Entek Otomasyon Yönetim Kurulu Üyesi ve Endüstriyel Otomasyon Sanayicileri Derneği (ENOSAD) Yönetim Kurulu Üyesi Sami Özkan Dibek, IFR'nin verilerini değerlendirerek Türkiye’de 10 bin çalışan başına 29 robot düşerken, dünya ortalamasının 117 olduğunun altına çizdi ve Türkiye’nin otomasyon ve robot kullanımı açısından gelişime açık bir ülke olduğunu belirtti.

Endüstride robot gerçeği nedir? Bu gerçeklikte Türkiye’nin yerini nasıl tanımlarsınız?

Bu gerçeği teknik kişiler olarak, istatistiklerle ortaya koyuyoruz. Bunu da Uluslararası Robotik Federasyonu (IFR) yapıyor. IFR’nin tuttuğu istatistiklerden biri de her ülkede 10 bin çalışan başına düşen robot sayısını ölçümlediği robot yoğunluğu. Bu veri, batılı ülkeler gibi sanayisi gelişmiş ülkelerde yüksek rakamlarda seyrediyor. Türkiye’nin neredeyse 10 katı, biz dünya ortalamasının 1/3’ü civarındayız. Türkiye’de 10 bin çalışan başına 29 robot düşerken, dünya ortalamasının 117 ve sanayisi gelişmiş ülkelerin 300 civarında olduğunu görüyoruz. Bu aynı zamanda endüstride otomasyona geçişle ilgili de bir fikir veriyor. Çünkü robot kullanımı arttıkça, otomasyonun da geliştiğini anlıyoruz. Dolayısıyla bu rakamlar, Türkiye’nin otomasyon, robot kullanımı açısından gelişime açık bir ülke olduğumuzu gösteriyor. Buna pozitif açıdan bakarsak, önümüzde hala birtakım fırsatlar var.

Bu durumun bize yarattığı handikap neler olabilir?

Otomasyonun sağladığı fayda, öncelikle sizi operatör bağımlılığından kurtarıyor. Operatöre bağımlı olmanın esnek üretim gibi avantajları olsa da işin içine robot girdiğinde, esnek üretimi de belli bir ölçüde sağlayabiliyorsunuz. Hiçbir işletmenin tamamen robotik olması mümkün değil, ki denemelerde bunun da zorlukları olduğu görüldü. Dengenin doğru bir şekilde kurulması gerekiyor. Robotik otomasyona geçmediğiniz sürece, rekabette geride kalmaya mahkûm oluyorsunuz. Çünkü Endüstri 4.0’ın da otomasyonun da temelinde de bu var. Ülkeler, kendi sanayilerinde rekabette öne çıkabilmek amacıyla bu sistemleri geliştirmeye çalışıyorlar. Ülkemiz gün geçtikçe emeğe doğru üretime doğru ilerliyor. İnsanlar artık zanaat işi dahi yapmak istemiyorlar. Ancak gün geçtikçe fabrikalarda her gün, her dakika aynı işi yapan operatörler bulmak ve eğitim sunmak zorlaşıyor. Kişiler fiziksel yerine zihinsel işler yapmak istiyorlar. Zaten dünyada bu yöne doğru evriliyor. Endüstride 4.0 ama bunun topluma getireceği etki ilk kez Japonya’da ortaya atılan Toplum 5.0 olarak nitelendiriliyor.  

Hanover Fairs Turkey iş birliğiyle 22 Haziran’da gerçekleştireceğiniz “Endüstriyel Robot Otomasyonu ve Geleceği Konferansı” ilk kez nasıl ortaya çıktı? Konferansa katılanlar hangi konuları izleme imkanı bulacak?

