İSTANBUL (AA) - Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği (TÜRKBESD) Yönetim Kurulu Başkanı Ergün Güler, "Sektör, buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın olmak üzere 4 beyaz eşyada 2017’nin ilk 3 çeyreğinde iç satışların itici gücüyle yüzde 10 büyüdü ancak 2018’in aynı döneminde ihracattaki yüzde 5 büyümeye karşın iç satışlardaki yüzde 16 daralma sebebiyle toplamda yüzde 2 oranında küçüldü." ifadelerini kullandı.

Güler, yaptığı yazılı açıklamada, sektördeki son gelişmeler ve 9 aylık performansa ilişkin değerlendirmede bulundu.

Güler, sektörün; buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, fırın olmak üzere 4 beyaz eşyada 2017’nin ilk 3 çeyreğinde iç satışların itici gücüyle yüzde 10 büyüdüğünü ancak 2018’in aynı döneminde ihracattaki yüzde 5 büyümeye karşın iç satışlardaki yüzde 16 daralma sebebiyle toplamda yüzde 2 oranında küçüldüğünü bildirdi.

Büyüklük olarak 32 milyar TL’lik bir sektör olan beyaz eşya sektörünün cirosunun yüzde 75'inin ihracat kaynaklı olduğunu ve dünyada 100’ü aşkın ülkeye, çoğunluğu AB pazarı olmak üzere, ihracat yapıldığını aktaran Güler, doğrudan istihdamın 60 bin kişi olduğunu ancak sektör olarak geniş bir ekosisteme sahip olduklarını kaydetti.

Güler, 500 tane KOBİ büyüklüğünde yan sanayi ve 15 bin perakende satış noktaları olduğunu, 3 bin 500 satış sonrası hizmeti yerine getiren servis ağı bulunduğunu, dolayısıyla istihdamda 600 bin kişi civarında çok büyük bir rakamdan söz ettiklerini belirtti.

Çin’den sonra üretim kapasitesi olarak dünyada en büyük ikinci beyaz eşya sektörü olduklarını vurgulayan Güler, şunları kaydetti:

"Böylelikle AB'deki pek çok büyük ülkeyi geride bırakmış oluyoruz. Sektörümüzün büyüklüğü sadece üretim kapasitesinden meydana gelmiyor, Ar-Ge, patent, uluslararası marka yönetimi, tedarik zinciri yönetimi anlamında da Türkiye ortalamasının üzerindeyiz. Ancak Türkiye’nin bu avantajlı durumunun devam etmesi garanti bir durum değildir. Gerek gelişen teknolojinin bir parçası olmak için yapılan Sanayi 4.0 yatırımları gerekse dünyadaki ticari konjonktür kaynaklı girdi maliyetlerinde sürekli artış baskısı, uluslararası rekabet gücümüzün azalması endişesi oluşturmaktadır."

- "Bizim ekosistemimiz aynı zamanda bizim müşterimizdir"

Ergün Güler, geçen yıl ilk 3 çeyrekte 660 bin adet aylık ortalama iç satış gerçekleştiğini ancak bu rakamın 2018'in aynı döneminde ortalama 555 bin seviyelerinde olduğunu belirterek, "Teknolojik gelişmeler sektörün omurgasını oluşturmaya başladı. Rekabet gücü, maliyet avantajından ziyade teknolojik başarıya dayanıyor. Bu durum, mevcut istihdam yapısının ciddi şekilde gözden geçirilmesini de gerekli kılıyor. Zira bizim ekosistemimiz aynı zamanda bizim müşterimizdir. Müşterilerimizin alım gücünü yitirmesini asla istemediğimiz gibi sosyal anlamda hiç kimsenin olumsuzluk yaşamasını da dilemeyiz." değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’de satılan beyaz eşyanın yüzde 95’inin Türkiye’de üretildiğini bildiren Güler, Türk sanayisine yapılan katkının dış ticaret rakamları ile gözler önüne serildiğini belirtti.

Güler, şunları kaydetti:

"Beyaz eşya sektörü, net ihracat fazlası veren bir sektördür. Ülkemizin cari açığına yapılan katkı ortadadır. 2018'in ilk 9 ayında olumlu seyreden tek rakam ihracattır. Ancak burada da ihracat artış hızının azaldığını gözlemliyoruz. Üretim rakamı ise negatif seyretmektedir. 2018 itibarıyla dayanıklı tüketim malları sanayi üretim endeksi, genel sanayi üretim endeksinin yaklaşık 10 puan altında seyretmektedir. Bu durum orta vadede istihdam açısından endişe vericidir. Beyaz eşyanın enflasyon üzerinde yüzde 1,5-2 puan gibi bir etkisi olduğu, tüketici enflasyonu endeksinin yüzde 24 ancak üretici enflasyon endeksinin yüzde 46 seviyelerinde olduğu, bunun kısa bir süre sonra tüketici enflasyonunu daha da artırıcı etki yapacağı, beyaz eşya kaynaklı enflasyon artışının sektör tarafından hiç arzu edilmediği belirtilmiştir.

