Dönüşümün halihazırda kullanılan sistemlere göre çok daha verimli olmasının hedeflendiğini ve esas amacın verimlilik olduğunu söyleyen Dr. Halıcı, “Yapılar arızalandığında düzeltirseniz belki üretim devam edecektir ama bir bölgenin değişimi üretimin verimliliğini artırmaya yeterli olmaz. Kapasite artışı ise, hepsinin bir modernizasyonu şeklinde olmalıdır. Zaten bir anlamda dijital dönüşüm de kapasitenin artması anlamına geliyor.” diyor.

Dr. Halıcı, dönüşüme nereden ve nasıl başlanması gerektiğini, 2020’nin büyük bir bölümünü etkileyen, içinde bulunduğumuz pandemi sürecinin dijital dönüşümü ve teknolojileri nasıl tetiklediğini ve firma olarak süreçte izledikleri yolu anlattı.

Hüseyin Bey, günümüzde endüstrinin ana gündem maddesi olan dijital dönüşümün kritik noktaları nelerdir?

Günümüzde artık dijital dönüşüm, Endüstri 4.0, akıllı ya da gelişmiş üretim olarak adlandırabileceğimiz konseptler olmazsa olmazımız. Hatta dijital dönüşüm bir seçenek değil zorunluluk diyorum. Dolayısıyla “Bu önemli olguyu nasıl doğru bir şekilde sistemlerimize uygulayabiliriz?” diye sorarsak öncelikle şunu bilmemiz gerekiyor. Dünyadaki herhangi büyük bir teknoloji firmasının tek başına sunabileceği bir sistem değil. Ürün değil, sistem olduğunun altını çizelim. Hap şeklinde bir çözüm yok. Her bir kurum, kuruluş, endüstrinin tesisi veya başka bir yapının dijital dönüşüme geçmeden önce iyice incelemesi, değerlendirmesi ve çözüme ulaştıracak bir yol haritasını belirlemesi lazım. Bu şekilde bir çözüm veya yapı olduğunu düşünerek hareket etmesi esastır. Örneğin; bir robot aldık, otomatik bir yapı oluşturduk veya ERP sistemine bağlandık. Bunlar tek başına yeterli değil. İnsanı ele aldığımızda, insanın dijital olarak oluşturulacağı zaman sadece kollarını, gözünü ya da kulaklarını değil bir bütün olarak almak gerekir. Tamamını dönüştürdüğümüz takdirde, dijital dönüşümü tamamlamış oluruz. Siber güvenlikten yapay zekaya, üç boyutlu yazıcılardan sanal gerçekliğe kadar Endüstri 4.0’ı bütün bileşenleriyle birlikte değerlendirmek gerekiyor. Dolayısıyla bütün disiplinlerin uyumlu bir şekilde oluşturularak çözüm sunduğu bir yapı olarak ele alabiliriz. 

Özellikle dijital dönüşümün, tek bir reçetesi olmadığının üzerinde duruyorsunuz…

Evet, bu önemli bir konu. Dijital dönüşümün tek bir reçetesi yok! Sunumlarıma, avcı toplumunun olduğu bir resimle başlarım. İnsanlık, günlük doğal bütün ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Ama aklımız sayesinde bunu yavaş yavaş geliştiriyoruz ve kendimizi belli bir noktaya getiriyoruz. Öyle bir noktaya getirdik ki, artık bütün teknolojileri kullanarak aslında fiziksel olarak çalışmadığımız bir dünya yaratmayı hedefliyoruz. Dijital dönüşüm bir parçası olan sanal gerçeklik gözlüğüyle uzaktan bir destek alacağız ancak sadece bir yardımı almayı kolaylaştırmış olacak. Bir fabrikaya gidilemediğinde, sanal gerçeklik ya da artırılmış gerçeklik gözlüğü aracılığıyla uzaktan erişerek sorunun çözülmesine yardımcı olacak. Ama dijital dönüşüm bundan ibaret değil ve bu da bize gerçekten bir çözüm sunmamış oluyor. Esas amacımız, verimlilik. Sanal gerçeklik gözlüğüne yatırım yaptınız ama verimliliğiniz artmadı. Neticede boşa harcanmış bir teknoloji yatırımı olarak kalacak. Belki bacağınızın bir kısmını güçlendiriyorsunuz, ancak diğer kısım yine eski haliyle kalıyor. Unutmayın; en zayıf halka kadar güçlüsünüz. Dolayısıyla en zayıf halka değişmediği için, yatırımınız bir şey ifade etmeyecektir. Yapının tamamını güçlendireceksiniz ki, o zaman daha fazla yük taşıyabilecek bir seviyeye gelebilirsiniz. Yine de buna rağmen verimliliği artıramıyorsunuz çünkü başka yönlerinizi geliştiremediğiniz için verimliliğiniz artmıyor. Bu da tehlikeli bir duruma doğru gidiyor. Böyle olunca yatırımcı “Dijital dönüşüm, Endüstri 4.0 dediler, aldık ama bir işe yaramadı” diyor. Kendisine uygun olmadığını ya da tümüyle ülkemize uygun olmadığını düşünüyor. O zamanda “Dünyada bir şekilde oluyor ama Türkiye’de olmuyor” cümleleri yayılıyor ve gerçekten yatırım yapmak isteyen firmalar, başarılı olunmadığını, verim alınamadığını düşünerek yatırım yapmaktan vazgeçiyor. Bu nedenle bir bütün olarak değerlendirmemiz lazım. Yapılar arızalandığında düzeltirseniz belki üretim devam edecektir ama bir bölgenin değişimi üretimin verimliliğini artırmaya yeterli olmaz. Kapasite artışı ise, hepsinin bir modernizasyonu şeklinde olmalıdır. Zaten bir anlamda dijital dönüşüm de kapasitenin artması anlamına geliyor.

