Özellikle projelere getirdiği "haute couture fonksiyonellik" ve "sofistike yalınlık" ile tanınan REDA Mimarlık ofisinin Kurucusu Mimar Çağıl Akçurin, tasarladığı kamu-özel iş birliği olan Beşiktaş Kahvaltıcılar Sokağı ve Mimarlar Odası Antalya Şubesi’nin düzenlediği 14. Batı Akdeniz Mimarlık Ödülleri kapsamında ödül alan Işıklı Konak projeleri ile tanınmaya başladı. 2013 yılında kurduğu REDA çatısı altında, gelişen ve büyüyen ekibiyle beraber, Demiröz Eğitim ve Yaşam Vadisi ve D14 gibi mimari projelerle beraber çeşitli sayıda üst segment rezidans ve yönetim ofisi projelerine imza attı. Yeni Normal doğrultusunda çalışma koşullarını yeniden şekillendirmeyi hedefleyen ve kurumsal firmalara bu doğrultuda danışmanlık veren Kurumsal Ev markası ile de ulusal ve uluslararası tasarım ve gayrimenkul teknolojileri mecralarında kendine yer bulan Mimar Çağıl Akçurin ile "Konut Tasarımı ve Konut Tasarımına Etki Eden Faktörler" üzerine konuştuk.

Öncelikle sizi ve mimarlık ofisinizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz?
Ankara doğumluyum. 2000 yılında İstanbul’a, Robert Kolej’de yatılı olarak geldim. O zamandan beri, üniversite ve yüksek lisans hayatım da dahil olmak üzere, bu kültür katmanlı, her tarafından tasarım ipucu fışkıran şehirde yaşıyorum. Profesyonel çalışmalarımı İstanbul’da devam ettiriyorum.
Ofisim REDA’yı 2013 yılında, 2 senelik bir profesyonel çalışmadan sonra yüksek lisansa devam ederken kurdum. Geçtiğimiz 10 senede çatısı altında, REDA, REDA Contract, Kurumsal Ev, Opus ve Butler şeklinde oluşan 5 ayrı marka ile beraber, ağırlıklı üst gelir grubuna yönelik konut ve nitelikli ofis olmak üzere 70 adet, mimari ve iç mekân projesi tamamladık. Londra, Milano ve Riyad’da çizdiğimiz projeler var. Antalya, Nevşehir, Sakarya ve Bodrum’da da çizdiğimiz projeler var.
Şu an inşaatı devam eden İstanbul’da 14 villalı ve 1 konut projemiz var. 90 villalı farklı bir projenin çizimleri ise devam ediyor. Yine İstanbul’da ve Sakarya’da devam eden tekil konut projeleri var. Bunların yanında, özellikle pandemi sonrası gelişen yeni normal çalışma alışkanlıkları doğrultusunda geçiş süreçlerine destek olduğumuz kurumsal firmalar ve bu firmaların ofislerinde yaptığımız yeniliklerle beraber, “Shell and Core” teslim alıp düzenlemeye başladığımız, global bir markaya ait mağaza-ofis projesi de gündemimizde yer alıyor.

Mimari tasarım anlayışınız, ilke ve prensipleriniz hakkında bilgi verir misiniz?
Benim mimari tasarım anlayışım oldukça sadelikçi ve fonksiyonellik üzerine kuruludur. Steve Jobs’un meşhur bir anekdotu vardır… İlk tasarlanan Iphone’u büyük bulur fakat tasarımcılar daha fazla kompaktlaştıramayacaklarını söylerler. Steve Jobs telefonu suya atar, 2-3 tane hava kabarcığı çıkar. "Demek ki daha yer varmış" diyerek telefonun daha da küçülebileceğini söyler. Biz de ofis olarak tasarım anlayışımızı benzer bir şekilde konumlamaya çalışıyoruz. Kompaktlık bizim için önemli. Projelerimizi önümüze açtığımızda, oluşturduğumuz tüm alanların, mekanların bir fonksiyon doğrultusunda, hatalı vaat vermeden, ihtiyaca yönelik çalıştığı anda müşterilerimizle paylaşıyoruz. Genel algı itibariyle, “kompakt eşittir küçük” gibi, çok da doğru olmayan bir durum söz konusu. Kompakt tasarımı aslında biz, kullanıcının tam ihtiyacını karşılayan tasarım olarak düşünüyoruz. Bu noktada da kullanıcı ihtiyaçlarını doğru anlamak ve tespit etmek de önemli bir tasarım ilkesine dönüşüyor.

