Dijital dönüşümde doğru bir yol haritası için öncelikle firmaların doğru ve alanında uzman mühendislik kadrosuna sahip olmaları gerektiğinin altını çizen Wago Türkiye Genel Müdürü Turgut Çekiç, şirketlerin otomasyon tarafındaki mühendislik altyapılarına doğru yatırım yapmalarının şart olduğunu ifade etti.

Çekiç, dijitalleşmenin temel amacını ise şöyle açıkladı: “Bütün yapıların kendi kendine çalışabildiği, insan etkisinden uzak kendi kendine yeterli olabilen ve sahadan aldığı veriyi işleyip tekrar sahaya optimum şekilde aktarabilen teknolojinin oluşmasıdır.”

TSN teknolojisi nedir, ne anlatıyor? Bu teknoloji ne gibi avantajlar sağlayacak?

TSN (Time Sensitive Network/Zamana Duyarlı Ağ Oluşturma), şu anda Wago da dahil dünyadaki en büyük otomasyon firmalarının üzerinde çalıştığı ve bununla ilgili oluşturdukları bir grubun sonunda karşımıza çıkacak olan bir teknoloji. TSN standardını belirlemek için son hızla çalışmalarına devam ediyor ve hedeflenen bu yılın ortalarında TSN fieldbus çipinin hazır hale getirilmesi. TSN bildiğimiz network hızlarının çok daha üzerine çıkacak ve real time çalışmayı beraberinde getirecek. Dolayısıyla özellikle hareket teknolojisinde ve fabrikada otomasyon teknolojilerinde kullandığımız metodolojilerin daha hızlanmasını ve reaksiyon sürelerinin çok daha kısa olarak gerçekleşmesini sağlayacak. Kontrolör ve PLC cihazlarının altyapısının daha hızlanmasını beraberinde getirecek ve verileri çok daha hızlı bir şekilde işlememizi sağlayacak. Zaten şu anda dijitalleşmede konuştuğumuz temel konu verilerin doğru işlenip doğru şekilde kullanması yatıyor. Bilgi haline dönüşmesine zaten burada IoT, IIOT veya big data gibi konuların hepsinde sahadan verilerin doğru toplanıp geriye dönük olarak hızlı bir şekilde işlenmesi, sürecin sürekli olarak kendini yenileyerek ve kendini düzelterek ilerlemesi hedefleniyor. Zaten bu nedenle enerji otomasyonunu, makinaların verimliliğini artırmasını veya aydınlatma otomasyonunu konuşuyoruz. Çünkü temel amaç, bütün bu yapıların kendi kendine çalışabildiği, insan etkisinden uzak kendi kendine yeterli olabilen ve sahadan aldığı veriyi işleyip tekrar sahaya optimum şekilde aktarabilen teknolojinin oluşmasıdır. 

Dijitalleşme deyince ne anlamalıyız? İşletmelerin nasıl bir altyapıya sahip olması gerekiyor?

Dijitalleşmeden kastımız, sahadaki tüm analog verilerin bizim önümüze sayısal veri olarak akması ve bizim bu sayısal verilere dayanarak tüm üretim metodolojilerimizi tekrardan, sil baştan ele almamızdır. Dijitalleşmede temel kavramımız, makinalardan verileri doğru toplamamız. Bizim makinalardan verileri doğru toplayabilmemiz için makinaların kendi içyapısının bize dijital veri verebiliyor olması önemli. 10 yıl önce üretilmiş makinalar bize birçok veriyi vermekten uzaklar. Çünkü zamanında üretilen üretim teknolojileri sadece kendi kendine çalışması üzerine oluşturulmuş. Dolayısıyla bizim bir network üzerinde bütün bu verileri çekebilmemiz lazım. Makinanın gerek çalışma verimliği gerekse sağlığı açısından verileri almamız tarafında bize hiçbir doneyi vermemesinde yatıyor. Biz burada sensör tarafında IO-Link’den bahsediyoruz ve makinanın kendi içyapısında tamamen fieldbus teknolojisi üzerinde haberleşen ve bunların hepsini bizim IT tarafındaki ERP programlarımıza doğru verileri akıtabilen bir altyapıya sahip olacak şekilde geliştirmemiz gerekiyor. Dolayısıyla biz makinanın ne zaman bozulacağını, makinanın içerisinde sensörün ne kadar ömrünün kaldığını, ömür beklentisi doğrultusunda üretim devam ederken planlı bakım içerisinde makinanın ilgili parçalarını değiştirebildiğimiz, dolayısıyla makinanın verimliliğini artırabildiğimiz, makinanın eş değer 3-4 farklı makina içerisinde bunları ele aldığımızda birinde yüzde 96 verimle çalışırken, diğerinde yüzde 75 verimle çalışmamızın sebebini doğru tespit edebildiğimiz ve aynı metodolojiyi o makinaya uygulayabildiğimiz veriler sağlayacak. Üstelik bunların tamamını bizim ERP tarafında doğru görüp sadece makinaların değil, aynı zamanda bu makinaları işleten operatörlerin de verimliliklerini doğru yansıtacak bir altyapıya sahip olmamızdan bahsediyoruz.

