ENERJİ SEKTÖRÜNDE TEKNOLOJİK YATIRIMLAR ENERJİ SEKTÖRÜNDE TEKNOLOJİK YATIRIMLAR

Türkiye’nin hazırlık ve geçiş sürecini kapsayan son iki yılda emisyon ticaret sistemini kurması gerekiyor. Sisteme entegre olunamazsa ihracatta önemli sıkıntılar yaşanacak.  Sınırda Karbon Mekanizması ile AB içinde uygulanan Emisyon Ticaret Sistemine eşdeğer bir karbon fiyatlandırmasının SKDM kapsamına giren ürünlerin ithalatı aşamasında da uygulanması, Türkiye’yi ihracatta önemli bir eşiği geçmeye hazırlıyor.

 EMİSYON TİCARET SİSTEMİNE UYUM SAĞLANMALI 

Yeşil binalar ve sürdürülebilirlik alanında danışmanlık veren Altensis’in Yönetici Ortağı Dr. Emre Ilıcalı, ülkemizin 2023 yılında başlayan hazırlık ve geçiş sürecini tamamlaması için sadece 2 yıl kaldığını, bu sürede emisyon ticaret sistemi kurması ve uyum sağlaması gerektiğini belirtti. Türkiye'nin SKDM sürecini sorunsuz atlatmak için herhangi bir mali yükümlülüğün söz konusu olmadığı bu dönemde gerekli olan önlemleri almasının elzem olduğuna dikkat çeken Ilıcalı, “Yapılan araştırmalar, karbon maliyetlerinin 2022 yılı düzeyinde kalması durumunda SKDM’nin Türkiye'nin AB-27'ye ihracatına olası etkisinin, yıllık yaklaşık 3.3 milyar euro olarak hesaplandığını gösteriyor. Bu durum, özellikle çimento, elektrik, diğer mineral ürünleri, tarım ve demir-çelik sektörlerinde ihracat gelirinde düşüş yaşanabileceğini bize gösteriyor” değerlendirmesini yaptı.

Ilıcalı, bu düzenlemenin başta demir-çelik, çimento, alüminyum, gübre ve elektrik olmak üzere karbon kaçağı riskinin en yüksek olduğu, enerji yoğun sektörlerde faaliyet gösteren sektörlerdeki işletmeleri etkileyeceğini kaydetti. SKDM’nin AB'ye ihracat yapan ülkelerin ürünlerinin pazardaki rekabetçiliğini etkileyebilecek maliyet artışları yaşayacağını ifade eden Ilıcalı, “İhracatçılar, AB'nin karbon düzenlemesine uyum sağlamak için karbon yoğun üretim süreçlerini iyileştirmek, karbon emisyonlarını azaltma yatırımları yapmak veya SKDM kapsamında vergi ödemek gibi ek maliyetlerle karşılaşabilirler” dedi. 

İLK KRİTİK ADIM, KARBON AYAK İZİNİ ÖLÇMEK 

Enerji yoğun sektörlerdeki şirketlerin karbon ayak izlerini ölçmeye başlamasının çok önemli bir adım olacağını vurgulayan Ilıcalı, bunun için piyasada farklı kapsam ve ölçeklere göre hizmet veren birçok yazılım çözümü bulunduğunu belirtti. Ilıcalı, atılması gereken diğer adımları şöyle aktardı: “İkinci adımda şirketler, ölçüm sonuçlarını analiz ettikten sonra üretim süreçlerini daha verimli hale getirmeli ve yenilenebilir enerji kaynakları ile daha az karbon emisyonu üreten teknolojilere yatırım yaparak karbon ayak izlerini azaltmalı. Tedarik zincirindeki karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik stratejilerin geliştirilebilmesi için tedarikçi ve son kullanıcı tarafında da gerekli takip mekanizmasının kurularak bilgi akışının sağlanması önceliklendirilmeli.”

Türkiye'nin süreci sorunsuz atlatması için kamu düzeyinde atılması gereken adımlara da değinen Ilıcalı, yeşil teknolojilere geçiş ve karbon salımını azaltma çabalarının hükümet tarafından verilecek mali teşvikler ve desteklerle özendirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Bunun özellikle yüksek başlangıç maliyetleri nedeniyle yeşil dönüşüme geçişte tereddüt eden şirketler için önemli bir motivasyon kaynağı olabileceğine işaret eden Ilıcalı, Türkiye'nin kendi karbon vergilendirme ve ticaret sistemlerini geliştirmesinin de SKDM'ye uyum sürecini kolaylaştırarak uluslararası normlara uyumu teşvik edebileceğini kaydetti. 

Türkiye’nin SKDM gibi küresel çapta önemli düzenlemelere uyum sağlama konusunda diğer ülkelerle ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği yapmasının gerekli olduğunu belirten Ilıcalı, şöyle devam etti: “Bu tür iş birlikleri, en iyi uygulamaların paylaşılması ve teknik destek alınması açısından değerli olabilir. Bununla birlikte düşük karbonlu teknolojilerin geliştirilmesi ve uygulanması kadar; şirketlerin ve tüketicilerin karbon düzenlemesi konusunda bilgilendirilmesi de oldukça önemli. Bu konudaki farkındalıklarının artırılması gerekiyor. Bu sayede, sürdürülebilir tüketim ve üretim pratikleri konusunda daha bilinçli kararlar alınabilir.”

Sürdürülebilir kalkınmaya giden yolda önemli bir eşikteyiz’

Ilıcalı, “Bu süreçte, çevresel sürdürülebilirliği ekonomik büyüme ile entegre etmenin ülkemizin uzun vadeli refahı için hayati öneme sahip olduğunu düşünüyorum. AB ile ticarette önemli bir yere sahip olan Türkiye’nin, SKDM gibi düzenlemelere proaktif bir yaklaşım sergileyerek hem ekonomik çıkarlarını koruması hem de sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması önem arz ediyor. Bu sürecin, Türk sanayisinin dönüşümünü hızlandırması ve uluslararası ticarette rekabetçiliğini korumasına yardımcı olacağına inanıyorum” değerlendirmesini yaptı.