İSTANBUL (AA) - Küresel güneş enerjisi kapasitesi 2030 yılına kadar senede ortalama yüzde 12 artışla en fazla büyüme gösteren enerji kaynağı olacak.

Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) 4 farklı senaryo üzerinden enerji piyasalarının gelecek 10 senesine yoğunlaşan "Dünya Enerji Görünümü 2020" raporuna göre, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınını sebebiyle dünya enerji talebi bu sene yüzde 5 azalacak.

Bu bağlamda, petrol talebi yüzde 8 azalışla günlük 100 milyon varilin altında kalacak. Kömür talebi, bu sene yüzde 7, doğal gaz talebi yüzde 3 ve küresel elektrik talebi yüzde 2 gerileyecek.

Dünyada enerji yatırımları yüzde 18 azalırken, yavaşlayan ekonomik aktiviteyle küresel karbon emisyonları yüzde 7 azalacak.

Kovid-19'un gelecek sene kontrol altına alınması halinde, küresel enerji talebinin 2023'ün başında Kovid-19 öncesi seviyesine geri dönmesi beklenirken, salgının devam etmesi halinde enerji talebindeki toparlanma 2025'i bulacak.

Salgın öncesinde 2019-2030 dönemi için yüzde 12 artacağı tahmin edilen enerji talebinde yüzde 9 büyüme yaşanacak..

Talep büyümesindeki yavaşlama petrol ve doğal gaz fiyatlarının salgın öncesi döneme göre aalmasına sebep olurken, yatırımlardaki düşme enerji piyasalarındaki volatilite riskini artıracak.

BÜYÜMENİN TEMEL KAYNAĞI GÜNEŞ ENERJİSİ OLACAK

Diğer enerji kaynaklarından üretim düşmesine karşın, yenilenebilir enerjiden elektrik üretimi bu sene tek artış gösteren alan olacak.

Destekleyici politikalar ve teknolojideki ilerlemelerle giderek ucuzlayan yenilenebilir kaynaklar, enerji piyasalarında daha fazla rol oynayacak.

Küresel elektrik talebi 2030 yılına değin yüzde 20 artarken, bu talep artışının yüzde 80'ini yenilenebilir enerji kaynakları tek başına karşılayabilecek.

Çok sayıda ülkede, yeni kömür ve doğal gaz santrali yatırımlarından daha ucuz olan ve şimdiye kadarki en düşük maliyetli elektrik kaynağı haline gelen güneş enerjisi ise bu alandaki büyümenin merkezinde bulunaxak.

Güneş enerjisi kapasitesi 2030 senesine kadar yılda yaklaşık 280 gigavat artış gösterecek ve ortalama yüzde 12 büyüyecek.

ELEKTİRİĞİN YARISI YENİLENEBİLİR ENERJİDEN

Bubağlamda, yenilenebilir enerji kaynakları gelecek 10 senede dünyadaki toplam elektrik talebinin yüzde 50'sini karşılayacak. Hidroelektrik, enerji talebinin karşılanmasında en büyük payı alırken, güneş en fazla büyüyen kaynak olacak. Rüzgar ve deniz üstü (offshore) rüzgar santralleri ise bu kaynağı izleyecek

Diğer taraftan, yenilenebilir kaynaklarından üretilen enerjinin sağlıklı şekilde şebekeye bağlanması için elektrik şebekelerinde önemli yatırımlar gerekecek.

Küresel emisyonlar, 2008-2009 ekonomik krizi sonrasında olduğundan daha yavaş artışa geçecek, ancak ülkelerin salgın sonrası ekonomik büyüme planlarını temiz enerji alanında yapması emisyonların geleceği açısından önemli rol oynayacak.

Kömürün küresel enerji portföyündeki payı, Sanayi Devrimi'nden sonra ilk kez 2040 senesinde yüzde 20'nin altına inecek. Doğal gaz talebi ise Asya bölgesi başta olmak üzere dünyada büyüme gösterecek.

Petrol, salgının neden olduğu ekonomik belirsizliklere karşı kırılganlığını sürdürecek ve 2019 senesindeki pik seviyesine geri dönemeyecek. Küresel petrol talebi 2030 senesinde 2019 yılına nazaranyüzde 12 düşüş yaşayacak.

PETROLDEKİ BÜYÜME SONA ERECEK

IEA Başkanı olan Fatih Birol, rapora ilişkin yaptığı değerlendirmede, güneş enerjisinin dünya elektrik piyasalarının "yeni kralı" olacağına dikkat çekti.

Bugünün politikalarına göre güneş enerjisi kurulumlarında 2022 sonrasında her sene yeni rekorlar kırılabileceğini dile getiren Birol, "Ülkeler, temiz enerji yatırımlarını biraz daha hızlandırırlarsa, güneş ve rüzgarda çok daha büyük kapasite büyümesine şahit olabiliriz ki bu durum iklim değişikliğiyle mücadele için oldukça cesaret verici." şeklinde konuştu.

Bu sene, salgın kapsamında uygulanan tedbirler sonrasında küresel emisyonların düştüğünü hatırlatan Birol, şöyle devam etti:

"Buna rağmen, dünya hala emisyonları kalıcı şekilde azaltmaktan oldukça uzak. Ekonomide yavaşlama emisyonları geçici olarak düşürdü ama düşük ekonomik büyüme, 'düşük emisyon stratejisi' değil. Düşük ekonomik büyüme ancak dünyadaki en kırılgan nüfusları daha da yoksullaştıracak bir strateji. Enerjiyi üretme ve tüketme şeklimizdeki yapısal değişiklikler ancak emisyonları bir düşüş trendine sokabilir."