Dijital dönüşümde yol haritası nasıl olmalı?

 Önce seçeceğimiz ürünlerin kalitesinden başlayalım. Fabrikamıza seçeceğimiz ürünlerin evimize seçtiğimiz ürün anlayışından farklı olması gerekiyor. Fabrikamıza alacağımız ürünlerin tamamen yüksek teknoloji ürünü olması, endüstriyel olması ve arkasında onlarca yıllık emeğin doğrudan gözüküyor olması gerekiyor. Çünkü bu bizim bütün üretim hatlarımızın verimliliğini dolayısıyla bizim ne kadar para kazanacağımızı belirleyen etkenlerden biri olacak. Özellikle fabrikada karar vericilerin kendilerine getirilen ürünleri herhangi bir yerde iptidai olarak üretilmemiş olması konusunda son derece dikkatli olmaları gerekiyor. Aldıkları ürünün yıllardan beri üretilen ya da yıllardır benzer ürünler üretilen ama yeni versiyonları çıkartılmış ürünlerden seçmeleri önem taşıyor. 7/24 ve 365 gün çalışan bir fabrikanın tamamen endüstriyel ürünlerden oluşması ve endüstriyel ürünün de sürdürülebilir olması gerekiyor. Bence doğru ürünü, doğru markalardan seçmek gerekiyor. İkinci konu, bütün bu seçimleri yaparken önümüzde bir yol haritası olması gerekiyor. Dolayısıyla bu yol haritası içerisinde bizim yapacağımız otomasyon altyapısı konusunda her adımda neyi uygulayacağımızı bilmemiz lazım. Doğru bir yol haritası için de doğru mühendislik kadrosuna sahip olmamız şart. Dolayısıyla bizim her şeyden önce mühendislik grubumuza doğru yatırım yapmamız gerekiyor. Doğru maaşlarla çalıştırılan, doğru altyapıya sahip mühendislerden oluşan mühendislik gruplarıyla işe başlamalıyız. Bu nedenle şirketlerin özellikle otomasyon tarafındaki mühendislik altyapılarına doğru yatırım yapmaları artık zaruridir. Sonra yol haritamızı oluşturmamız gerekiyor. Yol haritamızdan sonra da bu yol haritası içinde önümüze koyacağımız 2-3 markayı belirleyip, bu markalar içerisinde doğru seçimi yapmalıyız. Doğrudan kastettiğim, en ergonomik ürünün yani teknolojik olarak günün gerekliliklerini karşılayan, mühendislik tarafında minimum maliyet getiren ve teknoloji altyapısıyla beraber hizmet kalitesinde de yarının tüm ihtiyaçlarını sunan ürünlere ulaşmamız gerektiğidir.

Aslında bu süreçte bir de işin geliştirilebilir olması önemli. 

