Röportaj: Bikem Ögünç Demir

Festo, fabrika ve proses otomasyonu çözümlerinde globalde öncü şirketlerden biri. Festo Türkiye ise şirketin global yaklaşımlarını 30 ülkenin yönetimsel sorumluluğunu üstlenerek sürdürüyor. 27 yıldır Festo bünyesinde görev yapan, günümüzde ise Festo Türkiye Genel Müdürlüğü görevini sürdüren Osman Türüdü ile yaklaşımlarını konuştuk. Aynı zamanda “yabancı sermaye Türkiye’ye neden yatırım yapmalı?” sorusunu da masaya yatırdık.

Osman Bey, öncelikle 27 yıldır bu sektörde hizmet veren bir profesyonel olarak geçen zamanı ve sektörünüzün geçirdiği değişimi değerlendirebilir misiniz?

Firma sahibimizin bir sözü vardır; “Şirketler insanları, insanlar şirketleri şekillendirir” diye, biz Festo olarak müşterilerimizle, çalışanlarımızla her zaman uzun dönemli ilişkileri severiz. 27 yıl içerisinde pek çok değişim yaşandı; Türkiye'de toplumsal değişimler, teknolojik değişimler oldu, sanayinin kendi değişimleri oldu. Dolayısıyla bunların hepsini gözlemlemek, bu değişimlerin içerisinde bir fiil yaşamak, hatta bazılarına şirket olarak katkıda bulunmak bizler için keyifliydi, kısmen de heyecan vericiydi. Çünkü Türkiye her zaman için dalgalı, krizleri bol, ama büyümesi heyecan verici bir ülke. Dolayısıyla yönetmek açısından keyifliydi.

Festo’nun yapılanmasını anlatır mısınız?

Globalde Festo  1925 yılında kuruldu. Öncelikli olarak ağaç makinalarıyla başladı. 1950’ler itibariyle şirketin asıl bilinirliğini sağlayan ise pnömatik otomasyon oldu. İkinci nesil yönetim kadrosu Amerika'da pnömatik üzerine eğitimler aldıktan sonra özellikle bu alanda yatırımlara devam etti ve şirket bu alanda büyüdü. Daha sonra bu aşamada eğitimlere başlandı. Festo Didaktik altında endüstriyel alanda farklı alanlarda eğitimler veriyoruz. Bu eğitimler 40 yıldır devam ediyor. Günümüzde geldiğimiz noktada ise salt bir pnömatik otomasyon firmasından ziyade bir mekatronik firmasıyız. Biz, endüstriyel otomasyon firmasıyız. Bu da ürün çeşitliliğimizi kendi vizyonumuza yansıtıyor. Pnömatik teknolojisiyle ilgili pek çok ürün var; onların kontrol cihazları, bağlantı elemanları, sensörleri vs. çok geniş bir alanda ürün portföyüne sahibiz. Sanayinin de birçok alanıyla çok yakın temas içerisinde çalışıyoruz. Bu sektörlerin başında otomotiv, beyaz eşya, gıda geliyor; bunun yanında plastikten tekstile, neredeyse sanayinin tüm alanlarında yer alıyoruz.

Özellikle son dönemde dijitalleşme ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte şirketimiz bir atılım daha yaparak yapay zeka üzerine yatırımlar da yapıyor.

Pazarın ihtiyaçları ve yabancı sermayenin Türkiye’deki konumu için değerlendirmeleriniz nelerdir? Doğrudan yabancı yatırımlara da ihtiyacımız var mı?

SİLKAR ENDAŞ ONLINE DURUM İZLEME SİSTEMİNİ TANITTI SİLKAR ENDAŞ ONLINE DURUM İZLEME SİSTEMİNİ TANITTI

Son dönemde gazetelerde okumuşsunuzdur; Almanya çip konusunda 3 tane firmayla yola devam edecek ve Almanya'da çip üretimi konusunda 50 milyar dolara yakın çok ciddi bir yatırım konuşuluyor. Bu 3 firma da Almanya dışından gelmiş olan firmalar. Yabancı yatırımcıya ihtiyaç var mı? Bence var. Bir kere yabancı yatırımcı olarak da konuyu değerlendirmeyelim. Festo olarak Türkiye’de biz yabancı yatırımcı olsak da kendimizi yerel bir firma olarak değerlendiriyoruz. Çünkü çalışanlarımız yerel, ürünlerimizin bir kısmı yerel. İnsan kaynağınız yerli. Ben birazcık şöyle görüyorum; globalleşme devam ediyor. Bir sanayi ürünü üretirken öncelikle hammaddeye ihtiyacınız vardır, sonra bilgiye, sonra sermayeye ihtiyacınız, en sonunda da insana ihtiyacınız vardır. Bugün bilgi internette, bilgi her yerde; bilgiye ulaşamayacağınız yer yok. Sermaye müthiş geçişken ve insanların iletişimi akışkan, insanların seyahatleri müthiş derecede artmış durumda. Bunun haricinde hammaddelerde son dönemde bazı yasaklamalar gelse de pek çok gelişme var. Dolayısıyla bu globalleşme bağlı olarak pek çok firmanın farklı ülkelerde yatırım yapması, o ülkelerde satış yaparak veya üreterek farklı ülkelere ulaşmasının önüne geçileceğini düşünmüyorum. Global trend olarak bunun devam edeceğini düşünüyorum.

