Yıldız Teknik Üniversitesi’nden doğan, Doç. Dr. Sırma Yavuz ve Dr. Erkan Uslu ortaklığında kurulan, Yıldız Teknopark firmalarından Polonom Robotics, çekirdek ekibiyle, endüstrinin yanı sıra savunma sanayi için de önemli yazılım çözümleri geliştiriyor. 

Endüstride uzun süredir üzerinde çalıştığı otonom akıllı taşıma robotları (AIV) için geliştirdiği yazılım ürününü piyasaya sunmayı hedefleyen Polonom, kamu tarafında da Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığı (SSB) ile yürüteceği ROBOTİM projesinin çalışmalarına odaklandı.

Polonom Robotics Kurucu Ortağı ve Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Sırma Yavuz, “SSB’den gelecek destekler hem maddi hem de teknik olarak sunduğu problemler ve olanaklar açısından proje bazında bizi çok heyecanlandırıyor. Tam bir Ar-Ge firması olarak çalışmalara başladık.” diyor.

Sırma Hanım, Polonom olarak 2020 yılında gündeminizde neler var?

Polonom Robotics olarak, sektörde küçük ve yeni bir firmayız. Dolayısıyla gündemimiz dinamik olarak değişiyor ama 2020 yılında endüstri tarafında uzun süredir üzerinde çalıştığımız otonom taşıma robotları için yazılım ürünümüzü, artık bir ürün ve paket haline getirerek piyasaya sunmayı hedefliyoruz. Piyasaya sunmayı hedeflediğimiz taşıma robotları için olan yazılımımız, birkaç versiyon şeklinde olacak. İlk versiyonu hazır durumda. Bunun devamında da şu anda genellikle bu tarz araçların mekanik üreticileri olan firmaların oluşturduğu müşterilerimizle fikir alışverişi yaparak ürünlerimizi şekillendirmeyi ve nihai halleriyle piyasaya sunabilmeyi planlıyoruz. Kamu tarafında ise, Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığıyla (SSB) ile yürüteceğimiz projemiz başladı. Ayrıca Avrupa Birliği tarafında yapabileceklerimizle ilgili beyin fırtınaları, istişare toplantıları yapıyoruz.

SSB koordinasyonunda hayata geçirilen ve ana yüklenici olarak yer aldığınız ROBOTİM projesini detaylandırabilir misiniz? 

SSB koordinasyonunda, bizim gibi yapay zeka ve robotik alanında faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların katılımıyla kapsamlı çalışmalar yürütülüyor. Oluşturulan konsorsiyumla ocak ayında “ROBOTİM-İşbirlikçi Robotlar (İHA’LAR insansız hava ve İKA’lar insansız kara araçları) ile Otonom Keşif, Güdüm ve Seyrüsefer Ar-Ge Projesi” sözleşmesi imzaladık. Projede biz ana yüklenici, SelviTech iş ortağımız, TÜBİTAK BİLGEM, İstanbul Ticaret Üniversitesi ve Balıkesir Üniversitesi de alt yüklenici olarak yer alıyor. Ülkemizde ROBOTİM projesi ile yapay zeka destekli insansız araçlarının sürü halinde, GPS olmayan ortamda ve tam otonom olarak görev icra edeceği bir sistem oluşturulacak. İnsansız Kara (İKA) ve Hava (İHA) araçlarının yeteneklerinin artırılacağı projede başlıca öne çıkan özellikler; hareketli insansız kara aracı üzerine otonom iniş ve şarj olma, İKA destekli şarj ünitesi, hareket halinde şarj işlemi, unsur tespiti, TÜBİTAK destekli haberleşme sistemi, otonom keşif ve koordinasyon, görüntü kıymetlendirme: termal görüntüleme, sensör füzyonu, gerçek zamanlı 3B haritalama, GPS bağımsız hassas konum belirleme, GPS bağımsız, 3B iç ve dış ortam haritalama.

Projenin firmanız açısından ne gibi kazanımlar sağlayacağını öngörüyorsunuz? Size sunacağı faydalar neler olacak?

SSB’den gelecek destekler hem maddi hem de teknik olarak sunduğu problemler ve olanaklar açısından proje bazında bizi çok heyecanlandırıyor. Tam bir Ar-Ge firması olarak çalışmalara başladık. Kara robotlarımız, hava robotlarımız olacak ve her şey otonom olacak. Dış ortamlar, iç ortamlar sensörler açısından karşılaşacağımız veriler açısından birtakım yeni problemler karşımıza çıkacak ve onlarla mücadele edeceğiz. Zaten her şeyin otonom olması dış ortamda birtakım problemleri çözebilmek oldukça zor ve dünyada da henüz üzerinde çalışılan gündemde bir konu. Bizi heyecanlı ve dinamik tutacak bir proje olacak. 

