Robo Otomasyon,  çığır açıcı inovatif projelere imza atmaya devam ediyor. Haluk Özcan; Endüstri 4.0’a uyarlamaya çalıştıkları RTLS - Real Time Location System teknolojisi hakkında bilgiler vererek, "Toyoto’da yaptığımız projede 5 bin metrekarelik bir alanda arabaları 3 boyutlu olarak izleyip, hangi araba nerede, rengine ve üzerinde yapılmış olan işlemlere kadar, üç boyutlu olarak fabrikayı online simüle edebiliyoruz" dedi. 

Robo Otomasyon Genel Müdürü Haluk Özcan; yeni çalışma alanları hakkında açıklamalarda bulunarak, yeni bir teknoloji olan RTLS - Real Time Location System çözümleriyle ilgili bilgiler verdi. Endüstri 4.0’a uygulanmaya çalışılan bu teknoloji kapsamında Toyoto’da yaptıkları projede 5 bin metrekarelik bir alanda arabaları 3 boyutlu olarak izleyip, hangi araba nerede, rengine ve üzerinde yapılmış olan işlemlere kadar, üç boyutlu olarak fabrikayı online simüle edebildiklerini açıklayan Haluk Bey'den yakın dönem projelerini anlatmasını istedik.

Haluk Bey Robo Otomasyon firmasının öyküsünü anlatmanızı rica ediyoruz.

Haluk Özcan:  Robo Otomasyon firmasını 2006 yılında kurduğumda 24 yaşındaydım. Kurarken amacımız Endüstriyel Otomasyon alanında otomotiv sektörü ağırlıklı olarak yazılım-elektrik-elektronik projeleri yapmaktı. İlk zamanlar mekanik alanında çalışmalarımız yoktu, bu alandaki gereksinimlerimizi partnerlerle tamamlıyorduk. 2010 yılına kadar o şekilde devam ettik. Bu süreçte projeleri mekaniğiyle, elektriğiyle ve yazılımıyla almanın hem daha karlı olacağını ve firmayı global çapta büyüteceğini gördüm. Müşterilerimiz mekanik-elektrik-yazılım anlamında direk çözümleri olan firmalarla çalışmak istiyorlardı.2010 yılında şuan ki ortağım Fatih Urhan’ın mekanik firmasını Robo Otomasyon bünyesi altına kattık. Böylece çalışmalarımızı mekatronik noktasına yükselttik. Kuruluştan beri hedefimiz otomotiv sektörü idi. Otomotiv en yüksek teknolojiyi kullanan ama stresli bir sektör! Otomotiv sektörü ile çalışmanın çok eğitici, öğretici yanları bulunuyor. Bu sektörde öğrendikleriniz size başka alanlarda iş yapabilme becerisi kazandırıyor. Ancak daha önemlisi sizi tüm dünyaya taşıyabilen bir sektör! 

Siz bu seçenekleri nasıl değerlendirdiniz?

Haluk Özcan: Dünya üzerinde her yıl yaklaşık 2 Trilyon dolarlık 85 Milyon adet araç ve yedek parçası satılmakta.%95'ini 14 firma 54'e yakın markası ile yakalamakta. Mesela VW bir firma ama 7-8 civarı markası bulunmakta. Robo Otomasyon olarak bizi ilgilendiren kısmı otomotiv firmalarının 85 Milyon aracı üretebilmek için teknolojik hatlara ihtiyaçlarının bulunması. Bu minvalde her yıl 30-40 Milyar Dolar arası üretim hattı yatırımı yapmaktalar. Dünya otomotiv sektörüne bu gözle baktığınız da inanılmaz bir iş hacmi bulunmakta, firmamız ve diğer Türk firmaları için. Biz bunu 2014 yılında görerek İngiltere ve İsveç ofislerini açtık.

İngiltere’ye gitmeyi nasıl başardınız?

Haluk Özcan: Yurt dışına Türkiye Otomotiv sektörüne yaptığımız projeler sayesinde açılma fırsatı bulduk. Özellikle Ford Otosan gibi yerli firmaları destekleyen ve mümkün oldukça yerli firmalar ile üretim hatlarını kuran fabrikalar yurtdışına açılmak içim bizim en önemli şansımız oldu. Birçok Avrupalı firma ile çalıştık ve onlar bizi İngiltere'deki projeye davet ettiler. Teklif sürecinden sonra projeyi aldık. Projeyi aldıktan sonra yaklaşık 25 Türk pasaportlu çalışanımızı İngiltere'den çalışma izni alarak projeye dahil ettik. Açıkçası bizi projeyi yapmaktan çok çalışma  izni ile uğraşmak yordu. Yanlış anlaşılmasını istemem ama genel olarak Avrupa'da Türkleri Yemek, Tekstil ve İnşaat projeleri yönüyle tanıyorlar. Bizim Jaguar ile olan kontratımızı konsolosluğa gösterdiğimizde vize için önce çok şaşırdılar ama daha sonra çalışma vizesi almamız sırasında yardımcı oldular ve projeye başlayabildik. Aslında o kadar şaşırdılar ki o zamanki İngiliz Başkonsolosu Leigh Turner Ülker’in United Buscit'i 2 Milyar Pound'a alması ile bizim Jaguara iş yapmamızı bir röportajında aynı paragrafta bahsetti. O zamanki Başbakan David Cameron’un danışmanı dahi ülkeler arası görüşmede bizden bahsetti. Bu konular ülkemiz ve bizim için gurur verici konular. Yabancıların ülkemize ve firmamıza karşı izlenimini ancak bu şekilde teknolojik projeler yaparak aşabiliriz.