ENOSAD olarak 2020 yılında IFR’nin üyesi olduk. Türkiye’yi IFR’de ENOSAD olarak biz temsil ediyoruz. Bunun üzerine robot ve çevre birimlerinin tedarikçisi, aynı zamanda entegratör olan üyelerimizle bir araya geldik. Bu toplantıda Türkiye’deki robotizasyonun azlığı, robot yoğunluğunun düşüklüğü gibi gerçekleri konuştuk ve ne yapabiliriz dedik. Farkındalığı artırmak için böyle bir konferans düzenlemeye karar verdik. Amacımız; büyük işletmelere, otomotiv ya da beyaz eşya ana sanayiye tek başına değil de KOBİ seviyesine kadar ulaşmaktı. Bundaki temel sebep, Türkiye’de robot yoğunluğu istatistiklerinde genel endüstride 29 olan değer, otomotiv sanayinde 220’ye çıkıyor. Aslında otomotiv sanayinin, gelişmiş ülkelerin sanayisiyle aynı seviyede olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla büyük işletmeler, sanayi kuruluşları bunu çözmüşler; yatırımın geri dönüş süresini hesaplıyorlar ve şayet ihtiyaç varsa robot yatırımı yapıyorlar. Bir konu başlığımız, büyük işletmeler bunu nasıl yapıyor oldu. Diğeri, “Pandemide şartlar nasıl değişti?” oldu. “Pandemiden sonra robotlu otomasyona geçişte ne gibi değişiklikler bekliyor?” konusu ele almaya karar verdik. Daha sonra bu konudaki bariyerler neler? KOBİ’lerin önündeki engeller neler, hala bunu uzay teknolojisi gibi uzak mı görüyorlar? Ayrıca “Robot teknolojisinde gelişen teknikler, yeni teknolojiler neler?” diye bir konu başlığımız var. Bir de sadece robot teknolojilerinde değil endüstriyel otomasyonda gelecekte neler bekliyor? Bir konumuz da “Endüstri 4.0’ın içeriğinde neler var?”, “Dijitalleşme tarafında ne gibi gelişmeler var?”. Ana konumuz endüstriyel robotlar, ama Dördüncü Sanayi Devrimini ele almadan olmayacağını düşündük. Temelindeki amacımız, işin tekniğinden ziyade “Robotun iktisadi etkileri nelerdir?”, “Neden robotlu üretime geçmeliyiz?”, “Bize kazandıracakları nelerdir?” konularını konuşacağımız bir konferans olacak. Konferansın açılışı ENOSAD tarafından gerçekleştirilecek. IFR 2016-2020 Robot Tedarikçi Komitesi Başkan Yardımcısı Bruno Schnekenburger IFR adına konuşma gerçekleştirecek. Ardından panellerle devam ediyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bakan Yardımcısı Sayın Hasan Büyükdede de keynote konuşmacılar arasında yer alıyor.

Türkiye olarak, Endüstri 4.0’da, robotizasyonda Covid-19 sonrasında ve yakın gelecekte kötü bir tabloyla karşı karşıya kalmamak için neler yapmalıyız? Bu konudaki öngörüleriniz nelerdir? 

Pandemi öncesinde çeşitli nedenlerden dolayı yurt dışına gittiğimizde, ki en çok ihracatını yaptığımız AB ülkelerine gidiyorduk, yerinde görerek değişimin nasıl olduğunu anlamak mümkün olmuyordu. Ancak gelişmiş ülkeler robotlaşmada, otomasyonda önde ilerliyorlardı. Bu süreç içerisinde bunun önemini daha fazla fark edip yatırımlarını bu doğrultuda yapmışlardır diye düşünüyorum. Türkiye bu noktada biraz geride kalmış olabilir. Sanayicimizi yatırımda zorlayan faktörlerin başında kur baskısı geliyordu. Sanayiciler değişken kura zaten alışık; ama ani değişiklikler onları etkileyen, zorlayan bir faktör. İkincisi, yüksek enflasyon ve işçilik maliyetlerinin çok düşük olması. Bu da onları kararsızlığa itiyor. İşin bir tarafında robotik otomasyonla sanayileşme, diğer tarafında ise ucuz ya da ekonomik işçilik maliyetleri. Ancak bu da gelecekte artık gelişmiş ülkelerle olan rekabette geriye düşmek gibi bir tehlikeyi barındırıyor. Manuel üretimle esnekliği sağlayabiliyoruz. Fakat süreklilikte ve kalitede aynı rekabeti sunmak mümkün olmuyor. Uçuş kısıtlamaları, sağlımızı korumak gibi nedenlerden dolayı bu tip görüşmeleri yerinde yapma imkanımız olmadı. Almanya, Japonya, ABD ya da farklı bir ülkede fuara gittiğimizde oradaki gündemi, konuşulan yatırımları, teknolojide gelinen noktayı bunu yerinde inceleyebiliyorduk. Önemli bir araç olarak dijital platformlar sayesinde uygulamalarını gözlemleyebiliyoruz ama uygulamalarını birebir görme şansımız olmuyor. Tahmine dayalı çıkarımlarda bulunabiliyoruz. Her zaman “Endüstri 4.0 trenini kaçırmayalım” diye konuşuldu ama bunun içini doldurmak gerekiyor. Bunun içinde Endüstri 4.0’ın doğru anlaşılması gerekiyor. Anlaşılması adına çalışan kurumlar var. Üretime, sahaya gittiğimde son 1-2 yılda farkındalığın arttığını görüyorum ve bundan memnuniyet duyuyorum. Üretim firmaları da global firmalar, müşterileri, tedarikçileri globalde ya da firma global bir firmanın Türkiye’deki organizasyonu. Bu sebeple onlardan, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, ENOSAD olarak bizler, TÜSİAD, MESS gibi kurumlar farkındalık oluşturmak amacıyla çeşitli çalışmalar yapıyorlar. “Rakiplerimiz olan gelişmekte olan ya da gelişmiş ülkeler neler yaptı?” “Model fabrikaların ötesine geçerek gerçek fabrikalarında Endüstri 4.0’ı ne kadar uyguladılar?” bunu ancak “toz bulutu” dağılınca, pandeminin etkisi geçince daha net görebileceğiz. Ama yapılması gerekenler, bizim de yapmamız gereken “ödevler” var.

