Otomasyon piramidinin ERP ve alt katman arasındaki boşluğunu MES sistemlerinin doldurmaya başladığını ifade eden Robo Otomasyon Genel Müdürü Haluk Özcan, geliştirdikleri Robo Twin MES+ sistemlerine ilişkin bilgiler verdi.

Özcan, “Büyük firmalar bile uzun vadede yüzde 50 yazılım firması olma gibi hedefler belirliyorlar. Biz de firma olarak son iki yıldır RBTwin MES+ dijital ikiz tabanlı MES sistemi geliştirdik. Herhangi bir danışmanlığa ihtiyaç duyulmadan, MES sisteminin mavi yaka seviyesine indirgenmesi gerektiğini gözlemleyerek bu kapsamda ‘sürükle bırak’ teknolojisiyle bir program geliştirdik. Programı, ekipmanlarla birlikte ücretsiz olarak sunmaya başladık. Amacımız, mavi yaka çalışan operatörlerin talep ettikleri veriyi, bilişim/bilgi teknolojilerine gerek kalmadan anında akıllı telefonundan ya da tabletinden vb. analiz edip çözümlemesidir.” dedi.

“DİJİTALLEŞMEDE ÜÇ ANA UNSUR ÖNEMLİ”

Dijitalleşmenin üç ana unsur üzerine inşa edilmesi gerekliliğinin altını çizen Özcan, bunları şu şekilde açıkladı: “Dijital dönüşümü üç ana unsur üzerinde inşa etmek gerektiğini düşünüyorum. Birincisi, ürün. Her sektörde bir ürün üretilir ve bununla ilgili kalite değerleri önemli bir kriterdir. İkincisi, ekipman. Kurduğumuz robotik sistemler, konveyörler ve diğer makinalar bu başlığın altında yer alıyor. Üçüncüsü ise, operatör. Operatör tarafında performans çok önemli. Fakat üretim yapan firmalar, dijitalizasyon yol haritalarını belirlerken bu üç unsuru göz önünde bulundurmaları gerekiyor. Üründen beklediğim kalite, ekipmandan beklediğim verimlilik ne ve operatörden beklediğim performans ne? Amacımız, operatörün, ürünün ve ekipmanın birlikte senkronize çalışmasını sağlayarak, dijitalizasyonu sağlamak. Dijital dönüşüm ile beraber üründe kameralı sistemler hayatımıza girdi, sistemlerimizi entegre etmeye başladık. Ekipman ile ilgili çok şey değişti. Ekipmanın güvenliği, operatörün güvenliği demek olduğu için öncelik haline geldi ve tasarım boyutuna geçti. Tasarımları yaparken artık İSG uzmanını da yanımıza alıyoruz. Çünkü iş güvenliği unsurlarını göz önünde bulundurarak tasarımın yapılması gerekiyor.”

SANAL DEVREYE ALMA, PROJELERE NE KATIYOR?

Projelerinde tasarımın ardından gerçekleştirdikleri Sanal Devreye Alma (Virtual Commissioning) uygulamasıyla ilgili bilgiler veren Özcan, simülasyonu PLC’nin lojiği üzerinden çalıştırdıklarını ifade etti.

Özcan, 5 robotun arabanın kaputunu ürettiği bir örnek paylaşarak üründeki kaliteyi kameralı sistemlerle kontrolünü sağladıklarını, operatörün güvenliği ile ilgili alan tarayıcıların yanı sıra yatay tasarım sistemlerinin yerini alan dikey mimari ile iş güvenliği, kalitesi, ekipman verimliliği ve operatör performansı ile projeleri devreye aldıklarını kaydetti. 

“DEPO SİSTEMLERİNE ÖNCELİK VERİLMELİ”

Özellikle Covid-19 döneminde teslimattan kaynaklı sorunların da depoların önemini artırdığını söyleyen Özcan, şöyle konuştu: 

“Zaten otomotivde robotlu hücrelerle prosesleri gerçekleştiriyorduk. Keza otomotiv gibi beyaz eşyada da ürünlerin robotların ya da operatörlerin önüne gelmesi için konveyör sistemleri de vardı. Dijitalizasyonla beraber şu fark edildi ve bilhassa Covid-19 sürecinde kargo şirketlerinin teslimattaki sorunlarıyla birlikte her şeyin depolara başlayıp oralarda bittiğinin farkına varıldı. Çünkü her zaman ham madde ya da yarı mamul öncelikle depoya giriyor. Oradan da forkliftler ile operatörlerin ya da robotların önüne geliyor. Dijital dönüşüm ile birlikte yeni sistemler, ekipmanlar ve teknolojiler üretim hatlarına dahil olmaya başladı. Ben dönüşümün öncelikle depolarda başlaması gerektiğini düşünüyorum.  Fabrikaya gelen ham maddenin veya yarı mamulün insan eli değmeden otomatik olarak depolanması lazım. Depolardan da üretim hatlarına AGV ya da AIV gibi insansız otonom mobil araçlarla gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde de AGV üretici sayısı arttı, depo sistemleriyle ilgili çözümler arttı. Bu kapsamda kullanıcıların, depo sistemlerine öncelik vermeleri gerektiğini düşünüyorum.”