Türkiye’deki konut tasarımlarının genellikle birbirinin tekrarı ve özgünlük açısından zayıf olduğu görüşüne katılır mısınız?
Türkiye’deki konut tasarımlarına sadece tasarımsal bir pencereden bakmanın çok mümkün ve sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Bu bağlamda ele alınması gereken sosyal, politik, ekonomik ve kültürel nedenler de var. Bu girift konuyu üzerinden konuşabileceğimiz çarpıcı bir örnek; Türkçe sözlüğünde bulunan “gecekondu” sözcüğünün yabancı dilde direkt bir karşılığının olmaması. İngilizce, bu sözcüğe en yakın tanımlama, "urban sprawling”, kentsel yayılma. Bu sözcüğün oluşmasında döneminin sosyal, politik, ekonomik ve kültürel nedenleri var. Türkiye’deki mevcut konut tasarımının hatırı sayılır bir kısmının böyle bir mirası var.
Bu anlamda, Türkiye’deki konut tasarımını, en az tasarım kriteri kadar önemli bu dört kriterden ayrıştırıp değerlendirirsek belki tekrarlı, özgün olmayan tasarımların fazlalığı çıkarımına ulaşabiliriz. Bu biraz kimya derslerinde çözdüğümüz problemlere benziyor. Çözdüğümüz problemlerde NŞA’da diye bir açıklama vardı. “Normal Şartlar Altında.” Ortam sıcaklığının sıfır derece, hava basıncının da bir atmosfer olduğu kabulü. Ama ne sıcaklık her zaman sıfır derece, ne hava basıncı her zaman bir atmosfer...
Maslow’a göre barınmak, en öncelikli ihtiyaç. Bu bilgiler ışığında, bireylerin edinebildikleri refah düzeyleri doğrultusunda sahip oldukları barınma alanlarında tasarımsal çeşitliliğin gözetilmemiş olması salt bir tasarım problemi değildir bence.

Konut projesinin kimliği ve karakterinin oluşmasında tasarımcının etkisi noktasında neler söylemek istersiniz? Bu anlamda işveren istekleri ve ticari beklentileri ile tasarımcının olması gerekenleri örtüşmediğinde nasıl bir yol izlenmeli?
Biz oluşturduğumuz konut projelerini kendi içinde ikiye ayırıyoruz. Birincisi, bir geliştiricinin veya girişimcinin, konut satışı üzerinden ticari gelir elde etme niyeti doğrultusunda tasarladığımız konut projeleri. Bu tip projelerde, tasarım anlayışımız ve ilkelerimiz doğrultusunda, son kullanıcı profiline yönelik, müşterimizin öncelikli niyeti olan ticari gelir elde etmeye en uyumlu olacağını düşündüğümüz projeyi mimari ve iç mekân çizgimiz doğrultusunda oluşturuyoruz. Bu tarafta projeye ait karakter ve kimliğin tasarımcı tarafından oluşturulmasını bir katma-değer olarak görüyoruz.
Diğer tarafta ise, bir satış veya operasyonel gelir hedefi olmadan, kendi veya ailesi için konut tasarımı için bizden destek alan müşteri grubu bulunuyor. Bu tarafın daha zorlu bir taraf olduğunu söyleyebilirim. Zorlu olmasının bir nedeni, mekânsal tercihler çok daha kişisel. Bizi tercih etmelerinin nedeni tabi ki tasarım dilimizin uyuşmasından kaynaklı ancak özellikle dekorasyon noktasında, müşterinin tercihlerini önceliklendirmeyi daha doğru buluyorum. Sonuçta orası onun evi. Kimsenin özel alanı, bir tasarımcının veya tasarım ofisinin tasarım manifestosunun objesi olamaz.
İlk işveren grubunda, yaşadığımız fikir ayrılıkları bir gayrimenkul geliştirme zeminine oturtularak kolayca çözülüyor. Sonuçta öncelikli hedef, katma değer oluşturmak. Katma değer oluşacağına ikna olan işveren, proje önerilerimizi uygun buluyor ve karşı çıkmıyor.
İkinci işveren grubundaki fikir ayrılıkları daha kişisel seviyede ama dekorasyon ölçeğinde. Bizim ana prensip ve tasarım dilimizi bozmamış, doğru bulmadığımız, hoşumuza gitmeyen dekorasyon kararlarını nihai kararı da kendisine bırakarak işverene iletiyoruz.

