Pandemiyle birlikte yüzeyin öneminin daha fazla anlaşıldığını ve bu anlamda bir farkındalık oluştuğunu dile getiren Tüm Yüzey İşlemler Derneği (TÜYİDER) Başkanı İbrahim Doğangün, sorularımızı yanıtladı.

TÜYİDER’in çıkış noktası, çıkışını tetikleyen nedir?

Derneğimiz, kaplama, boyama ve arıtma ile ilgili imalat ve üretim yapan ön işlem firmalarını kapsıyor. Bununla beraber bu firmalara tedarik yapan, malzeme, girdi ve ekipman sağlayan firmaları da ekleyebiliriz. Bu firmaları besleyen global ölçekteki firmalar var. Söz konusu firmalar aynı zamanda baz ve sarf malzemeleri satıyorlar. Diğer yandan da üretimini yaptıkları tesisi yapan firmalar mevcut. Kimyasal baz malzeme tedarikçilerini ele alırsak, bunlar daha çok sektörü domine eder. Çünkü her noktada ilişkileri var ve bu konuda yurt dışı kökenli firmalarımız var. Özellikle Almanya orjinli firmalarımız var. Bunların domine ettiği bir sektörden bahsediyoruz. Dolayısıyla kontrol edebiliyorlar, nabzını tutabiliyorlar fakat bu firmalar birbirleriyle olan ilişkilerini sert rekabet seviyesinde yaşadıkları için bir araya gelinip birleşme sağlayamamışlar. Sektör aslında eskiye dayanıyor, fakat diyalogsuzluk ortamı var ve bunlar bir derneğin oluşmasına engel olmuş. 

TÜYİDER sektörünün aktivite ve toplantıları hep birliktelik üzerine. Bakış açınızı anlatabilir misiniz?

Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünde belirttiği gibi “birlikten kuvvet doğar” anlayışıyla düşünmek zorundayız. Atatürk topluma kadınları kazandırdı, bütün güçlerimizi bir araya getirmekte çok önemli bir hareketti. “Biz” olabilmek kelimesi de çok önemlidir. Örneğin biz Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Türki Cumhuriyetlerde tüm ülkeler Türkiye’ye bakıyor ve beklentileri var. Fakat biz, “biz” olamadığımız için, bütün potansiyelimizi aktarıp birlikte destek veremiyoruz. Bu firmalar Fransa, Almanya ya da İran’dan satın almak zorunda kalıyorlar. Halbuki bu bilgi ve imkan bizde var. Fakat bu bilgileri taşıyacak bir derneğimiz yoktu. Bugün artık yavaş yavaş bir araya gelmeye, toplantılar yapmaya başladık. Ancak biz olamadığımız için oralara erişemiyoruz. Deniz aşırı ülkelerden gelip projeler yapabiliyorlar; fakat biz yakınımızdaki ülkelere destek veremiyoruz. Almanya kalitesine ulaşmış, ekonomik anlamda işi daha iyi ve kaliteli yapabilmek, çözüm üretebilmek konusunda artılarımız var. Bunları birleştirdiğimizde, çok daha üstün kaliteyi, çok daha makul fiyatlarla yapabilme olanağına sahip olacağız.

Herkesin iş yeri açması ne tür sorunlara neden oluyor?

