Röportaj: Bikem Ögünç Demir
HKTM doğayı, çevreyi, teknolojiyi ve insanı odak noktasına yerleştiren bir şirket olarak, 1998 yılında bugün de şirketin Yönetim Kurulu Başkanı olan Tunç Atıl tarafından kuruldu. Merkezine endüstriyel hareketi alan şirket, ürettiği robot teknolojileriyle ve “iyi mühendislik” mottosuyla çeyrek asırdır süren yolculuğuna bugün hız kesmeden devam ediyor. Her sektörde ve sanayinin her kolunda önceliklerin başında yer alan enerji ve işçilik maliyetlerini azaltma düşüncesi robotlaşmayı yaygınlaştırırken HKTM de plastik enjeksiyon makinaları için kartezyen mal alma robotlarıyla bu anlamda bir katma değer sağlıyor. HKTM Yönetim Kurulu Başkanı Tunç Atıl ile robotlaşmanın giderek yaygınlaşması çerçevesinde gerçekleştirdikleri çalışmaları konuştuk.

HKTM’nin yolculuğu 1998 yılında başlıyor. Hareketin doğasından ilham aldığınızı ifade ediyorsunuz. Açar mısınız bunu biraz?

İş hayatına nereden başladığınız oldukça önemlidir. Ben çok keyifle çalıştığım bir yerde başladım. 25 yıl önce şirketimizi kurarken de deneyimlerimizden faydalandık tabi. İşe ilk başladığım sektör; hareket kontrol teknolojilerinin ağır endüstri alanı olan hidrolik sistemlerdir. Bunun şöyle bir avantajı oldu; hareket kontrol teknolojileri -mekanik otomasyon robotik alanıyla da birlikte düşünürseniz- 16 ayrı sektöre hitap ediyor. Bu da girip çıkmadığımız fabrika, işletme, konu ve sektör neredeyse yok anlamına geliyor. Dolayısıyla gerçekten çok renkli ve çok keyifli bir konu... Hareket bizim de hayatımızın bir parçası... “Hareketin doğasından ilham almak” sözü buradan doğuyor. 25 yıllık sürecin ilk birkaç yılı içerisinde birçok firmanın ya ağır endüstri alanında bu hizmeti verip hidrolik sistemler ürettiğini ya da mekanik otomasyon, robotik alanında sistemler ürettiğini fark ettik. Bunun üzerine her iki alanda da çalışma kararı alarak işimizin çok daha zenginleşmesini sağladık. Bakış açımızın, değerlendirme ve analizlerimizin zaman içinde gerçekten farklılaştığını gördük. Sektörel anlamda da çok daha yaygın çalışmaya başladık. “Niye başka firmalar bunu yapmıyor?” diye sorabilirsiniz. Kesişim kümeleri görece küçük, yani % 5- %10 mertebesinde... Ancak bu iki sektörün kesiştiği noktada gerçekten büyük bir sinerji üretilebiliyor. Biz bunun faydasını görmeye devam ediyoruz. 25 yıl içinde 3 kişiyle başlayan yolculuğumuzda büyüye büyüye ve işimizi geliştirerek bu noktaya geldik. 2015 yılında Gebze’de Plastikçiler Organize Sanayi bölgesindeki yeşil fabrikamıza geçtik. Yaklaşık 8 yıldır da enerji verimli ve doğa dostu bir fabrikada çalışmalarımız sürdürüyoruz. 62’si mühendis olan, toplam  153 çalışanımız var. Bir mühendislik firması ve Ar-Ge merkezi olarak hizmet veriyoruz.

SÜRDÜRÜLEBİLİR EVLERDE YENİ DÖNEM ROBOTİK MİKRO EVREN SÜRDÜRÜLEBİLİR EVLERDE YENİ DÖNEM ROBOTİK MİKRO EVREN

Teknolojinin geldiği noktada, Endüstri 4.0, IIoT, yapay zeka gibi konular sizce ve doğru yerinde uygulanıyor mu Türkiye sanayisinde?

