Türkiye, yenilenebilir enerji alanında hızlı bir büyüme gösteriyor ve bu yatırımlar sigorta sektörü tarafından da yakından takip ediliyor. Yenilenebilir enerji kurulu gücündeki artışla dünya sıralamasında basamakları hızla tırmanan Türkiye'nin yenilenebilir enerji kurulu gücü toplam kurulu gücün yüzde 57,2'sine ulaştı. Türkiye'nin toplam elektrik kurulu gücü bu dönemde 110 bin 339 megavat oldu. Toplam kurulu güç içerisinde en yüksek yenilenebilir enerji kapasitesi ile ilk sırada 23 bin 855 megavatla barajlı hidroelektrik santralleri yer alıyor. Bunu 14 bin 994 megavat ile güneş enerjisi santralleri, 12 bin 194 megavat ile rüzgar santralleri takip ediyor. Akarsu santralleri 8 bin 329 megavat, biyokütle 2094 megavat ve jeotermal enerji 1691 megavat kapasite ile kurulu güce katkıda bulunuyor.
EN YAYGIN SİGORTALANAN ALANLAR ARASINDA
Yenilenebilir enerji sektörü ile ilgili değerlendirmelerde bulunan IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği CEO’su Murat Çiftçi, “Bugün itibarıyla güneş ve rüzgar enerjisi tesisleri, en yaygın biçimde sigortalanan alanlar arasında yer alıyor. Biyokütle ve jeotermal gibi diğer alanlarda da sigortalanabilirlik mümkün olmakla birlikte, projelerin teknik yapısı ve lokasyonuna bağlı olarak detaylı risk analizleri gerekiyor. Sigorta sektörü bu dönüşümün güvence sağlayıcısı konumunda bulunuyor.” dedi.
RİSK SEVİYESİ, KARLILIK VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK BELİRLEYİCİ
Çiftçi, sigorta sektörünün yenilenebilir enerji yatırımlarına yönelik ilgiyi belirleyen üç önemli faktör olduğunu belirterek, “Risk seviyesi, yani projenin teknik yeterliliği, lokasyonu ve çevresel koşulları sigortalılık sürecinde öne çıkıyor. Ayrıca yatırımın uzun vadeli getirisi ve sürdürülebilirliğini gösteren karlılık potansiyeli ile özellikle global reasürörler nezdinde ciddi bir etki yaratan sürdürülebilirlik politikaları da sigorta sektörü tarafından belirleyici unsurlar arasında yer alıyor. Bugün ESG (Çevresel, Sosyal, Yönetişim) kriterleri çerçevesinde değerlendirilmeyen projelerin risk iştahı da sınırlı kalıyor. Yenilenebilir enerji tesislerinde en sık karşılaşılan riskler arasında doğal afetler (fırtına, dolu, yıldırım düşmesi), ekipman arızaları, üretim kayıpları, montaj esnasındaki hasarlar ve teknolojik uyumsuzluklar yer alıyor. Ayrıca tesisin uzaktan izleme sistemlerindeki kesintiler veya siber tehditler gibi daha modern riskler de gündemde.” diye konuştu.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ OLAYLARININ ETKİSİ BÜYÜK
İklim değişikliğinin sigorta teminatlarında kapsamı doğrudan etkilediğini belirten Çiftçi, “Aşırı sıcaklar, ani dolu yağışları, kuraklık gibi olaylar artık poliçe yazımında özel klozlarla ele alınıyor. Ayrıca, risk mühendisliği süreçleri bu tür olaylara daha proaktif bir şekilde hazırlanmayı gerektiriyor. Bu yatırımlar için özel olarak geliştirilen sigorta ürünleri de bulunuyor. Güneş ve rüzgar enerji santrallerinde sadece maddi hasarları değil, gelir kaybı, üretim düşüşü gibi operasyonel riskler de kapsama dahil ediliyor. Bu süreçlerde risk mühendisliği bu süreçlerin olmazsa olmazı. Kurulum öncesi saha analizi, inşaat aşaması denetimleri ve işletme dönemi boyunca sürdürülebilirlik kriterlerine uygun bakım planları mutlaka entegre ediliyor. Özellikle belirli sıcaklık düzeylerine veya rüzgar hızlarına dayalı, tetikleyici bazlı teminatlar (parametric covers) yenilenebilir enerji sektöründe uygulanabilir durumda. Bu model sayesinde hasar süreci daha hızlı işliyor ve şeffaflık artıyor. Ancak veri kalitesi ve izleme altyapısının güçlü olması bu tür ürünlerin başarısı için kritik.” dedi.
İNŞAAT VE İŞLETME SÜRECİNDEKİ TEMİNATLAR FARKLILIK GÖSTERİYOR
Çiftçi, inşaat süreci boyunca verilen teminatlar ile işletme sürecindeki teminatlar arasındaki farklarla ilgili de şunları söyledi:
“İnşaat sürecinde genellikle ‘Montaj Tüm Riskler’ poliçeleri tercih ediliyor. Bu dönemde fiziksel hasarlar, iş kazaları ve üçüncü şahıs sorumlulukları ön planda. İşletme döneminde ise ‘Tüm Riskler Mülk Sigortası’ ile birlikte üretim kaybı ve makine kırılması gibi teminatlar devreye giriyor. Talep yoğunluğu çoğunlukla işletmeye geçiş sürecinde artıyor; çünkü hem yeni sistem devreye giriyor hem de ekipman arızaları bu dönemde daha sık görülüyor. Sigorta şirketleri açısından düzenli bakım kayıtları, teknik yeterlilik belgeleri ve kalite kontrol süreçleri primlerin belirlenmesinde kritik rol oynar. İyi yönetilen bir tesis daha düşük risk profili sunar ve bu da daha avantajlı primlerle sonuçlanıyor.”
“SİGORTA HEM KORUYUCU HEM DE DÖNÜŞTÜRÜCÜ BİR GÜÇ”
Çiftçi, “Artık sigorta sektörü de yatırımları sadece finansal değil, çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik açısından da değerlendiriyor. ESG skoru yüksek projeler, özellikle global reasürörlerden daha güçlü destek görüyor. Bu durum hem kapasite bulmayı kolaylaştırıyor hem de fiyatlandırmada avantaj sağlıyor. Biz IBS olarak, yalnızca riskleri sigortalamakla kalmıyor; aynı zamanda projelerin daha dayanıklı, çevreci ve uzun ömürlü hale gelmesine katkı sağlıyoruz. Risk mühendisliği, çevresel risk danışmanlığı ve yenilikçi sigorta çözümlerimizle sürdürülebilir yatırım vizyonunu destekliyoruz. Sigorta sektörünün bu dönüşümde sadece bir ‘koruyucu’ değil, aynı zamanda ‘dönüştürücü’ güç olduğunu düşünüyoruz.” dedi.