Haluk Bey proje tutarı ne kadardı?

Haluk Özcan: Dört- beş yıl içinde yaklaşık yedi milyon Euro para getirdik ülkemize. Bu tutar yüzde 100 mühendislik hizmetidir. Bu şekilde net bir parayı ülkemize getirebilmek için yurtdışına  60-70 Milyon Euro'luk mal satmanız gerekir. Sonuç olarak, mühendisliği doğru anlayıp doğru uygulayarak ihracatta farklı noktalara gelebiliriz! Çünkü bizim genç mühendislik kadromuza Batı’nın  ihtiyacı bulunuyor.

Haluk Bey ne tür eleman gereksinimleriniz oluyor, bu kişileri nasıl buluyorsunuz?

Haluk Özcan: Eskiden kişinin hangi üniversiteyi bitirdiği önemliydi. Ancak özellikle yazılım alanında yetenek ön planda! Açıkçası artık hangi üniversiteyi bitirdiğinden çok; heyecan, istek, merak ve gelecek öngörüsü benim tercih kriterlerimin başında geliyor.

Çok üniversite açıldı ama yeterli sayıda hoca yetişemedi. Öğrenciler kendi kendilerini geliştirmek zorundalar, özellikle de yazılım sektöründe. 

Haluk Özcan: Bize sadece yazılım değil, prosesi de programladığı için kişinin prosesleri anlama becerisi de gerekiyor. Sadece pratiklik, zekâ değil, analiz yeteneği de zorunlu gereksinim. 

Automatica Munich’e katılıyor musunuz?

Haluk Özcan: Dünya Otomotiv Konferansı vardı, oraya katıldık. Robot Yatırımları'na katıldık. Türkiye dışında henüz herhangi bir fuara katılmadık. Bu sene için katılmayı düşünmüyoruz ama ziyaretçi olarak gideceğiz.

Haluk Bey biraz projelerinizden söz etmenizi rica etsem…

Haluk Özcan: Yurtdışındaki projelerde bir yıl sonrasında ne yapacağımızı şu anda biliyoruz. Yurt dışında her şey planlı gittiği için biz de bunları hep planladık, personelimizi de buna göre yetiştiriyoruz, eğitimler aldırıyoruz. Kafamız rahat, ona göre bütçemizi ayırıyoruz. 

Ama Türkiye’de her şey acil, çünkü planlama yok! Bir projeye simülasyon da yapılacaksa minimum altı ay öncesinden o projenin sipariş geçilmesi gereklidir. Çünkü müşteriyle birlikte de geçirilecek bir süreç var, o olmadan olmaz. Oluyorsa da denk gelmiştir, öyle söyleyeyim. Şimdi bir de sanal devreye alma konusu çıktı. Prosesi PLC’den offline olarak çalıştırarak sahaya gitmeden yapacağı işleri masadan yapmış oluyor. Böylelikle sahadaki işlerden zaman kazanılıyor. Bu iş projenin planlama kısmını bir ay uzatıyor ama saha kısmını kısaltıyor, riskleri de azaltıyor. 

Otomotiv sektöründe yoğun bir proje takvimimiz bulunmakta. Örnek olarak Ford Otosan Transit araçların ilk alüminyum parçasının Endüstri 4.0 robot hücresini kuruyoruz. Arçelik konveyör hatlarının Endüstri 4.0 kapsamında yenilenmesi projelerimiz bulunmakta.

Osmangazi köprüsünün Gantry otomasyon sistemlerini yaptık.

Çok güzel projeler bunlar, sizi kutluyorum. Çözüm portföyünüzü genişletecek misiniz?

Haluk Özcan: Tam da bu konuda yeni bir çalışma alanımızdan, RTLS’ten bahsetmek istiyorum size. Real Time Location System diye geçiyor bu, aslında yeni bir teknoloji ve Endüstri 4.0’a uygulanmaya çalışılıyor. Ubisense isimli İngiliz bir firmanın Türkiye distribütörüyüz. Biliyorsunuz ki açık alandan bir nesneyi GPS ile hassas olarak takip edebiliyorsunuz. Ama kapalı alanda böyle bir teknoloji yok. Şimdi Toyoto’da yaptığımız 5 bin metrekarelik bir alanda arabaları 3 boyutlu olarak izleyip, hangi araba nerede, rengine kadar, üzerinde yapılmış olan işlemlere kadar, üç boyutlu olarak fabrikayı online simüle edebiliyoruz.