Her konuda olduğu gibi burada da aşama aşama ilerleme kaydediliyor. 2014’ün sonundan itibaren Türkiye'de ilk olarak Endüstri 4.0 kavramıyla bir farkındalık yaratılmaya çalışıldı. Almanya'da bir fuar sırasında ilk kez tanıtımı yapılan ve aslında Almanya’nın tescilli markası olarak ortaya çıkan bir terim... Önce herkes birbirine “Endüstri 4.0 nedir?” diye sormaya başladı. Sonra yavaş yavaş hepimiz endüstrinin evrelerini de öğrenerek Endüstri 4.0’ın ne anlama geldiğini kavramaya başladık. Fakat farkındalık ve konuşma evresi biraz uzun sürdü bana göre. Eyleme geçme konusunda oldukça geciktik. Konuyu kavramadan eyleme geçmek de kolay değil tabi. Ama her işte olduğu gibi bunda da lokomotifler gerekiyordu ve bu lokomotifler otomotiv ve beyaz eşya sektörleri olarak ortaya çıktı. Çünkü onlarda verimliliğin değeri çok daha fazla, bir dakika duruş bile çok büyük kayıplara neden olabiliyor. Dolayısıyla uygulamalar otomotiv ve beyaz eşyanın önderliğinde başladı. Böyle olunca da yan sektörleri, kendilerine ürün ve hizmet sağlayan tedarikçileri de beraberinde sürüklediler ve aşama aşama uygulamalar sahaya yayıldı.  Nerede geciktik? Tabii ki KOBİ’lerde… Görece küçük işletmelerde bunu uygulamak çok kolay değil. Çünkü yatırım maliyetleri yüksek. Uygulama için önce iş sahibinin ikna olması gerekiyor ama sadece patronun ikna olması da bu işe yetmiyor. Ekibin buna inanması ve arkasında durması, desteklemesi çok önemli. Hep birlikte aynı doğrultuda yürümek gerekiyor.

Plastik enjeksiyon kartezyen mal alma robotlarınız hakkında bilgi almak istiyorum. Kartezyen mal alma robotlarını üretme fikri nasıl doğdu?

Biz halihazırda tüm sistemlerde, değişik adetlerde ve oranlarda kartezyen robot uygulamaları yapıyorduk. Kartezyen robot uygulamasından kastımız uzaydaki hareket… Bunu bir katalog ürünü haline, bir makine/sistem haline getirerek üretmeyi seçtik. Bunun için de plastik enjeksiyon sektörüne odaklandık. Kartezyen mal alma robotları imalatı bu şekilde doğdu.

Günümüzde üreticilerin önceliklerinin başında birim üretim maliyetlerini düşürmek geliyor. Plastik parça üretimlerinde ise en büyük maliyet payı malzeme alımına, bir diğer büyük maliyet payı ise işçilikte karşımıza çıkıyor. Plastik enjeksiyon robotların bu noktada nasıl bir rol üstlendiğini söyleyebilirsiniz?

Tüm dünyada artık maliyette işçilik payı giderek düşüyor. Biliyorsunuz bunu sağlamanın yolu da otomasyondan geçiyor. Onun için Türkiye bundan ayrı düşünülemez. Hatta buna en iyi örnek olarak Çin'i gösterebilirim. Bir örnek verecek olursam, çocukluğumda “Japon malı tapon malı” diye geçerdi ama günümüzde en kaliteli ürünlerden biri haline geldi. Benzer bir süreci de Çin yaşıyor şimdilerde; dünyada birçok ülkenin üretim üssü olarak başlayıp her şeyin taklidini yapmasıyla dalga geçtiğimiz ülke, bütün o süreçleri çok akıllıca değerlendirerek başarıyla atlattı ve robotlaşmada dünyanın 1 numarası konumuna geldi. Buradan yola çıkarak, başladığı dönemlerde ucuz işçiliğe güvenmek yerine yüksek teknolojiye yönelmesi Çin’i dünyanın en büyüğü olma yolunda hızla ilerletiyor. Plastik enjeksiyon sektörü de tabi ki maliyetli bir sektör ve işçilik payını düşürmeye çalışıyor. İşçilik payını düşürmekten öte, aslında “ölü zaman” dediğimiz, yani çevrim süresi içinde makinenin çalışmadığı, o süre içinde makineden mal alma operasyonunun gerçekleştiği dönemi minimize etmeye çalışıyor. Buna ihtiyacımız var. Her sektörde de her firmada da bu hesap ağırlık kazanıyor ve robotlaşma hızla yayılıyor.

KRS serisi robotlarınızın Ar-Ge sürecini anlatır mısınız? Nasıl geliştirildi ve tasarlandı? Odağa hangi ihtiyaç alındı?

Biz Ar-Ge’yi ikiye ayırıyoruz aslında; çalışmalarımızın bir kısmı proje bazlı olurken bir de çekirdek Ar-Ge diye tabir ettiğimiz, yani ürüne dönüşmesi için odaklandığımız çalışmalarımız var ki bizim için en değerli olanlar bunlardır. Ar-Ge  denildiğinde kimi zaman dünyada hiç olmayan bir ürünün geliştirilmesi anlaşılıyor, bu tabi kolay bir yol değil. Türkiye’de ağırlıklı ithal edilen plastik enjeksiyon kartezyen mal alma robotlarını seçmemizin nedeninden biraz önce bahsetmiştim. Zaten bir deneyimimiz var ve onu standart bir ürüne çevirmek istedik. Burada Ar-Ge çalışması olarak biz önce, bu denli detaylıca odaklandığımız plastik enjeksiyon sektöründe yoğun müşteri görüşmeleri gerçekleştirdik ve  müşterilerin mevcutta kullandıkları, ağırlıklı ithal olan kartezyen mal alma robotlarında yaşadıkları problemleri. servis gereksinimlerini, bu robotların ömürleri ve arıza noktalarını tespit ettik. Odak noktamız, her konuda olduğu gibi müşteri memnuniyeti olduğundan sorunsuz bir makine üretmek için yola çıktık. Hedefimiz sıfır servisti. Elbette dünyanın kaliteli ürünleri arasında rekabet edebilmek hiç kolay değil ama o kategoride yola çıktığınız zaman, eğer doğru süreci de geçirirseniz, yolunuza kendini çok daha çabuk geri ödeyen bir yatırımla devam edersiniz. Böylelikle KRS serisi robotlar doğdu ve giderek gelişiyor.

