İstanbul Valiliği İstanbul Proje Koordinasyon Birimi’nin çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?

2006 yılında kurucu direktörlüğünü yaptığım, İstanbul Valiliği İstanbul Proje Koordinasyon Birimi olarak, İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Kapasitesinin Arttırılması Projesi kısa adı ile İSMEP projesini yürütüyoruz. Projeye Dünya Bankası’ndan alınan 310 milyon Euro tutarında kredi ile başladık. Proje daha sonra sırasıyla Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Kalkınma Bankası, İslam Kalkınma Bankası ve Alman Kalkınma Bankası ile birlikte 2 milyar Euroluk bir bütçeye ulaştı.  Biz de ilk olarak İstanbul ilinin deprem riskini azaltmakta hazırlıklı olma, afet yönetim sistemini iyileştirme, kurumsal kapasiteyi genişletme gibi çalışmalara öncelik verdik. Özellikle kamu binalarından hastaneler ve okullar öncelikli olmak üzere sosyal hizmet binaları, idari binalar ve yurtları güçlendirdik veya yeniden yaptık. Eğer güçlendirme maliyeti yeniden yapım maliyetinin yüzde 40‘ını aşıyorsa yıkıp yeniden yapımına karar veriyoruz. 
Ayrıca İstanbul’da iki pilot belediyemiz var; Bağcılar ve Pendik Belediyesi. Buralarda da inşaat ruhsat verme süreçlerini 100 günlerden 10 günlere indirerek halkın memnuniyetini ciddi derecede artırdık.  Bütün arşiv sistemlerini dijital hale getirdik ve süreç analizleri yaparak süreçleri kısalttık. SMS, web sitesi ya da çağrı merkezi üzerinden de sistemi sorgulanabilir hale getirdik. Dolayısıyla orada kurduğumuz sistem diğer belediyelere de örnek teşkil etti. Proje kapsamında bütçemizin büyük bir kısmını başta okullar ve hastaneler olmak üzere kamu binalarının güçlendirilmesi ve yeniden yapımına ayırıyoruz. Bugüne kadar 1377 tane kamu binasında güçlendirme ve yeniden yapım faaliyeti yaptık. Bunların 1147 tanesi okul binası. 1147 okul binasında 1,6 milyon öğrenci ve öğretmen artık güvende, depreme karşı riskten arınmış güvenli okullarda okuyorlar. Bu İstanbul için hakikaten çok önemli bir mevzu. Projeye başlarken ilk hedeflerimizden birini çocuklarımızın güvenliği olarak belirlemiştik.  Ardından özellikle hastanelerin deprem öncesi ve sonrasında da operasyonda kalması geliyor. Yıllar geçtikte yaptığımız okul ve hastane yapılarının daha iyi olması için de kendimizi geliştirdik. Deneyimimize uluslararası tecrübeyi de katarak en iyi noktaya gelmeye çalıştık. Bugüne bakacak olursak biz artık okullarda bakım gerektirmeyen, “yeşil okul” konseptinde, çocukların çok geniş alanlarda sosyalleşebileceği, depreme dayanıklı ve ekonomik ömrü çok uzun şekilde tasarlanmış vizyon projeler yapıyoruz. Daha da önemlisi bunu İstanbul‘un her mahallesinde gerçekleştiriyoruz. Aslında bir başka bakış açısı ile biz kentsel dönüşüme kamu binalarını dönüştürmekle başladık. Kamu binası algısını değiştirmeyi vizyon olarak belirledik. Çocukların ve gençlerin geleceğe daha güvenle bakan ve dünyayla bütünleşik, uluslararası standartlara sahip okullarda okumasını önemsedik. Uzmanlarımızla, akademisyenlerimizle sadece Türkiye‘deki değil uluslararası alandaki uzmanların da bilgi birikimini alarak istişare kültürüyle çalışmaya devam ediyoruz. 

Hastanelere yönelik çalışmalarınızın detaylarından bahseder misiniz? 

