1.       Türkiye yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına yönelik uygulamalarda hangi noktada?

a.       Öncelikle rüzgâr ve güneş enerji kaynaklarından elektrik üretim teknolojilerinin geldiği nokta değerlendirildiğinde, bu kaynakların hidroelektrikten ayrı tutularak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü yenilenebilir denilince artık bahsedilen yaygın olarak güneş ve rüzgâr oluyor. 2023’te elektriğin %41’i yenilenebilir kaynaklardan gelirken bunun sadece %16’lık kısmı rüzgâr ve güneşten geldi.

b.       Hidroelektrikte örneğin Türkiye’nin iyi bir konumda olduğunu söyleyebiliriz. Elektrik üretimindeki kapasitenin yaklaşık 3’te 1’ini oluşturuyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanan Ulusal Enerji Planı’nda günümüzde mevcut olan yaklaşık 32 GW’lık kurulu gücün 2035 yılında 35 GW’a ulaşması hedefleniyor. Türkiye buradaki potansiyelinin büyük bir kısmını halihazırda kullanıyor diyebiliriz. Buna karşılık elektrik üretiminin de yaklaşık olarak %20’sini karşılıyor. Hidroelektrikte Türkiye olarak deneyim ve oturmuş bir mevzuatımız varken güneş ve rüzgârda da benzer bir noktayı hedeflememiz gerekiyor.

c.       Diğer yandan güneş enerjisinin Türkiye’deki ticari geçmişi 10, rüzgâr enerjisinin ise 15 yıldır. Gelinen noktada rüzgâr ve güneşin elektrik üretimindeki payları sırasıyla %10 ve %6. İki kaynağın toplam elektrik üretimindeki payı ilk kez 2023’te %16’yı aştı. Türkiye’de son yıllardaki gelişimi olumlu olsa da henüz potansiyelin çok gerisinde bulunduğumuzu ve fosil yakıtlara olan bağımlılığın azaltılması için daha fazla çaba harcanması gerektiği söylenebilir.

2.       Dünya genelinde rüzgâr ve güneş enerjisinden elektrik üretiminde artış olduğunu biliyoruz. Peki Türkiye için bunu söyleyebilir miyiz?

a.       Evet, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye'de de yenilenebilir enerji kaynakları kullanımında artış gözlemlenmektedir. Rüzgâr ve güneşin toplam üretimdeki payları son on yılda %3 gibi bir seviyeden 2023 itibarıyla %16’yı geçti. Ancak yıllar itibariyle yeni yatırımlara baktığımızda hem rüzgâr hem de güneş enerjisinde çok fazla iniş ve çıkış görüyoruz. Rüzgâr enerji yatırımları örneğin son üç yıldır düşüşte. 2023, son 13 yılın en düşük ilave kapasite artışının yaşandığı yıl oldu. Bu da bize ekonomik etmenlerin haricinde aslında piyasa öngörülebilirliğinin yeterli düzeyde sağlanamadığını gösteriyor. Uzun dönemli planlama yaparak, kurumlarımızı güçlendirerek, gerekli noktalarda güneş ve rüzgârın sürdürülebilir büyümesini mali olarak destekleyerek ve bürokratik süreçleri bu alanlarda kısaltarak sağlıklı bir gelişim yakalamalıyız.

3.       Türkiye 4 mevsimi yaşayan şanslı ülkelerden biri, yıl içerisinde güneş ışığına ulaştığımız zaman dilimi fazla bu duruma rağmen GES kullanımında geri durumdayız sizce sebebi nedir?