Burada mı yaptınız?

Haluk Özcan: Türkiye Toyoto’da yaptık bunu, Adapazarı’nda. Son toplantısı da yarın yapılacak hatta, teslim ediyoruz artık. Arabaya teker takıldıktan sonra araba 5 bin metrekarelik bir alanda gezdiriliyor. Hatta bazen arabanın nerede olduğunu unutuyorlar. Arabalarda aktif pilli etiketler var. Eğer araba tamam olmamışsa fabrikadan çıkmasına bile izin vermiyoruz. Kalite anlamında her şey tamamlanmamışsa fabrikadan çıkartmıyoruz. En son o etiketi alıp yeni arabaya takıyorlar ve bu proses böyle devam ediyor.

Nasıl çalışıyor?

Fatih Urhan: RTLS Access Point’ler var. O Access Point'ler üzerinde aktif sensörler var. Alıcılardan gelen radyo frekansını açısal olarak algılayan sensörler. Örneğin, buradaki bir aktif etiketin yaydığı sinyal, sürekli broadcast yapıyor. Buradan gelen sinyalin o sensöre gelen açısını ve mesafesini tam algılıyor. 3 tane olması lazım. Nano – saniyeler var içerisinde ve dönüşlere göre yer tespiti yapıyor ve cihaz nanosaniye mertebesinde bütün alıcıları senkronize ediyor. Gelen sinyalde saniye bilgisi var, bu bilgi oraya kaç nano – saniyede ulaşmış, mesafesi ve açı bilgisi işleniyor. Eğer sık yerleşim yaparsanız 10 santimetreye kadar hassas bir şekilde konumu sisteme bildirebiliyor.

Aynı ortamda kaç etiket bulunabiliyor?

Fatih Urhan: Burada 400 tane var mesela. 400 ama tag'de bir sıkıntı yok. Access yerleşimi aslında değişiyor. Mesela 5 bin metrekarede 50’ye yakın konuldu. Bunu başka bir firma yangında kimsenin kalmadığından emin olmak için kullanmak istedi. Herkesin yakasında bir tane etiket olacak, insanlar sürekli takip edilecek. İçeride bir kişi bile kalsa merkezi sistemden onu görecek. Bu sistem aynı zamanda sanal zon'lara ayırıyor. Diyorsunuz ki, şu metre ile şu metre arası X, Y, Z koordinatları bir zon olsun diyorsunuz. Arabada da operatörde de birer etiket var. Operatör arabanın doğru tarafından mı girdi, doğru yeri mi sıkmaya başladı gibi sorgulamalarla gerçekleşebilecek hataları önleyebiliyor.

Siz şirketi yazılım projeleri yapmak amacıyla kurduğunuzu belirttiniz ama detay vermediniz, neydi kuruluş dönemindeki yazılım faaliyetleri?

Haluk Özcan: Robo Otomasyon’un 2006’da ilk kurulduğu yıllardaki asıl yeteneği şuydu; o dönemde DDE Server’lar vardı mesela. PLC’den database’e data atmak mucizeydi. Biz 2005 yılında PLC’den dataları alıp SQL veya Oracle gibi database sistemlerine datayı yazabiliyorduk. Onları işleyip raporlarla müşteriye analiz yeteneği sunuyorduk. ERP sistemleri ile entegrasyona kadar PLC datalarını taşıdık. Zaten firma sloganımız “we make your data intelligent…”

Yani SCADA’ya yakın bir çalışma yapıyordunuz…

Haluk Özcan: Evet, 2003 – 2004’lerde SCADA aslında yeni yeni çıkıyordu. Ama insanlar PLC verilerini nasıl göreceklerini bilmiyorlardı. OPC Server’lar da sonradan çıktı, eskiden DDE Server’lar vardı, onlar üzerinden haberleşiyorduk. Şimdi Endüstri 4.0 ile beraber RoboEye ve RoboView gibi IT tabanlı  bir yazılım çıkartmaya karar verdik. Bunun amacı bütün robot hücrelerinin datalarının database ve PLC alanında kolay halde ulaşılması ve analiz edilmesini sağlamaktı.İlk başta proje oluşurken RoboEye ve RoboView'i açtığınızda layout'a robotları koyuyorsunuz, fikstürü ve konveyörü seçiyorsunuz. Otomatik olarak database’de tablolar oluşturacak bu program. Programı şu anda geliştirme aşamasındayız. PLC bilgisayara bağlı, RoboEye ve RoboView otomatik olarak PLC’de PLC tablolarını açıyor, database kısmına database tablolarını. Bu bir iş yüküydü. Aslında Digital Twin kavramında data işleme yazılımı olacak.