KOBİ’lere veya büyük üreticilere robot yatırımlarını daha rahat yapabilmeleri ve finansman bağlamamaları için peşin fiyatına sattıkları robotları yüzde 1 KDV olacak şekilde 24 ay taksitlendirerek satmaya başladıklarını belirten Nachi Robot Avrupa Genel Müdürü Gökhan Kırmacı “Pandemiden önce netleştirmiştik, normalleşmeyle birlikte 1-2 projeyle başladık. Umarım kısa zamanda da artar, Türkiye’de karşılığını bulur.” diyor.

Nisan ayı itibarıyla Nachi Robot Avrupa Genel Müdürü olarak atanan ve Nachi Türkiye Genel Müdürlüğü görevine de devam eden Kırmacı ile pandemi sürecinde robotlara duyulan talebin artmasından yeni normalle birlikte endüstriyel robot pazarının seyrine, sundukları ücretsiz robot operatörlüğü eğitimine ve son dönem taksitli robot satış kampanyalarına kadar önemli konulara değindik.

Gökhan Bey, öncelikle yeni göreviniz hayırlı olsun. Nachi Robot Avrupa Müdürü olarak yeni görev alanınız ve sorumluluklarınız ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Nachi Europe, Almanya merkezli ve NACHI’nin Avrupa ve Orta Doğu’daki tüm operasyonlarını yürüten, global 4 ana merkezinden birisidir. NACHI, Avrupa’da rulman, kesici takım, hidrolik, özel çelik ve robot olmak üzere 5 ana bölümde faaliyetlerini sürdürüyor. NACHI’nin globalde en çok önem verdiği bölümü olan robot, son yıllardaki şirket içindeki payının çok hızlı artışı sebebiyle, yeniden yapılanma sürecine girmişti. Sektörün ihtiyaçlarının doğru tespit edilmesi, çok hızlı bir dönüşüm içinde bulunan sektörde, bu dönüşüme ayak uydurabilecek çevik bir yapının oluşması şirketimiz açısından çok önemli. Japonya’daki yönetim kurulunun talebiyle, robot bölümünün Avrupa müdürlüğü bana teklif edildi. Nachi Europe tarihinde, Alman ve Japon yöneticilerin haricinde ilk kez farklı bir milletten yönetici atanması ve bunun Türkiye’den olması bizim için gurur kaynağıdır. Avrupa ve Orta Doğu genelindeki robot bölümümüzün faaliyetlerini yönetirken, Türkiye şubemizin şirket içindeki ağırlığını arttırmak önceliklerimizden birisi olacak. Hatta uzun vadedeki en büyük planım, NACHI’nin Avrupa robot merkezinin Almanya’dan Türkiye’ye taşınmasını sağlayıp, ülkemize robot teknolojilerinde eşsiz bir katma değer katmaktır.

Gökhan Bey, pandemi sürecinde robotlara, otomasyona olan ihtiyacın daha da arttığı gözlemlendi. Hem süreci hem de yeni normalle birlikte robotlu otomasyona olan talebin nasıl bir çizgide seyredeceğini düşünüyorsunuz?