Evet, aslında buna günümüzde open source (açık kaynak) deniliyor. Aslında şu anda sanayiye işin IT tarafına baktığımızda en çok tercih edilen işletim sisteminde Linux karşımıza çıkıyor. Çünkü kaynak kodları açık. Dolayısıyla sizin her türlü geliştirmenize de açık. Biz buradan yola çıkarak Wago olarak şu andaki kontrollerimizin içerisinde iki tane sistem birden veriyoruz. Bunların bir tanesi özellikle mühendislerin alışık olduğu mühendislik dili. 100’den fazla firmanın kullandığı CoDeSys programlama dilini sunuyoruz. Aynı zamanda kontrollerimizin içinde özellikle dijitalleşme tarafında onlara yeni ufuklar açabilmek için Linux tabanlı bir işletim sistemi sunuyoruz. Açık kod son derece önemli. Çünkü açık kod olduğu zaman bu hizmeti sunduğunuz firmaların size bağımlı olmasının dışına çıkarıyorsunuz, onları serbest bırakıyorsunuz. Artık mühendislik anlayışı değişiyor. Mühendislik anlayışının yanı sıra mühendislik desteğinin de değişmesi gerekiyor. Siz aldığınız bir üründe, size ürünü satan firmaya yüzde 100 bağımlı olmaktan çıkmanız gerekiyor. Bağımlı kaldığınız sürece kendi içinizdeki dinamizmi hiçbir zaman yakalayamazsınız. Çünkü şu anda özellikle mühendislik tarafında bir yere bağımlı olmak beraberinde ekonomik zorlukları da getiriyor. Siz sadece hizmet aldığınız firmaya bağımlı olduğunuz sürece, hızınızı kendiniz belirleyemiyorsunuz. Oysa açık kaynak bir ortamda çalışmaya başlarsanız ve doğru mühendislere sahipseniz, kendi teknolojinizi rakiplerinizden bağımsız olarak doğru geliştirme ve doğru uygulama imkanı buluyorsunuz. Zaten Wago’nun temel amacı da bu. Biz özellikle yaptığımız tüm otomasyon uygulamalarında yaptığımız yazılımların tüm kodlarını vermekten yanayız. Firmaların kendi kendilerini yaşayabilir, kendi kendilerini geliştirebilir olmasından yanayız. Biz yeri geldiğinde onlara destek veririz ama nihayetinde onların kendi kendilerine yaşamalarından yanayız. Aslına bakarsanız bütün amaç, yeni teknolojide verilen hizmetin minimize edilmesi ve sistemin çok daha hızlı, çok daha az destekle ve çok daha verimli çalışabilir olması üzerine kurulu. Önemli olan hatların duruş sürelerini minimize etmek. Aslında dijitalleşme bunu gerçekleştirmek üzerine kurulu. Çünkü tüm bu sensör teknolojileri, verimlilik altyapıları ve verimlilik altyapıları içerisinde kestirimci bakımın yarı akıllı hale gelerek bize arızanın kendi kendine oluşmasından önce arızalanabilecek parçaları önceden görüp uygun duruş süreleri içerisinde değiştirebildiğimiz yapılardır. Biz bu noktaya ulaştığımız zaman verimliliğimizi, sanayimizdeki hızı ve üretim altyapımızdaki kaliteyi artırabiliriz.

Aslında sektörün pek de ilgilenmediği siber güvenlik neden önemli? 

İnternette siber güvenlik açığını çok kolayca saptayabileceğiniz programlar var. Bu programlarla siz, bulunduğunuz bölgedeki x portu açık olan kaç tane PLC var diye arattığınızda hepsine ulaşabilirsiniz. Yani isterseniz bölgenizdeki eğer doğru güvenlik altyapısıyla kurulmamışsa, bütün enerji sistemlerini besleyen kontrol altyapılarını çökertebilirsiniz. Maalesef pek çok işletmede işin siber güvenlik boyutu hiç konuşulmuyor ya da konuşulmaktan kaçınılıyor. İşin bu tarafına mühendisler ilgi göstermekten uzaklar. Aslında burada otomasyon mühendislerinin IT tarafından biraz kopuk olmaları var. Biz bu tarafta da kendimize güveniyoruz. Sunduğumuz kontrollerin içerisinde firewall var. Dolayısıyla ekstra bir firewall kullanmanıza gerek yok. Bankalarda kullandığınız şifreli haberleşme altyapısı olan TLS 1.3 kodlama ile haberleşiyoruz. VPN sunuyoruz ve MacID sınırlama sunuyoruz. Bu açıdan bakıldığında sistemlerimiz şu anda özellikle 27001 siber güvenlik altyapısına tamamen uygun bir şekilde gelişiyor. Bu altyapıyı sağlamamızdaki en önemli etken, Linux altyapısındaki açık kaynak yapısının bize sağladığı en önemli artı içeride her türlü teknolojiyi geliştirme rahatlığı. Artık eğer biz dijitalleşmeden bahsediyorsak, siber güvenliğe de önem vermeliyiz. Çünkü dijitalleşme eşittir siber güvenlik. Özellikle coğrafyamıza baktığımızda hacker’ların yoğunlaştığını görebiliriz. Dolayısıyla eğer biz burada güvenli bir sanayi altyapısı kurmak istiyorsak, önce güvenli bir veri altyapısı yani siber güvenliğe hazır bir sistem kurmamız gerekiyor. Üstelik işin enerji tarafından fabrikadaki altyapısına kadar gittiğimizde şu anda her yerde otomasyon teknolojileri doğrudan etken. Bu nedenle eğer biz siber güvenliğe sahip değilsek, tıpkı geçmişte izlediğimiz filmler gibi bir günde karanlıkta kalabiliriz.