Modern ülkelerde devletin, piyasaları kontrol etmek ve denetlemek gibi çok önemli fonksiyonları vardır. Bu fonksiyonlar yerine getirilemediğinde, bir noktada açık oluşuyor. Cumhuriyetin kuruluşunda da dernekler ve kooperatifler bu açıkları kapatabilmek amacıyla fonksiyon gören kurumlar olmuş. Sektörde potansiyel, imkanlar, pazar var; fakat bunu değerlendirememe sebebi sektörün kendi kabuğunu kıramamasından kaynaklanıyor. Gelişme yönünde Ar-Ge çalışması yapılmaması ve yeni ürünler oluşturamamasından dolayı insan kaynağı ve altyapı anlamında her türlü kaynağımız olmasına rağmen firmalar çok zor koşullarda ayakta durabiliyorlar. Bir yandan üretimlerini yapmaya çalışırken, diğer yandan da yurt dışı açılımları yapmaya çalışılıyor. Fakat ne yazık ki haksız rekabet söz konusu. Özellikle pandemi döneminde bunu daha net görebiliyoruz. Haksız rekabet bütün firmaların enerjisini alıyor ve alıcı bütün firmaların zararına olan bir durum yaratıyor. Zira bugün pek çok ürün yurt dışından tedarik edilmek zorunda kalınıyor. Bir taraftan basit bir ürün için belki avantaj sağlanıyor ama diğer taraftan da çok daha yüksek potansiyeldeki işleri hala yurt dışına yaptırmak mecburiyetinde kalıyoruz. Tofaş, Toyota gibi ülkemizde faaliyet gösteren büyük otomotiv firmalarıyla bir noktada buluşarak bu diyalogları başlatmamız gerekiyor.

Sektörel ağ kurmak hangi aşamada devreye giriyor? Hedefinizdeki nokta nedir?

Biz TÜYİDER Yönetim Kurulu ekibi olarak güzel bir çalışmanın içerisindeyiz. Her birimiz farklı konularla ilgileniyoruz. Yetişemediğimiz, hayata geçiremediğimiz birçok konu var. Bu noktada farklı bakış açılarını ve farklı bilgileri uzmanlarıyla görüşüp geliştirebilirsek, o zaman anlamlı ve faydalı hale gelecektir. Doğru derneklerle iletişimde olmamız gerekiyor. TAYSAD, Yapısal Çelik Derneği, Satın Almacılar Derneği gibi sektörün ihtiyacını bilen, gören ve bu konuda aksiyon almış derneklerle iş birliği yaparak onlardan destek almayı amaçlıyoruz.

Mesleki eğitim konusundaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Mesleki eğitim, sektörümüzün temel konularından biridir. Dernek olarak bu konuda birtakım hazırlıklarımız ve çabalarımız bulunuyor. “Yüzey Akademisi” diye bir oluşumumuz var. Yeditepe Üniversitesi ya da Sakarya Üniversitesi’nden hocalarımızla ve yönetim kurulunda da iki arkadaşımızın olduğu bir TÜYİDER Bilim Kurulumuz var. Sakarya Üniversitesi ve SÜMER’le bir iş birliği protokolü imzaladık. İstanbul Teknik Üniversitesi ekibiyle toplantılar gerçekleştirdik. Akademisyen, öğrenci ve görevlilerden destek alarak, dernek olarak tüm bunların envanterini oluşturmak amacıyla bir çalışma gerçekleştireceğiz. Sektörün ihtiyacı olan sertifikalı çalışan yetiştirmek gibi bir projemiz var. Bülten ve dergi konusunda çalışmalarımız bulunuyor. Dergimizin ilk sayısını bu yılın sonbahar ayında yayınlamayı planlıyoruz. Dernek faaliyetleriyle ilgili bilgilendirmeler yapacağız. Toplumun, sektör üyelerinin iletişimini artırmak anlamında önemli bir etkisi olacaktır. Fuar firmalarının tecrübesinden faydalanarak ve bizde sektör üyelerimizi yönlendirerek, fuarı aktif ve canlı hale getirmeyi planlıyoruz.

Sektöre, sizinle iş yapan ve yapmayan firmalara ne mesaj vermek istersiniz?

Pandemiyle beraber yüzeyin çok daha önemli olduğu anlaşıldı ve bu doğrultuda bir farkındalık oluştu. Yüzeyle ilgili iş birliği yapmadan bir şey üretmek kolay değil. Bu anlamda pek çok sektöre olumlu anlamda katkılar sağlama imkanımız var. Bu; sektörümüz, dünyamız ve tüm insanlık için çok daha değerli ürünler çıkarmamıza ve birlikte başarmamıza vesile olacaktır.