Endüstri 4.0’ın temel bileşenlerinden “Nesnelerin Internet’i - IoT” gerçekte eski ve köklü bir geçmişe sahip. Daha Internet yokken, 1960’larda tesis içindeki iletişim şebekeleri, o zamanki adıyla saha veri yolları Nesnelerin Internet’inin öncül uygulamalarıydı. 1980’lerde imalata katılan SCADA yazılımları da yine sensör sinyallerini veri tabanına taşıyarak bugün yeni bir şey zannedilen Nesnelerin Interneti'nin atası oluyordu. Saha veri yolları ve SCADA’lar bugün de var olduklarına göre onlara geleneksel IoT uygulaması dememiz yerinde olacak.

Günümüzde IoT için hizmet sağlayıcı modeli öneriliyor. Buluttaki veya müşterideki sensör verileri hizmet sağlayıcı firmaya gönderiliyor. O da analitik yazılımlarıyla verileri analiz ediyor. Bulguları öğrenen uzmanları müşteriye giderek operasyonel iyileştirmeler yapıyor, aksayan parçaları değiştiriyor, enerji verimliliğini yükseltiyor, düşük performanslı operatörü eğitiyor. Müşteri de sabit ücret değil faydaya göre ödeme yapıyor. Bu uygulama türüne "çıktı – outcome" modeli deniyor. Burada servis sağlayıcının sensörleri kiralaması da bir opsiyon.

Bir model de geleneksel ile çıktı türlerinin karması. Hibrid denilen bu uygulamada servis sağlayıcı yalnızca sabit bedel karşılığı önerilerde bulunuyor. Bulut uygulaması müşterinin sistemine "malware" yerleştirmekten korunma amacıyla tercih ediliyor. Bir diğer güvenlik uygulaması da data diyotları. Tek yönde veri akışı sağlayan bu sistem de müşteriyi koruyor.

Bazılarımıza basit görünse de IoT 2025 yılında birkaç trilyon dolarlık pazar olarak kabul ediliyor. Ciddiye alıp hazırlanmamızda fayda var.