Sürdürülebilir mimari anlayışınızın konut tasarımlarınız ve malzeme seçiminiz üzerindeki etkisi nedir? Son dönemde Türkiye’de hayata geçirilen konut projelerini sürdürülebilir mimari açsından nasıl değerlendirirsiniz?
Mesleki hayatımın başlarında, Avusturyalı, özellikle sürdürülebilir mimari konusunda uzman bir mimarlık ofisi olan Baumschlager&Eberle’nin kurucularından Carlo Baumschlager ile bir toplantı yapma fırsatım olmuştu. Bu toplantıda bana sürdürülebilir tasarımla ilgili bazı ipuçları vermişti. Bunlardan ilki, şu an REDA’nın da tasarım anlayışımızın temel taşı olan, kompaktlık. “Kompakt olmayan bir yapıyı sürdürülebilir yapamazsın” demişti. İkincisi anahtar nokta, proje alanı kullanımı. “Doğal ışığı/ısıyı doğru almayan, rüzgâr yönüne dikkat edilmeden yapılmış bir yapıyı da sürdürülebilir yapamazsın" demişti. Sonra da dedi ki, eğer herhangi bir yapı bu iki tasarım kriterine doğru cevap veriyorsa, o yapı büyük oranda zaten sürdürülebilir bir yapıdır. Bu bağlamda önceliğin bu iki tasarım kriterine verilmesi, yapıyı büyük oranda zaten sürdürülebilir yapıyor. Malzeme,bu ana kurguyu destekleyen ilk öğe oluyor. Markalı konut üreten şirketler, konut tasarımlarında doğru tasarımcılara güvendikleri sürece direkt veya indirekt olarak sürdürülebilir yapılar oluşturmaya devam edeceklerdir.

Türkiye’de günümüzün yeni konut yerleşimlerinde gözlenen değişim, dönüşüm, eğilimler ve uygulamalar noktasında neler söylemek istersiniz?
Aslında konut tasarımı canlı bir organizma gibi. Yakın dönem üzerinden konuşuyor olursak, 1940-50’lerde, evin kuzey tarafında “kiler” diye bir oda bulunuyor. Buzdolabı yaygın kullanımda yer bulunca, bu oda yavaş yavaş kaybolmaya başlıyor. “Sandık odası” diye bir oda var. Evlilik eskisi kadar revaçta değil, evlenen kadınlar da bir sandık dolusu tencere, örtü vb. ile evlenmiyorlar. Bu oda da fonksiyonunu yitirerek yerini “hobi odası” gibi bir alana terk ediyor.
Benzer bir şekilde, yakın dönemde geçirdiğimiz pandemi sürecinin de konut tasarımına etkilerini konuştuğumuz bir noktadayız. Hibrit ve uzaktan çalışmanın, ofis çalışması kapsamına kalıcı bir şekilde girdiğini gözlemlemek mümkün. Bu anlamda konut tasarımında da yakın dönemde, bu ihtiyacı karşılayacak mahaller görmeye başlayacağız. Belki kapısının daha az ses geçirdiği, yüksek internetli, ev gibi değil de ofis gibi aydınlatılmış, o şekilde tefriş edilmiş “ofis odaları” konut gündemlerinde kendilerine yer bulmaya başlayacak.