Bir de Endüstri 3.0 ile karıştırılıyor ve danışmanların yanlış yönlendirmesi sonucunda telafisi olmayacak maddi manevi kayıplarla sonuçlanabiliyor. 

Evet, öyle. Endüstri 3.0 ile 4.0 karıştırılıyor. Endüstri 3.0 yapılarına da uygulanabilir özellikte olan bazı yeni teknolojiler geldi. Dolayısıyla onu uyguladığımızda orada bir modernizasyon oluyor ancak bir bütün olarak Endüstri 4.0 olmamış oluyor. Bir adım atmış, o bölgeyi güçlendirmiş oluyorsunuz. Sadece tek başına bir uygulamayla Endüstri 4.0’a geçmiş olmayız. Yatırımcıların en çok yanıldıkları noktalardan birisi bu. Endüstri 3.0’a küçük bir iki modifikasyonla 4.0 teknolojilerinin uygulanmasıyla Endüstri 4.0’a geçiş yapılması mümkün değil. Ben buna futboldan örnek veriyorum. İkinci ligdeki bir takıma Şampiyonlar Liginden bir forvet ya da bir kaleci getirirseniz, o takım Şampiyonlar Ligi takımı olur mu? Olmaz, çünkü 11 tane oyuncu var. Hatta 11 oyuncunun yerine sakatlanma, yorulma vb. durumunda oyuna girebilecek 6-7 tane de yedekte bekleyen oyuncu var. Onların da benzer kalitede olması lazım. Ayrıca onları yönetebilecek kaliteli bir teknik direktörün de yani yapay zekanın da olması lazım ki o zaman Şampiyonlar Ligi takımı olabilsinler.

Size göre bir işletme, dijital dönüşüm yolculuğuna öncelikle Endüstri 4.0 olgunluk seviyesini belirlemekle mi başlamalı?

Bir şeye başlamak, hele ki iyi bir başlangıç yapmak başarının en önemli anahtarıdır. Öncelikle konuya olumlu olarak bakmak, yaklaşmak şart. Bunun bir seçenek olmadığını, gelişen teknoloji ve dünya koşullarına bağlı bir zorunluluk olduğunu bilmek gerekiyor. İkincisi, dijital dönüşüme geçilemediği için endişelenmek, panik havasına kapılmak doğru değil. Bu psikolojide olmamak lazım. Çünkü bugün dünya üzerinde gerçek anlamda Endüstri 4.0’ı tamamen, eksiksiz bir şekilde uygulayabilen bir fabrika yok. Bu kapsamdaki bütün teknolojileri kusursuz olarak yapabilen bir fabrika henüz mevcut değil. Şunu da karıştırmamak gerek; dünya üzerinde insansız bir fabrika zaten 30 yıl öncede vardı. Bu otomasyon olarak adlandırabileceğimiz bir yapıdır. İnsandan bağımsız olarak çalışmaktan ziyade, bu noktada otonomiden yani kendi kendini yönetebilen yapılardan bahsediyoruz. Çünkü otomasyonda bir arıza durumunda insanlara ihtiyaç var. Sorunu bulup çözmeye, tamir etmeye ardından sistemi devreye alıp devamlılığını sağlayan insana ya da bir ekibe ihtiyaç var. Ancak burada öyle değil. Bu yapıda arıza olmadan önce haber verme ve bu doğrultuda hareket etme var. Motor zorlanmaya, süreksizlik oluşmaya, ürünün kalitesi bozulmaya vb. başladığında, duruşa odaklanan bir yapı bulunuyor. Burada da akıllı sistemler dediğimiz yapı, yani yapay zeka devreye giriyor. İnceliyor, bakıyor, önceden durumlarla karşılamışsa ihtiyacı belirliyor ve ona göre bir mekanizma sağlıyor. Bu duruşta veya şu zamanda çözebileceğini, hatta siparişini verip yedek parçanın gelmesini bile sağlayarak hareket ediyor. İşte o zaman işletme, Endüstri 4.0’a uygun bir yapıya, esnek bir yapıya dönüşüyor. Bir başka önemli nokta da, otomasyonlu sistemlerde genelde stoklu çalışılır. Çünkü bir üründen yüzlerce, binlerce adet üretilir. Bu da çok büyük bir maliyettir. Yeni yapıda esnek bir üretim şekli var. Bir haftada aldığınız bir siparişte hemen bir hafta sonra o arabaları üreteceksiniz. İstediğiniz renkte ama stoklu bir çalışma yerine, daha esnek bir yapıyla çalışmaya imkan verecek. Bu da maliyetlerin düşmesini sağlayacak. Ayrıca ürünün stokta durmasına gerek kalmadan, ihtiyacınız olan adetlerde üreterek müşterinize teslim edeceksiniz. Dolayısıyla bu açıdan baktığınızda, Endüstri 3.0 ile 4.0 arasında farklılıklar var. Yatırımcıların, yeni sisteme yatırım yapmaları ve buradaki ayrıma dikkat etmeleri gerekiyor.