Türkiye’nin daha gelişmiş bir ülke olabilmesi için üst segmentteki üretimlerin, yeni teknolojilerin ülkemize yabancı yatırım olarak gelmesi gerektiği kanaatindeyim. Türkiye genç nüfusu ve çalışkanlığı itibariyle şu anda Avrupa'da, hatta Orta Asya’dan Çin'e kadar gideceğiniz bir noktada gerçekten müthiş bir potansiyele sahip.

Türkiye'nin hangi alanlarda yabancı sermaye yatırımına ihtiyacı olduğunu düşünüyorsunuz?

Birkaç perspektifte değerlendirebiliriz. Bir kere teknoloji alanındaki bazı yabancı yatırımların olması gerektiğini düşünüyorum. Şu anda dünya ekonomisindeki en büyük değişimlere bakmakta fayda var. Örneğin, elektrikli araçlar konusunda bence Türkiye'de daha hızlı ve daha fazla yatırım olması lazım. TOGG müthiş gurur duyulan bir yatırım oldu. Dünyanın da bu konuda çok hızlı hareket ettiğini görmemiz gerekiyor. İkinci konu yeşil dönüşümle ilgili; özellikle solar enerji, rüzgar enerjisi ki Türkiye bu konuda hiç de fena değil. Pek çok rüzgar üreticisinin Türkiye'de yatırımları var. Solar konusunda da ciddi yatırımlar görüyoruz ama bunun haricinde hidrojen konusunda ülkemizin hızlanması lazım. Bu alanda yabancı yatırımcılarla işbirlikleri yapılmalı. Özellikle yapay zeka gibi farklı alanlarda büyük yatırımcıların, büyük oyuncuların Türkiye'ye gelip yatırım yapmalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu, işin teknolojik boyutu ama teknolojik boyutunun yanı sıra farklı ilerleyebilecek alanlar da var. Örneğin, Türkiye'de halihazırdaki işletmelerin de yurt dışına verebileceği hizmetlerle ilgili yatırımlar olabilir. Call Center gibi… Ortak hizmetlerin ve servislerin Türkiye'de yatırımları yapılabilir.

Yabancı bir yatırımcı geldiği zaman yalnızca üretimle kalmıyor, farklı ara malzemelerin veya hammaddelerin de yerleşmesi konusunda ciddi oranda çalışmalar yapılabiliyor. Dolayısıyla bunun ekonomik katkısını sadece doğrusal bir fonksiyon olarak değil, gerçekten daha etkisel değerlendirmek gerekiyor.

Son olarak, Türkiye’nin dijitalleşme vizyonu adına neler söyleyebilirsiniz?

Dijitalleşme, otomasyon teknolojileri hayatın içerisindeki pek çok noktayı hızlandırıyor; hızlandırırken de farklı insanların işini elinden alıyor, bu doğru. Ama bununla birlikte insanların doğacak yeni ihtiyaçlara kanalize edilmesi lazım. Buradaki en önemli konu süreç içerisinde gerekli bilginin, gerekli yetenek setlerinin ve gerekli kültürel değişimin bu insanlara sunulması lazım. Burada sanırım gelişen ülkelerle gelişmekte olan veya diğer ülkeler arasında ciddi bir fark olacak. Belirli ülkelerin, belirli toplumların henüz bu konuda gerekli hazırlıkları yapamadığını da görüyoruz. Açıkçası sıkıntılı bir süreç... Örneğin, 2018’de yapılmış olan bir araştırma, sadece Amerika'da yaklaşık 40 milyon kişinin bu tehdit altında olduğunu gösteriyor.  Tabi pozitif senaryolar da var. Bir değişim olacağı çok net; bu değişimin nasıl olacağını öngörüp, bunun içerisinde yer alıp, bunu planlayıp aksiyonlara geçirmeliyiz. Bu değişime hazırlanmalıyız.