KRS serisi robotların özellikleri ve sağladığı avantajlar nelerdir?

Teknolojide -kaçınılmaz olarak- kullandığınız her ürün çok değerli. Biz burada öncelik olarak uluslararası bilinirlik ve servis kolaylığıyla ve 25 yıldır ana bayiliğini yürüttüğümüz Bosch Rexroth marka motorlar, sürücüler ve daha da önemlisi son geliştirdiği yeni nesil Control X (ctrlX) teknolojisiyle yola çıktık. Bunu yaparken de ctrlX teknolojisinin dünyada makine alanındaki ilk uygulayıcısı olduk. Önceki seri  robotlarımızda farklı yazılımlar kullanıyorduk. Artık KRS serisi kartezyen robotlarda bu sistemin artı değerlerini işimize yansıtmaya başladık. Çünkü ilerideki hedeflerimiz arasında bu makineleri yurtdışı pazarlarında daha geniş biçimde yaygınlaştırmak var.  Özelliklerine gelecek olursak; örneğin tablet, PC ve kablosuz kontrol ile uzaktan erişerek müdahale etmek mümkün. Tüm plastik enjeksiyon makineleri ile entegre olabiliyor. EtherCAT protokolüyle yüksek hızlı erişim sağlayabiliyoruz. Robot eli için “input-output” desteğimiz var. Oldukça kompakt bir yapıyı sağlıyor. Akıllı titreşim kontrolüyle Y ekseninde uzun hareketlerde titremelerin önüne geçiyor. Parazit önleme imkanı sağlıyor ve biz optimum tahrik ve yataklama sistemiyle bu makineyi hizmete sunuyoruz. Burada motor ve tahrik elemanları arasındaki boşluksuz bağlantı, kullanılan dişli özellikleri gibi hassas noktalar söz konusu. Enerji kesintilerinde veya herhangi bir durma halinde ise mutlak enkoderin en büyük avantajı sizi kaldığınız pozisyondan başlatması ve yeniden bir sıfırlama ve zaman kaybına uğratmamasıdır. Her detayda en iyisini yapmaya özen gösteriyoruz.

Robot teknolojilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Bu teknolojilerin giderek insanların yerini aldığı noktalarda neler değişebilir sizce? Örneğin, bundan 5 yıl, 10 yıl sonra gelinen noktayı hayal edebiliyor musunuz bir sanayici olarak?

Şimdi bu soru öyle birini birine sordunuz ki “cep telefonu diye bir şey çıkmış” dendiğinde “hadi canım” demiştim zamanında, o bana büyük bir ders oldu. Artık hiçbir gelişmeyi böyle karşılaşmıyorum doğal olarak. Çok hızlı bir gelişmenin içindeyiz. Buna ayak uydurabilmek için de sürekli öğrenmek ve çalışmak zorundayız. İşimizin bir keyifli tarafı da bu; evet yorucu ama her gün yeni bir şey öğrenmek hepimiz için çok büyük bir ihtiyaç. Burada hep “insanın yerini alan sistem” deyince “insan ne olacak?” diye bir soru geliyor. Biraz önce de değinmeye çalıştım; insan mutlaka bir şekilde olmak zorunda. Eğer o işi yapamıyorsa başka işi yaparak odak noktasında kalmaya devam edecek. Çünkü zaten tüm bu sistemleri geliştiren de yine bizleriz. Dolayısıyla sadece iş yapış tarzımız değişecek. Hepimiz daha da verimli çalışmak ve daha da fazla öğrenmek zorunda kalacağız. Bu, işin yorucu ama keyifli tarafı. Basit ve tekdüze işler artık giderek insanlardan çıkıp robotlara aktarılacak. Çünkü robotlar kolayca insanın yerini alabiliyor. İnsanlar daha katma değerli, daha düşünme odaklı işlere doğru yönelecekler. Eğer doğru eğitimlerle ilerlenirse sorunların minimize edildiği bir geçiş söz konusu olabilir.