FOTO: Nil Tiritoğlu – LEED Green Associate, YesTR Uzmanı, Kentsel Dönüşüm Uzmanı, Çevresel Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Uzmanı
Yapı güvenliği, iklim krizi ve sürdürülebilirlik üçgeninde su yalıtımı artık lüks değil, zorunluluk. LEED Green Associate, YesTR ve Kentsel Dönüşüm Uzmanı Nil Tiritoğlu ile gerçekleştirdiğimiz bu kapsamlı röportajda, su yalıtımının taşıyıcı sistemler üzerindeki etkilerinden iç mekân hava kalitesine, mevzuat ve standartlardan sektör bilincine kadar birçok kritik başlığı ele aldık.
Yapılarda su yalıtımı neden hayati öneme sahip? Özellikle taşıyıcı sistemler üzerindeki etkileri hakkında ne söylersiniz?
Türkiye, aktif fay hatları üzerinde konumlanmış bir ülke. Bu nedenle yapı güvenliği konuşulurken, su yalıtımı asla tali bir konu gibi ele alınmamalı. Su yalıtımı, yalnızca nemden korunma değil, aynı zamanda taşıyıcı sistemin korozyondan korunması, betonarme yapıların dayanım ömrünün artırılması ve afet anında yapının performans göstermesi açısından hayati önem taşır.
Bu konuda sadece yönetmelikler değil, teknik standartlar da yön göstericidir. Örneğin TS 500 – Betonarme Yapıların Tasarım ve Yapım Kuralları, yapıların suya ve kimyasal etkilere karşı nasıl dayanıklı hale getirileceğini teknik olarak tarif eder. Yalıtım yapılmadığı takdirde taşıyıcı sistemde oluşabilecek hasarları ve bu hasarların nasıl önlenebileceğini hesaplı ve mühendislik temelli şekilde açıklayan en önemli standartlardan biridir.
2018 yılında yürürlüğe giren Binalarda Su Yalıtımı Yönetmeliği, su yalıtımını proje ölçeğinde zorunlu hale getirmiştir. Ancak uygulama başarısı yalnızca mevzuata değil, doğru malzeme ve doğru detay kullanımına da bağlıdır.
Su yalıtımı eksik ya da hatalı uygulandığında binalarda ne gibi yapısal ve sağlıkla ilgili sorunlar ortaya çıkabiliyor?
Eksik ya da hatalı su yalıtımı, yalnızca yapının yapısal bütünlüğünü değil, içinde yaşayan insanların sağlığını da tehdit eder. Yapısal olarak bahsettiğim gibi korozyona bağlı demir donatının boyut kaybı sonucu demirin taşıyıcı niteliğini düşmesi durumudur. Betonunda ıslanma-kuruma döngüsünde deformasyona uğraması ile birlikte mukavemetini kaybetmesidir. İnsan sağlığı açısından da küf, mantar oluşumu, iç mekân hava kalitesinin bozulması, nem kaynaklı solunum hastalıkları gibi sonuçlar doğurur. Özellikle LEED ve YesTR gibi yeşil bina sertifikasyonlarında yer alan Indoor Air Quality (IAQ – İç Mekân Hava Kalitesi) kriterleri bu nedenle çok kıymetlidir. Yapının nefes alması, sadece havalandırma ile değil, biyolojik kirleticilere karşı da korunaklı bir sistemle mümkündür.
Mevcut binalarda sonradan su yalıtımı yapılması mümkün mü? Bu süreçte nelere dikkat edilmeli?
Elbette mümkündür ama kısıtlı alanlarda, mevcut binada su yalıtmını temelden yapmak mümkün olamayacağı için çok da iyi bir beklentiye girmemek gerekir. Ancak bu işin keşfi ve uygulaması, en az ilk inşa kadar teknik bilgi ister. Yüzey hazırlığı, malzeme uyumu ve garanti kapsamlı sistem çözümleri burada belirleyicidir. Sonradan yapılan yalıtım işlerinde, enjeksiyon sistemleri, likit su yalıtım ürünleri, poliüretan esaslı malzemeler ve çimento esaslı kristalize ürünler gibi geniş bir malzeme yelpazesi vardır. Şunu çok iyi bilmek gerekir ki her malzeme, her detaya uygun değildir. Bu yüzden projeye özel detay çözümleri gerekir. Ayrıca eğitimli uygulayıcıların ve mesleki yeterlilik belgeli ekiplerin görev alması, yapılan işin sürdürülebilirliğini artırır.
Türkiye’de su yalıtım bilincini ve uygulama kalitesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sektörel gelişim için neler yapılmalı?
Son yıllarda ciddi bir bilinç artışı gözlemliyoruz. Ancak hâlâ bazı yatırımcılar su yalıtımını maliyet kalemi olarak görüyor. Oysa toplam inşaat maliyetinin sadece %2–3’ü civarındadır. 100 m²’lik bir konut için bu, yaklaşık 20–30 bin TL demektir. Bu küçük yatırım, hem taşıyıcı sistemi hem iç mekân sağlığını hem de enerji performansını korur.
Sektörde ilerleme için yalnızca ürün kalitesi yeterli değildir; uygulayıcıların mesleki yeterlilik belgelerine sahip olması, detay bilgisine hâkim ustalarla çalışılması ve uygulama kalitesinin garanti altına alınması şarttır. Aynı şekilde, yalnızca yapı malzemesi tedarik eden değil; çözüm sunan, eğitilmiş, ürün bilgisini detayla birleştirebilen inşaat malzemeleri satıcılarına da ihtiyaç vardır. Çünkü doğru malzeme, ancak doğru bilgiyle buluştuğunda işlev kazanır.