a.       Türkiye güneş enerjisi potansiyeli açısından oldukça avantajlı bir coğrafyaya sahip. Komşumuz Yunanistan güneş enerjisinin elektrik üretimindeki payında %19’a, benzer güneş potansiyeline sahip İspanya %17’ye ulaşmışken Türkiye’de güneşin payı sadece %6. Kömür ülkesi olarak andığımız Polonya bile 2023 itibariyle elektriğinin %7’sinden fazlasını güneşten üreterek Türkiye’yi geride bırakmış durumda. Türkiye’deki bu durumun başlıca sebebi enerji politikalarındaki istikrarsız görünüm, değişen ve karmaşık mevzuat ile teşvik mekanizmalarının son tüketiciye yeterince ulaşmaması olarak sıralanabilir. Küresel çapta uygulamalara baktığımızda yeni yatırımların yaklaşık yarısının çatılardan geldiğini görüyoruz. Türkiye de hesapladığımıza göre şu anki toplam mevcut elektrik üretim kapasitesinden bile fazla bir çatı GES potansiyeli (120 GW) bulunuyor. Çoğunluğun çok katlı apartman binalarında yaşadığı göz önüne alındığında çatılara kurulacak GES yatırımlarında mevzuattan kaynaklı zorluklar karşımıza çıkıyor. Bu yatırımlarda bürokratik yüklerin azaltılarak yenilenebilir enerji mevzuatının sadeleştirilmesi, yapı ve yapı yönetimi mevzuatının günümüz koşullarına göre güncellenmesi ve böylelikle yatırımın geri dönüşünün son kullanıcıların cebine doğrudan yansımasını sağlamak gerekmektedir. Elektrik üretiminde yaklaşık %43 oranında ithal kaynaklara bağımlı olan Türkiye’nin bu tür uygulamalara yönelik devlet desteği sağlaması da cari açığı azaltıcı bir unsur olacaktır.

4.       Kaynakları kullanmada mevzuatsal olarak kolaylık mı sağlanıyor yoksa bu durum üreticileri daha da zor durumda mı bırakıyor?

a.       Türkiye'de yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını teşvik etmek amacıyla çeşitli mevzuat ve teşvikler bulunuyor. Ancak, uygulamadaki bürokratik engeller ve mevzuatın öngörülebilir olmaması ile mevzuatın karmaşıklığı yenilenebilir enerji sektöründeki yatırımcıları zor durumda bırakıyor. Bu durumun aşılması için yatırım aşamasında kamu tarafından verilen izin süreçlerinin kısaltılması, kurumların güçlendirilerek çok fazla sayıda kurumdan ayrı ayrı izin ve olur belgesi yerine mümkünse tek bir noktadan tüm izinlerin kısa sürede alınmasına imkân sağlayan bir ekosistemi kurmamız gerekiyor.

5.       Yayınladığınız son raporda Türkiye’de enerji elde etmek için kömür kullanımının artış gösterdiğini belirtmiştiniz, yenilenebilir tarafta olmamız gerekirken neden hâlâ fosil yakıtlara ağırlık veriyoruz?

a.       Son üç yıldır art arda Türkiye’nin kömür kaynaklı elektrik üretiminde artış görüyoruz. Bu artışın itici gücü ithal kömür kaynaklı. 2022 yılında devreye giren tek bir santral bu üretime 10 TWh’lik bir katkı sunmuş örneğin. Yeni fosil kaynaklı santralleri hayata geçirdikçe fosile ve diğer ülkelere daha fazla bağımlı hale geliyoruz. Yani aslında hem çevreye zarar verirken hem de milli ekonomi üzerindeki yükü artırıyoruz. Bunun yerine enerji arz güvenliğini sağlamada temiz enerji kaynaklarının kullanımı uzun vadede hem çevresel hem de ekonomik anlamda faydamıza olacaktır.

b.       Avrupa Birliği ve Türkiye’nin bu alanda ters istikamette ilerlediğini görüyoruz. 2013 yılında hem AB’nin hem de Türkiye’nin elektrik üretiminde kömür payı %25 iken 2023’te bu oran Türkiye’de %36’ya ulaşırken Avrupa Birliği’nde %12’ye düştü. Dahası AB için Rusya-Ukrayna Savaşı bir milat oldu. Enerji üzerinden yaşanan karşılıklı kısıtlamalar sonrasında savaş sanılanın aksine AB’nin fosil enerjilere dönmesini değil, temiz enerjiye geçişini hızlandırdı. AB 2023’te kömür ve doğal gazdan elektrik üretimini düşürerek elektrik üretimi kaynaklı karbon salımlarını da bir önceki yıla göre %19 azalttı. Bu başarı rekor düzeyde yıllık yeni yenilenebilir enerji kurulumu ve enerji verimliliği önlemleri sayesinde gerçekleşti.

c.       Türkiye’de de yenilenebilir enerji payının artırılması için uzun dönemli planlamanın yapılarak üretim ve tüketim noktalarının eşleştirilmesi ve buna göre elektrik şebekesinin de iyileştirilmesi gerekiyor. Kısacası, rüzgâr ve güneşi sürdürülebilir şekilde geliştirmek ve yaygınlaştırmak ancak bu politikaların devlet tarafından uzun vadeli planlanması, sahiplenilmesi ve uygulanması ile mümkün görünüyor.