COVID-19 sonrası kademeli olarak normalleşme başladı. Firmanız açısından pandemi süreci nasıl geçti? Nasıl bir çalışma sistemi uyguladınız?

Haftanın dört günü en az dört kişi olacak şekilde dönüşümlü olarak ofise gittik. Şirketimizde birileri olduğu takdirde, evden çalışanlara destek vermeleri daha kolay oldu. Tam zamanlı olarak çalışmalarımıza devam ettik, ancak dönüşümlü olarak yürüttük. Yazılım geliştirmeyi evden yapabiliyoruz ancak robotların üzerinde test yapmak gerekiyordu, farklı modülleri farklı çalışanlarımız geliştirdiği için bir araya gelmek istiyorlardı. Bu durumlarda önlemler alarak ofise gitmek zorunda kaldık. Ayrıca yazılım tarafında her şeyi evden kullanmaya, herkese açmak (server’ın bir kısmını ya da tamamını), güvenlik ile ilgili birtakım sorunlar yaşamamıza neden oldu. Aslında bu süreçte teknoloji geliştiren bir firma olmamıza rağmen, bütün işlerimizin evden çalışmaya uygun olmadığını gördük. Altyapımız, bütün çalışanlarımıza izin tanımlayacak şekilde değildi. Bir de internet üzerinden olduğu için performans düşüyor. Yoğun hesaplama gerektiren kod geliştiriyoruz. Güvenlik kurallarını biraz esnetmek zorunda kaldık. Bu süreçte özellikle bilgi güvenliğinin önemini anlamış olduk. Bunun için gereken altyapıyı her zaman ofiste çalışacakmış şekilde planlamıştık. Ancak gördük ki, onu evde de çalışmaya uygun hale getirmemiz gerekecek. Böyle bir şeyin farkındaydık, ancak bu durum olmasaydı yatırım yapmayı planlamıyorduk. Bulunduğumuz durum, evden çalışmaya uygun altyapıyı sağlamamız için network cihazları ve yazılım yatırımını yapmamız gerekecek. Önceliklerimiz değişmiş oldu diyebilirim. 

Firma olarak mekanikten ziyade daha çok yazılıma odaklanıyorsunuz.

Mekanik ihtiyaç duyduğumuz olmazsa olmazımız. Dolayısıyla şu ana kadar birbirinden farklı robot prototipleri geliştirdik, yeni modeller de geliştirmeye devam ediyoruz. Ama geliştirdiklerimizi, ürün haline getirip ticarileştirmeyi düşünmüyoruz. Mekanik bizim uzmanlık alanımız değil. Biz yazılım konusunda uzmanlaştık ve o alanda kalmayı tercih ediyoruz. Gerçekten iyi mekanik üretebilen birtakım firmalarla bir araya gelebilmeyi amaçlıyorduk. Robot Yatırımları Zirvesi’nde birtakım üreticilerle tanışma imkanımız oldu. Çünkü üreticilerin de böyle bir şeye ihtiyacı var. Bizim çalıştığımız yazılım tarafına odaklanmak onlar açısından masraflı ve zaman kaybı. Dolayısıyla biz bir yazılım ürünü olarak ürünümüzü çıkaracağız. Elbette, mekanik hayatımızdan çıkmayacak. Yazılımlarımızı test etmek amacıyla kullanacağız ama robotların mekaniğini üretimini ve satışını yapan bir firma olmayacağız. 

Sanayide yazılımlarınız gelen talepleri değerlendirebilir misiniz? Bu bağlamda ne tür iş birlikleri gerçekleştirmeyi planlıyorsunuz?

Halihazırda en fazla AGV üreticilerinden talepler geliyor. Manuel ya da kısıtlı programlarla çalışan veya çizgi izleyen, işaretlerle hareket eden pek çok AGV modeli mevcut. Ama biz bunları tam otonom hale getirmek konusunda iddialıyız. İlk iş birliklerimiz bu kapsamda olacak. İkinci, savunma sanayindeki uygulamalar olacak. Çalışmalarına devam ettiğimiz projelerin devamında birtakım iş birlikleri ortaya çıkacaktır. Üçüncü olarak da AB projelerini hedefliyoruz. Şu anda gündemde olan güvenlik konusunda farklı uygulamalar var. Çağrılı programların yanı sıra serbestçe çalışabildiğiniz, öneri götürdüğünüz, partnerlik kurduğunuz programlar da var. AGV’ler için geliştirdiğimiz yazılımın biraz daha gelişmiş versiyonu ve birden fazla AGV’nin yönetimini yapacak filo yönetimi programı var. Bunun haricinde daha büyük çağrılı programlarda korumayla ve güvenlikle ilgili birtakım projeler söz konusu. Tarım alanında çok uygulanmaya başlandı. Zaten biz otonom robotlarla çalışıyorsak, bütün tarım araçlarının otonom gidecek şekilde ve analiz edilebilir birtakım ürünlerin olgunlaşması, toplanması, ekim, biçimle ilgili tarımda da çok fazla uygulama var. Ayrıca deprem, yangın, heyelan gibi afetlerde güvenliği sağlamak bulunuyor. Robocop yarışmalarında afet senaryoları için de çalışıyorduk. Dolayısıyla bu alanda deneyimimiz mevcut. Ülkemizin de deprem bölgesi olduğunu düşünürsek, son derece kritik ve önemli bir alan.