Biz çok merkezi olmayan alanlardaki hastanelerin güçlendirme ve renovasyon işini yaptık. 12 hastane ve 60 civarında polikliniğin güçlendirmelerini tamamladık. 6 hastanemiz için de yeniden yapım faaliyeti yapıyoruz. Örneğin 100 bin metrekare alana sahip, 486 yatak kapasiteli Ümraniye Kadın Doğum Çocuk Hastalıkları Hastanesi’ni Nisan 2016‘da hizmete açtık ve şu an kullanılıyor. İstanbul’da üç büyük hastanemiz var; Kartal Doktor Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Okmeydanı ve Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastaneleri.  Bu üç hastane hem bizim hem İstanbul için çok öncelikli hastaneler, dolayısıyla biz bu hastaneleri depreme karşı dayanıklı hale getirmek zorundaydık. Ancak güçlendirme projelerini yaparken, bu hastanelerin güçlendirme maliyetinin çok yüksek olmasının yanı sıra güçlendirme ve renovasyon yapsanız dahi modern sağlık hizmetlerini veremeyecek yapılar olduğu ortaya çıktı. Çünkü bu hastaneler neredeyse ekonomik ömrünü tamamlamış 40-50 yıllık binalarda ve çok parçalı olarak hizmet veren bölümlerden oluşuyor. Bu hastanelerin modern tıp ve modern sağlık hizmetlerini verebilmesi için projeler geliştirdik. Buna göre hastane bütününü bütünleşik bir binada toplayacak ve en modern sağlık hizmetini verecek, aynı zamanda depreme dayanıklı şekilde vizyon proje olarak tasarladık. Bunu yaparken merkezi idare, yerel idare ve hastanenin kendi idareilerine, sormakla yetinmedik; klinik şefleri ve doktorlara da sorduk. Bir çocuk bölümünü tasarlarken çocuk klinik şeflerine, orada çalışan hemşirelere sorduk, “Daha iyi nasıl çalışırsınız? Biz böyle bir klinik tasarlıyoruz, size engel olabilecek şeyler neler? Ne istersiniz?” Bu projeyi katılımcı bir anlayışla yaptık. Tasarım aşamasında ve projelendirirken sahada en uzman kişilerle (mimarlar, medikal uzmanlar, mühendisler) çalıştık. Bir diğer önemli husus; bu üç hastane İstanbul‘un can damarı, her birinde yılda hemen hemen 1,5 milyon poliklinik hizmeti veriliyor, 40-50 bin arası ameliyat yapılıyor, 600 bin ila 800 bin arası acil vaka oluyor. Çünkü bu hastaneler ana yolların hemen yakınında, çok işlek yerdeler. Etraflarında çok ciddi bir insan nüfusu barındırıyor. Dolayısıyla bu hastaneleri biz kapatalım, yıkalım yeniden yapalım gibi bir planlama anlayışımız olamazdı. Zaten Sağlık Bakanlığı da buna izin vermezdi. Dolayısıyla biz de yine uzmanlarımız ve kullanıcılarımızla beraber sağlık hizmetlerini aksatmayacak bir planlama yapmaya çalıştık. 

Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi özelinde neler yaptınız?

Okmeydanı ve Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi projelerinde hastane hizmetini kesintiye uğratmamak için çalışmaya boş arazilerden başlamaya karar verdik. Etaplayarak çözdük inşaatı. Birinci etabı yaptıktan sonra eski binayı yıkacağız, yani yaptığımız birinci etaba transfer edeceğiz, daha sonra orayı yıkıp ikinci etabını yapacağız. Kartal Doktor Lütfi Kırdar Eğitim Araştırma Hastanesi’nin arazisi daha genişti, o daha farklı ilerledi. Orada da hizmete alım aşamasındayız. Polikliniği kısmi olarak açtık ve şu anda hasta yatak katlarına taşınıyor hastane. Taşınma işleminin bitmesinin ardından eski binayı yıkacağız ve oraya da bir onkoloji hastanesi yapacağız. Okmeydanı’nda ise kapasitenin yüzde 80‘ini yapıyoruz. Yeni hastanemiz 259 bin metrekare olacak. Biz bu 259 bin metrekarenin yüzde 80‘ini yapıyoruz. Yaklaşık 180 bin metrekaresini inşallah önümüzdeki üç ayda bitirmiş olacağız. Şu anda inşaatımızın ilk etabında yüzde 90‘lardayız. Daha sonra biz ikinci etabını yapmaya başlayacağız.  Yani kalan yüzde 20‘lik kısmı ve böylece bütün hastane bitmiş olacak. 

Üç hastane için de söylerseniz, en çok üzerinde durduğunuz konular nelerdi?

Biz bu hastaneleri yaparken iki şeye çok önem verdik. Birincisi bu binalar mutlaka depreme dayanıklı olacak ama depreme dayanıklı olurken deprem sırasında ve sonrasında da hizmette kalacak. Bunu sağlamak için temellerde sismik izolatör kullandık. Okmeydanı Hastanesi özelinde 505 tane sismik izolatörümüz var. İlk etabında 385 tane kullandık. Sismik izolatör, deprem yükünü alan o enerjiyi absorbe eden sistemlerdir. Bizim burada kullandığımız Sismik izolatör modeli üçlü sarkaç tipinde, bunu temelin altına koyuyoruz. Bu sistem sürtünme kuvvetiyle deprem enerjisinin yüzde 90‘ını alıyor.