Bu bağlamda TS 11758-2 standardı da büyük önem taşır. Polimer bitümlü örtülerle yapılan su yalıtımında eritme kaynağıyla birleştirme esas alınarak uygulama kuralları detaylıca tarif edilmiştir. Çatılarda eğim %5’in altındaysa çift kat uygulama, temellerde ise basınçlı suya karşı özel detaylar zorunlu hale getirilmiştir. Bu standart, sahada yapılan uygulamalara bilimsel güvenlik ve bütünlük kazandırır.
Biz, bu dönüşümün yalnızca sahada değil; ekosistemin tüm aktörlerinde, yani ustadan mühendise, satıcıdan proje geliştiriciye kadar herkesin bilgiyle donanmasıyla mümkün olacağına inanıyoruz.
YesTR bu noktada nasıl bir rol oynuyor?
YesTR (Yeşil Yerleşme Sertifikası), Türkiye’ye özgü geliştirilen ve sürdürülebilir yerleşim alanlarını teşvik eden bir değerlendirme sistemidir. Uluslararası sistemlerden farklı olarak bina düzeyinin ötesine geçer ve kentsel ölçekte; su yönetimi, ekosistem bütünlüğü, ulaşım, yönetişim, afet riski ve kaynak verimliliği gibi başlıklarda bütüncül kriterler getirir.
YesTR sisteminde aynı zamanda bina ölçeği için geliştirilen bir versiyon da yer almaktadır. Bu kapsamda, hem bina hem yerleşme seviyesinde sertifika almak mümkündür. Bu alanda yetkin, YesTR Uzmanı unvanına sahip ekipler, projelerin bu kriterlere uygun biçimde gelişmesi için destek sunmaktadır.
YesTR, yalnızca çevreye duyarlı değil; aynı zamanda sağlıklı, konforlu ve uzun ömürlü yerleşmeler hedefleyen bütüncül bir sürdürülebilirlik sertifikasyon sistemidir. Bu yaklaşımda iç mekân hava kalitesi, nem kontrolü, enerji verimliliği ve yapı dayanıklılığı iç içe geçmiştir. İşte bu noktada su yalıtımı, yalnızca bir koruma önlemi değil; yerleşimlerin ve yapıların tüm performansını etkileyen kritik bir bileşen olarak öne çıkar. Doğru ve eksiksiz uygulanan bir su yalıtımı, küf ve mantar oluşumunu önleyerek iç hava kalitesini iyileştirir, taşıyıcı sistemi korozyondan koruyarak yapı ömrünü uzatır ve nemin neden olduğu ısı kayıplarını engelleyerek enerji verimliliğine doğrudan katkı sağlar. Kısacası su yalıtımı, YesTR’nin ruhuyla birebir örtüşen bir yapı detayıdır; görünmeyeni korur, enerjiyi tutar, yaşam kalitesini artırır ve geleceğe değer katar.
Su yalıtımında hangi malzeme türleri öne çıkıyor?
Bugün piyasada kullanılan başlıca su yalıtım malzemeleri:
- Bitümlü Membranlar (plastomerik, elastomerik)
- PVC ve TPO Membranlar
- Kristalize ve çimento esaslı ürünler
- Poliüretan esaslı kaplamalar
- Akrilik esaslı likit sistemler
- Sürme esaslı elastomerik kaplamalar
- HDPE örtüler (özellikle temel bohçalama sistemlerinde)
- Bitüm içerkli bantlar ve enjeksiyon reçineleri
Her malzemenin kendine has avantajı ve detay çözümünde kullanım yeri vardır. Önemli olan doğru sistem kurgusu, detayda süreklilik ve kalifiye uygulayıcıdır.
Son olarak, bu alanda firmanızın yaklaşımından bahseder misiniz?
100 yıla yaklaşan bir yapının üçüncü kuşak temsilcileri olarak, yalnızca ürün değil; bilgi, çözüm ve güven sunuyoruz. İşimizin merkezinde yalıtım var; ancak özünde sağlıklı şehirler, dayanıklı yapılar ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etme hedefi yer alıyor.
LEED Green Associate, YesTR Uzmanı, Kentsel Dönüşüm Uzmanı ve Çevresel Sürdürülebilirlik & İklim Değişikliği Uzmanı gibi farklı yetkinlikleri bir araya getiriyoruz. Bu çok yönlü uzmanlıklar, projelere bütüncül bakış açısıyla yaklaşmamızı ve yerel–küresel standartları uyum içinde uygulamamızı sağlıyor.
Buradan hareketle geliştirdiğimiz “Yalıtımda Fark Yaratır!” ifadesi bir pazarlama sloganı değil, tecrübe ve uzmanlığa dayanan bir duruşun yansımasıdır. Farkı yalnızca malzemede değil; detayda, sahada ve birlikte geliştirdiğimiz uzun ömürlü çözümlerde ortaya koyuyoruz.
Geleceğin yapılarının yalnızca betonla değil; disiplinle, sürdürülebilirlikle ve insan odağıyla inşa edileceğine inanıyor, bu anlayışı projelere taşıyoruz.