Birden fazla robot olduğunda burada filo yönetimi de devreye giriyor. Buradaki yazılımların nasıl olması gerekiyor?  

Bu nokta çok önemli, kesinlikle görmezden gelmememiz gerekiyor. Fabrikalarda da filo yazılımları kısmen kullanılmaya başlandı. Çok sayıda AGV ortama girdiği zaman bunların doğru, optimum yönetilmesi önemli olacak. Doğru bir yönetim ve optimize bir koordinasyon yazılımının olması gerekiyor. Filo yazılımı demek, sadece birkaç parametreye bakarak “sen oraya git ben buraya gideyim” demek değil. Çok sayıda robot olduğu zaman herkesi en hızlı en efektif yapabileceği işe gönderecek şekilde bir çözüm bulmak lazım. Orada henüz çok gelişmiş bir yazılım, efektif bir çözüm yok. Akademi tarafı işte burada önem kazanıyor. Ezcümle, akademiyle sanayinin bir şekilde orada buluşması gerekiyor. Henüz yaşanmamış problemleri görmek için bize bilim lazım. 

Afetlere yönelik geliştirdiğiniz arama-kurtarma robotları vardı. Hatta yarışmaya da katılarak ödül kazanmıştınız.

Arama-kurtarma, ilk göz ağrımız diyebilirim. Robocop yarışmasının 2011 yılında İstanbul’da yapılacağını duyunca, çok hazır olmasak da katılarak deneyim kazanmak istedik. Ardından da her yıl düzenli olarak arama-kurtarma liginde yarışmaya katıldık ve çeşitli ödüller kazandık. Arama-kurtarma liginde önünüze engebeli, yıkık dökük alanlar kuruyorlar, alanın farklı yerlerine afetzede olarak sıcak su torbalarıyla bebekler, çeşitli işaretler ve QR kodlar yerleştiriyorlar. Sizden araziyi komple keşfedip arazide dolaşabilmeniz, afetzedeleri bularak yaşayıp yaşamadığını, vücut ısısı alınıp alınmadığı gibi kriterleri tespit etmenizi bekliyorlar. Bu esnada da robotun kararlarını kendi vermesi gerekiyor. Bu noktada, otonomi ve mobilite devreye giriyor. Aynı zamanda da alanının bir haritasını oluşturup o harita üzerinde bulduğunuz afetzedenin konumu söylemenizi istiyorlar. Burada, dışarıda bir kurtarma ekibi olduğu takdirde, alana bir robot gönderdiğinizde kurtarma ekiplerinin geçeceği yolu tarif ederek öncelikli kurtarılması gereken afetzedeleri belirleyerek bilgi aktarmak amaçlanıyor. Hem vücut ısısından hem görüntü olarak afetzede tespit etmeyi, engebeli alanda hareket etmeyi, otonom olarak ortamın haritasını çıkarabilmeyi, konum belirlemek gibi problemlerin hepsini bir arada ve gerçek zamanlı olarak çözmeyi başardık. Dolayısıyla teknolojilerimiz, bu tür senaryolarda çalışarak gelişti. Hatta Japonya’daki bir depremde Robocop yarışmasındaki Japonların robotları kullanıldı. Bizim de Türkiye’deki gönüllü ekiplerle deneyimleme imkanımız oldu. Bunlar, ülkemiz için de çok önemli teknolojiler. İnsan hayatını riske atmadan, robotların bu tarz işlerde kullanılmasının önemli olduğuna ve hayat kurtarıcı olacağına inanıyorum.

Gelecek perspektifi olarak neler söylemek istersiniz?

Robotlar geliyor. İnşallah hepimize güzel şeyler getirecek. Teknoloji çok hızlı gelişiyor. Ülke olarak da buna hızlıca ayak uydurmayı diliyorum. Polonom olarak, bu gelişmenin ve değişimin bir parçası olmaktan da gurur duyuyoruz.