Bu durumda iç pazar verilerinde düzelme değil, daha da bozulma beklenebilir. Bir de, ithal enflasyonu meselesi mevcuttur. Beyaz eşya sektörü başta çelik sac olmak üzere çeşitli ham maddeleri ithal etmektedir. Dolayısıyla büyük oranda döviz kuru ve kredi maliyetlerindeki artış sebebiyle oluşan ithal enflasyonu önümüzdeki günlerde fiyatlar üzerinde baskı oluşturmaya devam edebilir. Bunların sonucunda talep daralması yaşanması olasıdır. Ancak bu iki yönlü bir bıçaktır. Talep ister istemez üretim birim maliyetlerini etkilemektedir. Üretim birim maliyetleri ise sektörün en önemli gücü olan ihracat rekabeti açısından bizi çok yakından ilgilendirmektedir. Tüm bu bulgular bizi, beyaz eşya sektörünün ihracat gücüne rağmen gelişimi garanti altında olan bir sektör olarak görülmemesi gerektiği sonucuna getirmektedir.”

"Türkiye, ticaret savaşlarında korumacılık dalgasına kapılmamalı"

TÜRKBESD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fatih Özkadı da dünyada korumacı politikaların, bu politikaları uygulayan ülkeler için iyi sonuçlar doğurmayacağını belirterek, “Türkiye, ticaret savaşlarında korumacılık dalgasına kapılmamalıdır. Makroekonominin faydası aslında her bir vatandaşın faydası demektir. Türk sanayisi bir süredir çeşitli vergi ve sınırlandırmaların kıskacındadır. Girdi maliyetleri sürekli olarak artmaktadır. Döviz kuru zaten bir maliyet artışı ve bir anlamda ticaret bariyeri oluştururken, ilave vergiler ile ham madde ve ara malı temini iyice pahalı hale gelmektedir. Birim maliyetlerindeki artış, ihracat rekabetinde sektörü zor durumda bırakacaktır. Cari fazla veren bir sektör, ülke ekonomisine sağladığı bu avantajı yavaş yavaş kaybedecektir.” ifadelerini kullandı.

Özkadı, yassı çelik kullanımının, beyaz eşya üretim maliyetinin yüzde 17’si kadar olduğunu aktararak, şunları kaydetti:

"Sektörün karlılık oranları geleneksel olarak düşük seyretmektedir. 2018 itibariyle ve 2019’da da devam etmesi beklenen iç talep daralması, sektörün maliyet tarafına odaklanmasını zorunlu kılmaktadır. ABD’nin çelik ürünlerinde uyguladığı keyfi gümrük vergileri sebebiyle tüm dünyada tetiklenen demir-çelik ürünlerinde korumacılık yaklaşımına TÜRKBESD olarak daima karşı çıktık. ABD’nin ardından AB'nin reaksiyonel olarak aldığı geçici korunma önlemi kararı, Türkiye için de dengeleri bozmuştur. Esasen ekonomik gerçeklere bakıldığında, ne AB’nin ne de Türkiye’nin çelikte ilave korunma tedbirine ihtiyacı vardır. Türkiye’deki çelik üreticilerinin ekonomik verisi son derece sağlamdır ve bir korunmaya ihtiyaçları yoktur. Zira zaten sıcak/soğuk sac ve paslanmaz çelikte yüzde 9-15 gümrük vergisi uygulanmaktadır. Bu oran, Türkiye’nin tarım dışı ürünlerdeki gümrük vergisi ortalamasının yaklaşık 2 katıdır."

Beyaz eşya iç talebinin yüzde 16 ve üretimin yüzde 2 azaldığını belirten Özkadı, "Bunun yurt içinde sosyal açılımları da olacak bir istihdam sorunu yaratacağı açıktır. Gelir cephesindeki tüm olumsuzlukların hem üreticiler hem tüketiciler açısından giderilmesi için ÖTV’nin kalıcı olarak kaldırılması gerekmektedir. Beyaz eşya ürünleri özel tüketim konusu değildir. Türkiye’nin gösterdiği ekonomik ve sosyal gelişim bu eşyaların bir anlamda lüks sayılmasına imkan vermemektedir. ÖTV’nin kademeli olarak başta enerji verimliliği en yüksek ürünler için sıfırlanması ve kademeli olarak azaltılarak kaldırılması, sektöre kısa vadede can suyu olacak, orta vadede ise sektörün istikrarlı büyümesine katkı sağlayacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.