Dün ile bugünü mukayese ettiğimizde ne tür farklılıklar var? KOBİ’ler penceresinden baktığımızda, eksiklikler ya da yapılması gerekenler nelerdir?

Türkiye’nin sanayide otomotiv ve beyaz eşya sanayi gibi lokomotif sektörleri var. Bu sektörler, en büyük ihracat kalemlerimizi oluşturuyor ve İSO500 listesinde de sektörlerdeki firmalar ilk sıralarda yer alıyor. Bu sektörlerin güzel bir sürükleyici etkisi de bulunuyor. Tedarikçilerinde, üretimleri çok hızlı ve kontrol altında tutmaya çalışıyorlar. Örneğin bir otomotiv ana sanayi kendi üretim bandının devamlılığını sağlayabilmek adına tedarikçileriyle devamlı iletişim halinde hatta dijital dönüşüm ile birlikte birbirlerine bağlantılı haldeler. Artık basılı kopya dokümanlar yerine, bilgisayardan online olarak bağlılar. Geçtiğimiz günlerde bir proje soruldu: Bir otomotiv ana sanayi firması, pilot 5 yan sanayi firması seçmiş durumda ve onların kendisi için ürettiği hatlarının izlenebilirliğini sağlamak ve üründe ya da makinada bir hata oluştuğu takdirde ana sanayi firması IoT vasıtasıyla görebilmek istiyor. Bu, söz konusu teknolojilerin yan sanayi firmalarında da görülmesini ve anlaşılmasını sağlıyor. Bu durum KOBİ seviyesine kadar inebiliyor. KOBİ seviyesinde bir yan sanayi firması da olsa, benzer kalite ve üretim standartlarını sağlaması gerektiği için, ana sanayi firmasından öğrenmek mecburiyetinde kalıyor. Ancak gıda, tekstil, kimya gibi sektörlerde, KOBİ seviyesinde aynı teknik bilgi oluşmuyor. Bu teknolojilerin uzay teknolojileri olmadığını, erişilebilir olduğunu birtakım etkinliklerle yaygınlaştırmaya çalışıyoruz, çalışacağız. Türkiye’de ciddi bir ekosistem oluştu. Geçmişte Türkiye’de robot entegratör firmalarını parmakla sayabilirken, bugün gelinen noktada sayamaz duruma geldik. Otomotiv ve beyaz eşyanın sağladığı tecrübe paylaşımıyla artık ciddi bir entegratör ağı oluştuğunu görüyoruz. Türk firmaları tarafından çok başarılı entegrasyonlar yurt içinin yanı sıra yurt dışına da yapılıyor. Geçmişte pnömatik ya da hidrolik sistemlerle gerçekleştirilen hareketlerin, artık robotlarla aynı fiyat düzeyinde ve daha esnek bir şekilde yapılabildiğini görüyoruz. Esnekliğin yanı sıra daha ekonomik hale geldi; robot ve entegrasyon maliyetleri rekabetçi oldu. İnşaat malzemeleri ya da gıda üretimi yapan firmalarda, bunlar orta büyüklükteki firmalar da olabiliyor, manuel operasyonlar çok yüksek olabiliyor. Aslında bu firmalar, küçük işletmeyken hızlı bir şekilde büyümüşler ama gelişme konveyör masasında çalışan operatörlerle sağlanmış. Fabrika içinde istihdam yüksek, ancak aynı rekabetçi kalitede üretim, sürdürülebilirliğin sağlanması yapılamıyor. Operatör ayrıldığında onun bilgi birikimi ya da fabrikanın kendi alanı yetmeyip de taşınması gerektiğinde tüm operatörleri, mevcut bilgi birikimi taşımak mümkün olmuyor. Bu da kurumsal hafıza kaybına neden oluyor. Bugünün küçük işletmeleri, yarının orta ölçekli, geleceğin büyük sanayicileri olacaklar. Aynı alışkanlıklarla büyümemeleri, farklı bir dünyayı görmeleri gerekiyor. Türkiye olarak bunun için gerekli olan mühendislik altyapısına sahibiz. Mühendislerimiz hem bilgi seviyeleri hem de maliyetleri açısından oldukça rekabetçi durumdalar.

