Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 22 Mayıs’ta kutlanan Dünya Biyoçeşitlilik Günü’nün bu yıl ki teması “Planın Parçası Olun” olarak belirlendi. TEMA Vakfı Dünya Biyoçeşitlilik Günü için yayımladığı mesajında, biyolojik çeşitliliğin korunması için herkesi hareket geçmeye çağırarak sivil toplum, kamu ve özel sektör iş birliğinin önemine değindi.
Ekosistemlerin temel bileşeni olan biyoçeşitliliği korumanın; havayı, suyu ve gıdayı kısaca tüm yaşamın bileşenlerini korumak olduğunu belirten TEMA Vakfı, yaşamsal alanımızı korumak için her bir bireyin üstleneceği küçük görevleri yapmasının sağlayacağı katkıların bir araya geldiğinde büyük sonuçlar doğuracağını bilmeliyiz. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, Dünya’da tüm yaşamın birbirine bağlı olduğunu söyleyerek, “İnsan faaliyetleri sonucunda 1970’den günümüze kadar biyolojik çeşitlilikteki azalma %68 oranına ulaşmıştır. Fakat bu endişe verici tabloyu tersine çevirmek mümkün. Daha az tüketerek, israftan kaçınarak, tamir ederek, dönüştürerek, paylaşarak, atıkları azaltarak, doğayı kirleten kimyasal kullanımından kaçınarak, iklimi koruyarak, doğadaki ayak izimizi azaltarak, doğal alanların korunması konusunda birlik olarak ve en önemlisi toplumsal duyarlılığımızı artırarak bunu başarabiliriz. Yapacaklarımız salt bugünü değil, geleceğimizi de korumak demektir” dedi. Biyo çeşitlilik kaybının temel sebeplerini iklim değişikliği, çevre kirliliği, istilacı türler, orman ve çayır-mera arazilerinin zarar görmesiyle bu arazilerden aşırı yararlanma olduğunu belirten Ataç; “Bugün buzul alanlar hariç karaların %75’i insan faaliyetlerinin etkisi altında. Yapılan araştırmalara göre karalarda biyolojik çeşitlilik kaybının ‘70’i ise tam faaliyetlerinden kaynaklanıyor ve tarım faaliyetlerinin, nesli tehlike altında olan 24.000 türün tükenmesinden sorumlu olduğu ifade ediliyor. Buna karşılık, üretilen gıdanın %33’ü ise ne yazık ki israf oluyor. Denizlerde ve okyanuslarda da yaşamın neredeyse tamamının yok olduğu 245.000 km2 alan bulunuyor. Bunun yanında denizlerin %66’sı kirlilik ve balıkçılıktan etkilenmiş durumda. Ülkemizde son yıllarda deniz salyası (müsilaj) kirliliği yaşanan Marmara Denizi bu durumun örneklerinden birini oluşturuyor. Ayrıca insanlığın refahı, ekosistemlerin sunduğu hizmetlere bağlıdır. Bugün, küresel ekonominin %50’si doğal varlıklardan elde ediliyor. Bu sebeple tüm canlıların yaşamı için tehdit oluşturan bu sorunun çözümü adına acil olarak hareket geçilmesi gerekiyor. Eğer ki harekete geçilmezse Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçların’ndaki ilgili başlıklarda yer alan 44 hedefin 35’inin gerçekleşmesi mümkün olmayacak” dedi.
“Biyolojik Çeşitliliği Korumak Evrensel bir Sorumluluktur”
Türkiye’nin kıtalar arasında bir köprü olmasının yanı sıra üç tarafının denizlerle çevrili olması, topoğrafyası ve iklim çeşitliliği ile önemli bölgelerden biri olduğunu belirten Deniz Ataç, “Türkiye dünyada üç farklı bitki coğrafyasına sahip ender ülkelerden biri. Ülkemizdeki bitki türlerinin %32’si, yani yaklaşık 3.700 tür dünyada sadece Türkiye’de yetişiyor. Bunun yanında Dünya genelinde karasal ekosistemlerde korunan alan oranı %17 iken bu oran Türkiye’de %14. Dünya’da 2030 yılına kadar bu oranın %30’a çıkarılması hedefleniyor. Sahip olduğumuz zenginliği korumak için korunan alanların artırılması gerekiyor. Örneğin, biyolojik çeşitliliğin yüksek olduğu birçok önemli doğa alanı henüz koruma altına alınmadı. Biyolojik çeşitlilik kaybı, insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük krizlerden biri. Artık değişim zamanı, elimizi taşın altına koymak zorundayız. Bu senenin teması olan ‘Planın Parçası Olun’ çağrısı da tüm insanların biyolojik çeşitliliği korumak için adım atması gerektiğini vurguluyor. Sivil toplum, kamu ve özel sektör iş birliğiyle beraber herkesin biyolojik çeşitliliği koruma konusundaki kararlılığını gösterecek adımlar atması lazım. Nitekim 2022 yılında gerçekleşen Kunning-Montreal Küresel Biyolojik Çeşitlilik Çerçevesi’nde de bunun altı çizilmişti” ifadelerinde bulundu.