Endüstriyel robotların geçmişi 60’lı yıllara dayanıyor. Dünyadaki ilk robotlar Japon teknolojisinden çıkmış. Endüstriyel robotları, o yıllarda otomotiv sektörünün ihtiyaç duyduğu otomasyon talebiyle ortaya çıkıyor ve Japonlar yapıyor. Neticede iş gücüyle bir limitlendirme oluyor. Endüstri 3.0 ile beraber yaşanılan Endüstri 4.0 dediğimiz kavram, otomasyon üretim hat teknolojileri ve yoğun üretimi ölçek ekonomisinin çok daha önem kazandığı dönemde artık insanların yaptığı işlemlerin makinalar tarafından yapılma güdüsüyle ortaya çıktı. Dolayısıyla bu birbirini tetikleyen bir süreci de başlattı. Robot teknolojilerinin ortaya çıkması, robot kullanan firmaların o yıllarda ilk otomotivle başladı. Çünkü o zamanlar robotlar, yüzde 90’ın üzerinde otomotiv sektöründe kullanılıyordu. Otomotivde punta kaynaklı metalleri birleştirip kaynak uygulamasının insanlar yerine robotlarla yapılması talebiyle ortaya çıktı. Dolayısıyla bu süreçte robotu kullanan firmalar daha rekabetçi oldu. 60’lı, 70’li yıllarda Japon markalarının Avrupa’da ve Amerika’da inanılmaz fazla pazar girişine yol açmasından dolayı Japonları yüksek pozisyona getirdi. Japonya’nın aslında çok büyük ihracat kalesi olmasının sebeplerinden bir tanesi de 60’lı ve 70’li yıllardaki otomotiv sektöründeki aşırı hızlı büyümesiydi. Çünkü Avrupa ve Amerikan üretimleri tamamen işçiye odaklı üretim sergiliyordu. Şimdi Japonya bu işi aslında robot teknolojilerinde kendilerini geliştirmelerinden bir tanesi de iş gücü sayısının limitli olması. Çünkü dünyanın en az doğum oranına sahip olan ve yaş ortalaması en yüksek olan ülkesi. Son 50 yıldır durum aynı. İş gücü limitli olduğu zaman bir şekilde siz bunu bir yere kaydırmanız gerekiyor. İnsan yoksa ya 60’lı yıllarda Almanya’nın yaptığı gibi göçmen alacaksınız ya da farklı teknolojiyle bu işi yapacaksınız. Japonya bunu robot kullanarak yapmayı tercih etti. Şu an açıkçası son datalarda birkaç hafta önce geldi elimize dünyada satılan robotların yaklaşık olarak yüzde 72-73’ü Japon şirketleri tarafından yapılıyor. Bu çok büyük bir oran ve Japon teknolojisinin bu alanda ne kadar baskın olduğunu gösteriyor. Robotun ortaya çıkma sebeplerinin sonuçları nasıl oldu diye sorarsanız eğer robot kullanan firmalar daha rekabetçi oldu. Onların kar oranları arttığı için daha fazla satabildiler. Daha da fazla sattıkları için daha fazla üretebildiler. Bu sayede daha fazla robota yatırım yaptılar. Bu birbirini tetikleyen bir döngü yarattı. Bu yüzden 60’lı yıllardan itibaren, o zamanlar servo teknolojisi de yok, hidrolikle çalışan basınçlı üç eksenli robotlar vardı, buzdolabına benzeyen robotlar, günümüzdeki teknolojilerle beraber robotlar insan kolunun hassasiyetinde daha hızlı hareket edip çok daha hızlı yapabiliyor. Teknoloji o noktadan bu noktaya üzerine koyarak geldi.

Şimdi bu projeksiyon yapıldığında, zaten önümüzdeki yıllarda bu işin daha da gelişme eğilimi vardı. Son 10 yılın (2008-2010 ekonomik krizinden sonra) dünya genelinde robot piyasasının büyüme hızı yaklaşık yüzde 14 civarındaydı. Ancak 2018 yılından sonra 2019 yılı ticaret savaşlarıyla beraber büyümede de küçülmeler yaşandı. Hemen hemen bir önceki yılla aynı, yaklaşık yüzde 2 küçülme oldu. Halihazırda Covid-19’un sektörümüze olan veya üretim teknolojilerine, üretim dünyasına olan etkileri net olarak görülebilmiş durumda değil. Ama biz bu yangından çıktığımızda, dünyada gelişme potansiyeli en yüksek olan sektörlerden biri de robot sektörü olacaktır. Bunun sebebi de üretim teknolojilerinin insanlara, iş gücüne çok fazla bağlı olması. Şu an pandemi krizinde yaşadığımız tedarik zinciri sebeplerinden birisi oldu. Yani siz fabrikanızı çalıştıramadınız. Çünkü insan çalıştırmanız lazım ama insanları bir araya getiremiyorsunuz. Çalıştıramadığınız için ürün yapamıyorsunuz, ürün yapamadığınız için de satış gerçekleştiremiyorsunuz. Dolayısıyla tedarik zinciri kırılmış oluyor. Covid-19’un insanlara birçok olumsuz etkileri oldu ama dijitalleşmeyi çok fazla hızlandırdı. Büyük bir şirketin dijital dönüşümünden sorumlu olan bir arkadaşım bana “Benim 5 yılda yapmayı planladığım şirket içi dijital dönüşümü, pandemi nedeniyle yaklaşık 2 haftada yaptık.” demişti. Online dijital toplantılardan bütün proseslerinin daha fazla insansız olması veya insan gücünün üretimden ve bütün proseslerin içerisinden çıkartılması gibi pek çok planlamalarının olduğunu söylemişti. Bu dönüşümdü ama otomatikman bir direnç oluşuyordu. Artık kimse o direnci gösterecek durumda olamadı. Çünkü kurallar çok sert değişti.

