Tüm dünya sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Tamam, kendi çalışanlarımızı koruyalım. Hatta, tüm işlerimizin dijitalleşmesi sürecini daha da hızlandıralım da… Peki, sattığımız ürünleri kim teslim edecek? O insanları da korumamız gerekmiyor mu?


Dijitalleşelim tamam da, şu an dijital pazarlama adı altında, Türkiye’de tek kuruş vergi ödenmeden kaç milyar lira (karşılığı dolar) ülkemizden çıkıyor, farkında mıyız? Bu kadar açığı kapatmak için hangi ülkelere, hangi ileri teknoloji ürünlerimizi ihraç edeceğiz?

Kişisel verilerin korunması kapsamında biz kendi şirketlerimiz için hata yapmayalım diye ruh sağlığımızla oynayalım, tamam da… Bizim kişisel bilgilerimizi kolayca toplayan o dev dijital projeleri hiç mi sorun etmeyelim?

Hep birlikte hızlıca ve kontrolsüzce dijitalleşelim, tamam da, o dijitalin sahipleri ile (!) rekabet edebilecek miyiz? Oyunu inanılmaz bir hızla, kurallarını bizim belirleyemeyeceğimiz bir alana doğru taşıyoruz kendi ellerimizle, farkında mıyız?

İşin nereye gittiğini ben söyleyeyim mi?

Tüm dünya da sadece birkaç AVM olacak. Fiziki değil, öylesine sanal birkaç AVM. Biz de içinde küçük dükkanlar açmak için birbirimizle yarışacağız. AVM sahibi olan ülkeler (pardon şirketler) bizden kira istemeyecek. Çünkü, kira ister ve sürekli kirayı artırırsa rahatsız oluruz.

Onun yerine her satışımızdan komisyon alacaklar. Komisyon oranları da yüzde 2 ile yüzde 70 arasında değişecek. Bütün işi biz yapacağız, onlar sadece pazarlayacak. Sistem yürüsün, üretim durmasın diye de bize faizle para verecekler. Tabi o para da dijital!

Biz (ve gelişmekte olan tüm ülkeler) sorunu yine iç pazar daralması diye düşünecek, daha fazla ihracata odaklanacağız. Tam da ihracat için yeni bağlantılar yaptık, şimdi globalleşiyoruz diyeceğiz, önce sınırlar kapatılacak. Sonra belki de evimizden bile çıkmadan çalışmak zorunda bırakılabiliriz!

Kim bilir o gün geldiğinde yine daha hızlı dijitalleşmek için neler yapmamız gerektiğini düşünürüz, evimizden çalışırken. Belki de o sanal AVM’lere kredi kartımızla birkaç kuruş reklam vererek işlerimizi sürdürebileceğimize olan inancımızı da kaybetmemiş oluruz, kim bilir!

Ne değişmeli?

Pazarlama bir algı yönetimi sanatıdır. Bu sanatı icra etmek de öyle zor bir iş değildir. Ülke olarak en büyük sorunumuz, hala pazarlamanın ne kadar büyük bir güç olduğunu kavrayamamamızdır.

Kavrasak bile pazarlamayı sadece reklamdan ibaret bir iş zannedip, üç beş kuruşluk reklam vererek mucize beklememizdir. Ya kendi şirketlerimizin pazarlamasına ciddi yatırımlar yapacağız ya da yatırım yapan ülkelere mahkum kalacak ve ticaretin tüm kurallarını onların belirlemesine destek olmaya devam edeceğiz.

Bu tabloyu görmek ve pazarlamanın gücünü anlamak için daha ne yaşamamız gerekiyor acaba?

Tamam, dijitalleşelim de…