Recep Akbayrak ve Gözde İpek’in hazırlayıp sundukları Şirketler Arası Pazarlama programının bu bölümünde, B2B pazarlama da şirketlerin en çok yaptığı hatalar üzerine konuşuldu. Akbayrak ve İpek sizlerden gelen soruları ST Endüstri Radyoda yanıtladı.

Yeni kurulan bir firma pazarlama çalışmalarına nasıl başlamalı?

Pazarlama bütçesi bu konuda çok önemli. Pazarlama iletişiminde ne kadar çok müşteri ile temas edebilirsiniz? Akabinde fiziksel olarak müşterilerle görüşmek istediğinizde, müşterilerinizle işiniz daha kolaylaşmış olacaktır. Pazarlama algı yönetimidir ama bunun için de bütçe gerekli. Bütçe yoksa pazarlamayı anlatmak çok zor olabiliyor ama sonuçta KOBİ yeni kuruluyor. Eğer imkanınız yoksa da PR yapabilmek lazım. Bunun için de kiminle iletişim kuracağınız konusunda bilgi sahibi olmalısınız. Bu konuda bir ajanstan destek alınabilir. Sosyal medya üzerinden bir hikaye oluşturulabilir ama mutlaka bir strateji geliştirmek gerekiyor. Yeni girdiğiniz bir sektörde sizi rakiplerinizden farklılaştıran ne ise onun üzerinden çalışma yapmakta fayda var. Bütün ürünler birbirinin aynısı nasıl bir fark olabilir derseniz de güven ve samimiyet teması etkili olabilir. Tüm bu aşamaları geçtikten sonra da bütçe ile pazarlama iletişiminin bütün kanallarını kullanarak sektörle iletişim kurulmalıdır.

Gözlemlerinize göre pazarlama ile ilgili şirketlerin yaptığı en büyük hatalar nelerdir?

Türkiye'de en büyük hata; B2B pazarlamayı konuşuyoruz yani hedef kitlesi şirketten şirkete olanları konuşuyoruz. B2C pazarlamayı konuşmuyoruz yani şirketten son kullanıcıya, tüketici yapılan pazarlamanın çeşidi. Bu alanda faaliyet gösterenler Türkiye’de ciddi bütçeler kullanıyorlar ve yollarına bu şekilde devam ediyorlar. Ancak B2B pazarlamada en büyük sorun, pazarlamaya ciddi bütçelerin ayrılmaması ancak bu bir bütenin olmayışından kaynaklanmıyor. En önemli nedeni de yatırım yapılacak alanda pazarlamaya bir yatırım gözüyle değil bir gider kalemi olarak bakılması. Türk KOBİ’si bu alanda paraya bir kayıp olarak bakıyor. Günün sonunda da ne kaybedildiği bilinmediği için yıllarca böyle bir model uygulanıyor. 

Firmalarda bir pazarlama departmanı oluyor. Bu departman, satış departmanına şirket içerisindeki iletişimden çoğunlukla yoksun olarak kendi kendine bir pazarlama kurguları geliştiriyor. Bunları uyguluyor, bunlar da rutine dönüşüyor bir süre. Daha sonra, geçen yıl pazarlama şu kadar bütçe ayırmıştık, işlerde fena gitmedi %10 daha yapalım veya yarı yarıya düşürelim gibi düşüncelerle motomot olarak bir önceki yılın bütçesine göre hareket ediliyor. Bunu da pazarlama olarak görüyor. 
Durum böyle olunca da istenilen sonuçlar alınamıyor.

En çok Türkiye’de gördüğümüz sorun da pazarlamayı bir hedef dahilinde değil rekabet yönetimi dahilinde yapıyor. Yani rakiplerim varsa ben de varım, yoksa ben de yokum. Bu şekilde planlanan pazarlamalarda anlık kararlar da alınabiliyor.  İletişim de rakibinizin yaptığını yapmak ‘ben de varım’ demek oluyor ancak düşündüğünüz kadar karşılığı olan bir çalışma olmuyor.