Projenin yapılacağı arsaya ilişkin fiziksel çevre faktörleri ve kültürel çevre özellikleri tasarımızı nasıl etkiliyor?
Diğer soruda da belirttiğim gibi, yerleşim bizim için en önemli iki konudan bir tanesi. Fiziksel çevre faktörlerini gözeterek alınmış tasarım kararları, fonksiyonel zeminde projeye ana çehresini ve karakterini kazandırıyor.
Çevredeki kültürel faktörler ise projenin son kullanıcısına göre yaptığımız analizler doğrultusunda netleşiyor. Bu analize göre projeyi “içbükey-dışbükey” ekseninde değerlendirip çevre bağlantılarının ne sıklıkta ve ne büyüklükte olması gerektiğine karar veriyoruz.

Konut tasarımlarınızda dış cephede kullanılacak malzeme seçiminizi etkileyen faktörler nelerdir?
Cephe malzemesine karar verirken göz önüne aldığımız iki önemli etken var. Birincisi fiziksel çevre koşulları. Örneğin, sularının yüksek kireçli olduğu bir bölgede bulunan bir mimari projemiz için, zemin katta yoğunluğu yüksek patlatma, gri renkli bir mermer tercih ettik. Böylece yapıyı belli oranda çevre suların zararından koruduk ve sürekli oluşabilecek kireç lekesi ve izlerine izin vermedik. Diğer etken, proje katma değeri. Yüksek lisans konumun “Gayrimenkul Geliştirme” olmasından kaynaklı belki, hep üzerinde durduğumuz bir konu. Hep sorduğumuz bir soru. “Projeye ne katıyor?” Bu sorunun çok farklı cevapları olabilir. Fiziksel çevre koşullarına göre tasarım aynı zamanda bir proje katmadeğeridir. Yapıyı cephe tasarımıyla bölgeden ayrıştırmak istemek de bir katmadeğer olabilir, bölge ile aynı dili konuşmasını istemek de. Bu katmadeğer önerisine öncülük etmenin de tasarım ofisi olarak önemli bir görev olduğunu düşünüyorum.

Konut alanındaki örnek bir projenizden ve bu projenizi farklı kılan özelliklerinden bahseder misiniz?
Şu an inşaatı devam eden Demiröz Grup’un proje sahibi ve geliştiricisi olduğu D14 projesinden bahsetmek isterim. İsminden de anlaşılabileceği gibi, 6 yapı ve 3’ü 4, 11’i 3 katlı toplam 14 bağımsız bölümün olduğu bir proje. Yer aldığı Bahçeşehir bölgesi, villa bölgesi olarak bilinen bir bölge.
Bir tasarım hedefi olarak, bölge tipolojisinden ayrışmak öncelikli bir hedefti. Cephede kullanılmak üzere seçilen malzemeler doğrultusunda hem bir katmadeğer sağlandı hem de malzemenin doğası gereği uzun ömürlü, az bakım isteyecek bir cephe oluşturuldu. REDA’nın ana tasarım ilkeleri, kompaktlık ve doğru yönelim kapsamında hep yapı yerleşimleri, hem insan ve araç sirkülasyonları göz önüne alınarak sürerli tasarım kararları verildi.
Yaşama geçildikten sonraki operasyon göz önünde bulundurularak bazı güvenlik, temizlik ve bahçe bakımı kararları verildi. Bu anlamda yaşam dahilinde, proje özelinde verilecek hizmetlerin tasarım süreçlerine dahil edilmesi sonucu, bağımsız bölümlere düşen operasyonel yaşam masrafları optimize hale getirildi.

Türkiye’de ve dünyada tasarım açsından başarılı bulduğunuz konut projeler hangileridir? Sizce bu konut projelerini başarılı kılan faktörler nelerdir?
Benim Türkiye’de de dünyada da en etkilendiğim projeler, projenin bulunduğu alandaki faktörleri projesine en doğru yansıtmış projeler. Buna yukarıdaki sürdürülebilirlik ilkelerini de ekleyince bir Yörük çadırı da Hamburg Filarmoni Orkestrası Binası gibi bir imalat harikası yapı kadar etkileyici olabiliyor.