Peki bu süreçte robotlar ne yapıyor? İnsanların yapacağı işleri çok daha hızlı, güvenilir, sürdürülebilir ve ekonomik bir şekilde yapabiliyor. Bunu yaparken de bu covid19 ‘un etkileri şu anda gözleri bizim sektörün ve birkaç sektörünün üzerine çekti. Ama robotlaşma veya dijitalleşme, önümüzdeki tünelin sonundaki ışığı gördükten sonraki günlerde, en yüksek büyüme potansiyeline sahip olan sektörlerden biri olacak gibi gözüküyor. Bu da bizim gibi firmalar tarafından karşılanması gereken büyük talepler olacağı anlamına geliyor. 2019 yılında küçülmeyle ilerlemiş olsa bile robotlaşma 2020 yılında yaklaşık yüzde 10-12 küçülme bekliyor olacağız. Çünkü her ne kadar robotlaşmanın üretim dünyasının geleceğinin kaçınılmaz sonu olsa bile, finansal döngünün kırılması yatırımların ertelenmesine yol açacak.

Artık ülkeler üretimi kendi ülkelerinde yapmak için çalışmalar yapılıyor. Bir ülkenin üretimini kendi ülkesinde yapması neden önem kazandı? Bu kapsamda Türkiye olarak nasıl hareket etmeliyiz?

Endüstri 4.0 sürecinde ülkeler, karanlık fabrikaları neden kendi ülkesinde kurmasın? Yani Doğu Avrupa’ya kurarak lojistik masrafı ödeyecek, dışarıdan hizmet almak durumunda kalacak. Avrupa’da bir üreticiyi düşünün, kendi fabrikasının yanına o fabrikada ihtiyaç duyduğu yan tedarikçilerden gelen malzemelerin üretimini insansız bir şekilde yapabilir. Bunu yapmasına engel bir şey kalmadı. Çünkü robotlaşmadaki verimlilikler o kadar hızlı arttı ki global olarak artık düşük işçiliğe sahip, düşük maliyeti olan ülkelerin cazibesi giderek azalıyor. Türkiye bugüne kadar olan ihracatını buradan sağlıyordu. Bu nedenle tehlike çanları çalmadan bu işe eğilelim istiyorum. Çünkü Türkiye rekabet gücünü, maliyetini ve ucuz işçiliğini sürdürerek devam edemez. Burada bizim ihracat pazarımızı büyütmemiz ve bunu sadece rekabetle değil, katma değerle yapmamız gerekiyor. Örneğin, İstanbul Ferhatpaşa’da bir müşterimiz vardı. Alman bir firmanın otomotiv yan parçasını üretiyor. “Yaptığım işe enerjiyi, ham maddeyi, işçiliğimi, vergimi, lojistiğimi vb. ekliyorum ve rakibim benden daha ucuza satıyor. Ben sıfır karla satsam bile bunun altına inemiyorum. Nasıl oluyor?” diye soruyor. İşte burada otomasyon ve ölçek ekonomisi devreye giriyor. Çin 2000’li yıllardan itibaren ihracatındaki aşırı büyümeyi hep ölçek ekonomisiyle yakaladı. On binlerce çalışan var ve fabrikalarda karınca gibi çalışıyor. Neden? Çünkü günde milyonlarca o üründen üretiyorlar ve aynısından üretiyorlar. Ölçek ekonomisi sayesinde rekabeti sağlamış ve bütün dünyaya domine edebilmiş durumda. Pandeminin etkisiyle bununla mücadele edilebilecek gibi gözüküyor. Çünkü 2018 yılı itibarıyla ortaya çıkan ve pandemiyle birlikte artan “onshoring” denilen bir trend var. Yani bir üreticinin üretimini kendi ülkesinde yapması. Global büyük üreticilerin, büyük firmaların yaklaşık yüzde 20’si şu an üretimini kendi ülkesine çekme düşünceleri var. Şimdi burada düşük maliyetli olan ülkelerin cazibesinin karşısındaki en büyük etken robotlar oluyor. İşçilik ucuz diye Çin’e binlerce fabrika açıldı. Ama artık işçiliğin ucuz olmasının bir önemi kalmıyor. Çünkü işin içinde işçilik olmuyor ve karanlık fabrikalar devreye giriyor. Türkiye’de de bu tarz yatırımlar artıyor. Dolayısıyla Türkiye hikayesini yüksek katma değerli ihracatlar içerisinde bulmalı. Türkiye’de KOBİ’lerimizin, üreticilerimizin ticaretlerini devam ettirebilmeleri için tek çözüm yolunun otomasyon olacağı kanısındayım.

KOBİ’lerin de robot yatırımı yapabilmelerine kolaylaştırmaya yönelik bir çalışma yapıyorsunuz. Bunun detaylarını paylaşabilir misiniz?