6.       Türkiye 2016 yılında Paris İklim Anlaşmasına imzaladı ve sonrasında onayladı. Türkiye’nin 2053 net sıfır taahhüdünü gerçekleştirmek için iddialı bir emisyon azaltım hedefleri koyması bekleniyor. Kömürden ve kömüre dayalı enerjiden çıkmak en önemli adım.  Ama görüyoruz ki bu noktada değiliz hatta kömür kullanımı daha da artmış neler söylemek istersiniz bununla ilgili?  Yanlış olan nedir bu konuda?

a.       Türkiye’nin 2053 yılında net sıfır emisyona ulaşma hedefi oldukça değerli ve önemli bir adım olmasına karşın bu hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda bir planın eksikliği en büyük açıklardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Tüm kurumlar tarafından sahiplenilecek ve Cumhurbaşkanlığı tarafından koordinasyonu gerçekleştirilecek açık ve net bir yol haritasının acilen uygulanması gerekiyor. Eksik olan tek unsur şu an için kararlılık ve öngörülebilirlik.

MAXXEN VE HİTHİUM’DAN BÜYÜK ADIM MAXXEN VE HİTHİUM’DAN BÜYÜK ADIM

7.       Artan nüfusla enerjiye bağımlılığımız gün geçtikçe daha çok artıyor. Teknolojik gelişmeler, yaşam tarzımız ve daha birçok neden sayabiliriz. Enerji ihtiyacının tamamını yenilenebilir enerjiden sağlama şansımız var mı?

a.       Türkiye’nin mevcut finansal kapasitesi, teknolojik altyapısı ve yürütülen enerji politikaları göz önüne alındığında kısa vadede %100 yenilenebilir enerji kullanımı mümkün görünmemekte. Ancak düşüş eğilimindeki yenilenebilir enerji kaynaklarının kurulum maliyetleri, elektriği günün ihtiyaç duyulan her saatinde kullanılmasına olanak sağlayacak depolama tekniklerinin gelişimi ve şebeke yönetimine dair her gün gelişen teknoloji sayesinde, gelecekte bir gün %100 yenilenebilir enerji kullanımı mümkün görünmektedir. Türkiye için de 2053 net sıfır hedefinin yanında sıfır emisyonlu bir şebeke hedefi belirlemek ve yol haritası oluşturmak ilk adımımız olabilir.

8.       Avrupa’da kömür ve doğal gazdan elektrik üretimi düştü. Rüzgâr enerjisinin elektrik üretimindeki payı %17’yi geçerek ilk kez doğal gazı geçmiş oldu? Dünya adına sevindirici bir haber diyebiliriz. Peki Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülke olduğu halde neden hâlâ tam olarak bir dönüşüm geçirmiyor? Bizi enerjide bağımsızlık ve dönüşümden alıkoyan nedir?

a.       Mevcut enerji altyapısının yetersizliği, enerji politikalarındaki istikrarsızlık ve irade eksikliği, yenilenebilir enerji mevzuatının karmaşıklığı ve uzun yatırım süreçleri ve fosil yakıtlara dayalı enerji santrallerinin uzun dönemli kontratları şu an için Türkiye’nin tam olarak dönüşümünü engelleyen unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Öncelikle elektrik şebeke altyapısını güçlendirerek, dağıtık yenilenebilir enerji kurulumlarının desteklenmesi ve bu yönde öngörülebilir bir politika belirlenmesi gerekiyor. Böylelikle temiz enerji odağında yatırım ortamını iyileştirmemiz mümkün olur. Yatırım ortamının iyileştirilmesi ve uzun vadede kararlı bir piyasa ise yabancı yatırımları ülkemize çeker. Uzun dönemi kapsayacak sürdürülebilir ve yenilenebilir odaklı bir enerji politikası beraberinde, temiz teknolojilerin teşvik edilmesi sayesinde bu dönüşümün gerçekleştirilmesi mümkün olacaktır.