Peki, bugün gelinen noktada kurulumlarda nasıl bir tablo karşımıza çıkıyor?

Otomasyonda kesikli, kontrol edilemeyen hareketlerden bugünlere geldik. İşin içine önce servo motorlu lineer eksenler girdi ve kontrol edilebilir kuvvetler haline geldi. Sonrasında da robotlar girdi ve esneklik kazandı. Geçmiş yıllarda Türkiye’de satılan robot adetleri çok düşüktü. Sektörün içindeki tüm paydaşlar robotların kurulduğu yerleri bilirdi. Bugün ise Türkiye genelindeki fabrikalarda 2018 yılında 2 bin 200 ve 2019 yılında bin 800 robot kurulumu gerçekleştirilmiş. Her ne kadar söz konusu değerler, dünyada sanayisi gelişmekte olan ülkelere göre geride olsa bile, gene de rakamların yüksek olduğunu söyleyebiliriz. 

Otomasyon ile robot teknolojisinin ayrımını yapabildik mi? Robotun bir faz sonrası olduğunu anlatabiliyor muyuz?

IFR verilerinden bahsederken robot yoğunluğu verisinin, ülkelerin otomasyona ne kadar oranda geçtiğiyle ilgili bir fikir verdiğini söyledim. Robotik otomasyon ise, sağladığı esneklikten ötürü bir faz sonrası oluyor. Artık robotik otomasyonda da günlük yaşantımızda kullandığımız mobil teknolojiler gibi yeni teknolojiler gelişiyor. Bunlar; robotların birbirleriyle kolay haberleşebilmesi, robotların kolay programlanabilmesi, birbirleriyle ve insanlarla iş birliği yapabilmesi gibi önemli teknolojiler. Ve en önemlisi de işin içine insan zekasının oluşturduğu kural bazlı çalışmalar yerine yapay zeka girmeye başladı. Fabrikaları ziyaret ettiğimizde şunu görüyoruz; insanlar makinaları besliyorlar, onlara hizmet ediyorlar. Bu cihazlar akıllı hale gelene kadar kural bazlı, tanımlanan görevi yerine getiren metalden yapılmış sistemlerdi. Ki insan canlıların en gelişmişi ama biz onlara hizmet ediyoruz. Onların bize hizmet etmeleri gerekiyor. Aynı işi, aynı hareketi yapan operatörlerin artık daha farklı şekilde kullanılması, fiziksel yerine zihinsel aktivitelerde kullanılması gerekiyor. Buna önem vermek lazım. Ayrıca dijital sistemlerle haberleşmesi. Artık endüstrinin fark yaratacağı kısım otomasyondan, daha hızlı çalışan makinalardan öte daha verimli çalışan makinalar olması ve bunun için de verisini kullanabilmesi gerekiyor. Üretim, ERP sisteminden gelen, tasarımdan gelen verilerin doğru bir şekilde değerlendirilip dijital ortama taşınması ve doğru olarak analiz edilmesi suretiyle verimli hale getirilmesi gerekiyor.