Türkiye’nin robotlaşmasının önünde birçok engel var. Bunlardan biri finansman erişimi. Çünkü Türkiye’deki KOBİ’lerimizin finansal gücü Avrupalılar gibi değil. Onlar gibi rahatlıkla yatırım bütçesi ayıracak durumda değiliz. Çünkü biz de çok büyük yükler var. Rekabet çok sert, satış fiyatlarımız düşük, otomatikman bunlar da bizim karlılık fiyatlarımızı aşağıya çekiyor. Bu yüzden biz Türkiye’de özellikle KOBİ’lerin daha rahat robot yatırımı yapabilmesi için birçok çalışma yaptık. Hatta pandemiden bir yıl önce başlattığımız, leasing firmasıyla gerçekleştirdiğimiz çalışma şu şekildeydi: Normal şartlarda bir robot yatırımı, eğer tek robotluk bir yatırımsa, en küçük bir uygulama için yaklaşık 20 bin avrodan başlıyor. Son yıllardaki robot fiyatlarındaki hızlı düşüş, robotlardaki verimliliğin çok hızlı artması (çünkü her yıl yeni bir robot modeli çıkıyor) ve Türkiye’de kabiliyetli ve deneyimli entegratörler sayesinde artık işçinin yaptığı bütün işlerin robotla yapılması için fizibıl hale geldi. Bu fizibilite robot projesinin yapılması durumunda, robot yatırımı yaklaşık 2 yılda kendini ödüyor. Dünyada herhangi bir yatırım kendini 2 yılda karşılamıyor. Öyle bir yatırım yok. Hatta Türkiye’de otomotiv sektöründeki bir yatırımımız 9 ayda maliyetini çıkarttı. Robot 3 vardiya çalışıyordu ve bakım haricinde hiç durmadı. Robot 7/24 olacak şekilde aylarca çalıştı ve bu şekilde robot kendini geri ödeme süresi 9 aya geldi. Şimdi biz bu tarz kendini geri ödeme süreleri bu kadar hızlı geriye çekilince ve Türkiye’deki sanayicinin ve KOBİ’lerin sorunlarından birinin finansmana erişim olduğunu görünce, Nachi Japonya’yı dahil ederek peşin fiyatına sattığımız robotlarda bir çalışma yaptık. 30, 40 ya da 50 bin avroluk robot için bir anda sermayeyi ortaya koyabilecek kabiliyetleri olmayan veya bunu tercih etmeyen KOBİ’lere veya büyük üreticilere robot yatırımlarını daha rahat yapabilmesi ve finansman bağlamaması için robot yatırımlarını yüzde 1 KDV olacak şekilde 24 ay taksitlendirerek satmaya başladık. Finansmanı Nachi Japonya’nın pazarlama bütçesinden karşılıyoruz. Dolayısıyla endüstriyel robotun fiyatını düşürmeden, yüzde 1 KDV’li olacak şekilde 24 ay taksitle son kullanıcıya verebiliyorum ve firma çok net bir şekilde hiçbir para bağlamadan robot zaten kendi parasını çıkarmış oluyor ve firma robot yatırımı yapmış oluyor. Henüz daha yeni başladık. Pandemiden önce netleştirmiştik, normalleşmeyle birlikte 1-2 projeyle başladık. Umarım kısa zamanda da artar, Türkiye’de karşılığını bulur.

Bir yandan da robot operatörlüğü eğitimleriniz devam ediyor...

Evet, devam ediyor. Daha önce TİAD iş birliğiyle düzenlemiştik. Şimdi Tezmaksan Akademi iş birliğiyle ücretsiz robot operatörlüğü eğitimleri gerçekleştiriyoruz. Üniversite öğrencisi, mezun ya da çalışan olabilir, robot operatörlük eğitimine katılarak sertifikasını alabiliyor. Çünkü zaten bu dönüşümün içerisinde işsizlik daha da artıyor. Bu süreç içerisinde biz robot operatörlüğü gibi gerçekten altın bilezik olacak bir meslek demeyelim ama en azından bir eğitim veya sertifikanın ücretsiz alınmasını sağlıyoruz. Tek farkı pandemi sürecinde online olarak gerçekleştirilmesi. Canlı online eğitim veriliyor ve uygulamalı olarak yapılıyor. Eğitimlerde, robot operatörünün baştan sona ne yaptığını uygulamalı olarak gösteriyor ve eğitimin sonunda da sınavı geçenlere robot operatörlük sertifikası veriyoruz.