Pandemi, dijital dönüşümü tetikledi mi? Bu anlamda bir farkındalık oluşmasını sağladı mı? 

Sorularınızın ikisine de evet derim. Pandemi, büyük bir katkı sağladı. “Bir musibet bin nasihatten iyidir” diye bir atasözü vardır. 2013’ten beri her gittiğim her yerde, verdiğim her röportajda dijital dönüşümü ve önemini anlatıyorum. Ancak her ne olursa olsun, insanlar gene de tam zorluğu görmedikleri için inanmıyorlardı. İnsan, inanmadığı bir şeyi yapmak istemez. Eğer bir şeyi yapmak istiyorsa, ona inanması gerekir. Pandemiden önce de inanmayanlar çoğunluktaydı. Teknolojiye, belli bir fayda getirdiğine inanılıyor, kullanılırsa avantaj elde edileceği de düşünülüyor ama öncelikler arasına alınmıyordu. Önce başkasının kullanması ve fayda sağlaması, teknolojinin daha da gelişmesi bekleniyordu. Bilhassa sanayimizde “son teknolojiyi kullanmak maliyetlidir, sonra bakarız” algısı vardı. Fakat Covid-19 süreci dijital dönüşümün, bu teknolojilere yatırım yapmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Örneğin birçok ülke maske üretimini Çin ya da diğer Uzak Doğu ülkelerine vb. bıraktığı için üretim yapamadı ve bunun da sıkıntısını yaşadı. Acil durumlarda üretilmesi gerekliliğini gösterdi. Dijital dönüşümü yapamadığınız takdirde, reel olarak üretimi de uzaktan kontrol edemezsiniz. Kaldı ki üretimi ülkesinde yapanlar bile pandemi nedeniyle fabrikalarda çalıştıracak ya da üretimin devamlılığını sağlayacak yeterli sayıda personel bulamadı. Bunu bütün dünya ve ülkemizde endüstri firmaları, firma sahipleri net bir biçimde gördü ve deneyimledi. Dolayısıyla pandemi, kişilerde bu algının oluşması için önemli bir avantaj sağladı. 

Halıcı Group olarak, bu durumun etkisini gördünüz mü?

Evet, bizde de etkileri görüldü. Zaten dijital dönüşümü uygulamamız gerektiğini biliyor ve bu doğrultuda ekibimizle birlikte planlamalarımızı yapıyorduk. Bursa, Ankara ve İzmir’de ofislerimiz olduğu için, onlarla devamlı iletişim ve iş birliği içerisinde olma ihtiyacımız vardı. Mesela toplantı yapmak için İstanbul dışındaki ofislerimizi her zaman davet edemiyorduk, telefonla da çözemediğimiz zamanlar oluyordu. Bazen veriler göndererek üzerinde konuşmamız icap ediyordu. Bugün artık herkesin kolayca yaptığı gibi biz de dijital uygulamalar üzerinden toplantılar organize ederek, uzaktan süreçlerimizi yürütebiliyoruz, yönetebiliyoruz. Pandemi döneminde dijital çalışmalarımızın, yüzde 80’ini yapabildiğimizi ve dijitale geçişe hızlı bir şekilde uyum sağlayabildiğimizi gördük. Bu konuda geçmişte yaptığımız çalışmalarımızın meyvelerini topladık diyebilirim. Dolayısıyla bizde de bunun etkisi oldu; fakat gerek geçmişte yaptığımız çalışmalar gerekse süreci iyi değerlendirmemiz sayesinde faydaya dönüştürmesini bildik.