süreçlerinizde en etkin biçimde nasıl kullanıyorsunuz?
L’Oréal Türkiye olarak tahminleme süreçlerimizde çok boyutlu bir yaklaşım sergiliyoruz. Her ölçekteki içgörüyü detaylı biçimde tüm iş partnerlerimizle birlikte analiz ediyoruz. Pazar içgörüleri, iş planları, müşteri beklentileri ve öncelikleri, ekonomik beklentiler, trendler gibi birçok faktör bu süreç için yakından takip edip değerlendirdiğimiz konular. Tüm bunları değerlendirerek oluşturduğumuz tahminler doğrultusunda kapasite ve proje kararlarımızı şekillendiriyoruz. Diğer yandan olası talep sapmalarına karşı proaktif stratejiler geliştiriyoruz.
Yeni nesil teknolojiler tedarik zincirinize nasıl entegre oldu, yakın dönemde hayata geçirdiğiniz veya geçirmeyi planladığınız teknolojik bir dönüşüm var mı?
Yeni nesil teknolojileri tedarik zincirimize entegre ederken temel odağımız, veriye dayalı karar alma süreçlerini güçlendirmek ve tüm iş ortaklarımızla ortak hedefler doğrultusunda uyumlu çalışmak oldu.
Bu yaklaşım sayesinde servis seviyemizde geçtiğimiz yıl 4 puanlık bir iyileşme sağladık ve müşteri memnuniyet anketlerinde sıralamamızı yükselttik. Çünkü yalnızca teknolojiyi entegre etmekle kalmıyor, aynı zamanda iş birliği kültürünü pekiştirerek zincir genelindeki verimliliği artırıyor, bekleme sürelerini kısaltıyor ve maliyetleri düşürüyoruz. Örneğin, iki yıl önce Kasım kampanyası döneminde son tüketiciye 300 bin adet gönderimi 52 saatte tamamlarken, bugün 600 bin adet gönderimin teslimat süresini 24–32 saate düşürebiliyoruz. Teknoloji çözümlerini hayata geçirmek bizim için bitmeyen bir yolculuk. Her yıl yeni yol haritalarını belirliyor ve hayata geçiriyoruz. Şu an veri yönetimi, mağaza yönetimi, ikincil paketleme operasyonlarımızın uçtan uca dijitilizasyonu, raf bulunurluk ölçümleri gibi çeşitli konularda yeni çözümler üzerinde çalışmalarımız mevcut.





