İspanya orjinli otomatik depo çözümleri devi Mecalux’ün Türkiye’deki yapılanması gün geçtikçe büyüme ivmesini sürdürüyor. Mecalux Türkiye’nin Genel Müdürü Nebil Esen ile otomatik depolama sistemleri özelinde yaptığımız röportajımızda, firmanın gündemine de değindik.

Mecalux, depolama sistemleri alanında dünyanın önde gelen şirketlerinden biridir. Faaliyetleri arasında metal rafların, otomatik depoların ve diğer depolama çözümlerinin tasarımı, imalatı, satışı ve ilgili hizmetlerin tedariği bulunmaktadır. Şirket İspanya'da lider konumdadır ve 70'den fazla ülkede gerçekleştirdiği faaliyetlerinde raflar, otomatik depo sistemleri, yazılım ve mühendislik bölümlerinde hizmet sunuyor.

Mecalux, globaldeki rakipleriyle kıyaslandığında piyasada hangi konumda bulunuyor?

Mecalux 1950’lerde şahıs firması olarak yola çıkan, günümüzde holdingleşerek, uluslararası alanda çalışmalarını sürdüren bir firma olarak tanınmaktadır. Kuruluş döneminde çelik konstrüksiyon işleriyle sektöre giren Mecalux; özellikle Avrupa Birliği’ne girişten sonra İspanya ve Batı Avrupa’nın büyük bölümünde oluşan taleplere cevap vererek büyük adımlar attı. Söz konusu büyüme karşısında kapasitesini artıran firma; önce yakın pazarlar olan İtalya, Fransa gibi ülkelere ihracata başladı. Kültürel bağlardan dolayı İspanyolca konuşan ülkelerden gelen taleplere cevap verdiği için ilk deniz aşırı çözümü ise Arjantin’e yönelik gerçekleştirdi. Sonrasında Güney Amerika’dan Kuzey Amerika’ya geçiş yaptı. Bugün bakıldığında Mecalux, dünyada üretim kapasitesi ve satış anlamında raf sektöründe bir numaraya oturan firma olarak tanınıyor. 

11 tane üretim tesisi ile beraber 4 tane Ar-Ge Merkezi’nde faaliyet gösteren bir markasınız… Mecalux globalde geçtiğimiz sene yaptığı açıklamada dünya sıralamasında üçüncü olduğunu açıklamıştı. Bu anlamda son dönemde bir ilerleme mi kaydedildi mi?

Raf sektörü üçe ayrılabilir: Biri market rafı tarzında çözümler, bir diğeri ağır ürünler için paletli veya paletsiz endüstriyel raf, üçüncüsü ise otomatik depolama raflarıdır. Özellikle otomatik depo sistemleriyle ilgili olarak kimi medya kuruluşlarınca yapılan sıralamalar genelde öngörülere dayandırılabiliyor. Bu şekilde yapılan sıralamalardaki yerimiz bulunduğumuz bölgelerdeki ekonomik koşullara bağlı olarak değişkenlik gösteren proje sayılarıyla ve büyüklükleriyle ilişkili olarak değişkenlik gösterebiliyor. Dünya liderliğine sahip olduğumuz alan ise tamamen konvansiyonel tip dediğimiz alanı kapsıyor. Yani otomatik depoların da raf kısmıyla ilgili alanıdır. Bunların üretimine kapasite açısından baktığınızda 11 tesisimizin tümü raf üretimi gerçekleştiriyor, biri de hem raf hem de otomasyonunun üretimini gerçekleştiriyor. Mecalux’ün genlerinde raf üretimi olduğu için bizim kuvvetli damarımız burasıdır. 

Endüstriyel depolarda emniyet konusunda sizce ne yönde gelişmeler yaşanıyor?

Sektörümüzde yaklaşık 20 yıllık bir tecrübe elde etme şansım oldu. Türkiye’de daha önceleri bu işler daha çok Avrupa’daki benzer ürünlerin modellemesi şeklinde oluşturuluyordu. Pazarda da ilk başlarda tedarikçi olarak özellikle market rafı yapan firmalar bulunmaktaydı.  Ancak bu tür ürünlerin genellikle taşıma kapasiteleriyle ilgili araştırmalar için tecrübe ve bilgi gerektiği için bu tür konuların gözardı edilmesi durumunda büyük tehlikeler ortaya çıkabiliyordu. Mesela market rafında bir sorun olduğu zaman yalnızca üzerindeki malzemeler düşerek maddi bir kayıba yol açar ancak bu senaryo depolara kurgulandığında rafların altında insanlar çalıştığı için çok tehlikeli sonuçlar doğabilir. Eskiden Türkiye’de ülkemizin ekonomik büyüklüğüne ve kapasitesine bağlı olarak depolama ve dahili lojistik anlamında alt yapı noktasında büyük eksiklikler vardı. Zamanla ülkemizin ekonomik gelişimine bağlı olarak oluşan arz-talep dengesi sektörümüzü büyüttü. Mecalux tarafından kısaca bahsetmem gerekirse söz konusu riskin alınmaması adına, kurulan her sistemde kullanılacak ürünlerin dizayn aşamasında tüm hesaplamaları ve testleri uluslararası standartlara göre yapılmaktadır. Bu şekilde standart hale getirilen ürünler, her projede rafların kurulacağı bölgeye ve müşterinin ihtiyaçlarına göre ayrıca değerlendirilirler. Böylece sistemin tasarımından itibaren ilgili hesaplamalar büyük bir titizlikle yapılarak olası riskler ortadan kaldırılır.

Şu anda Mecalux açısından Türkiye pazarı nasıl gidiyor?

Konvansiyonel raf anlamında Türkiye’de maliyetler, yerli üreticinin çok büyük bir avantajı var. Orta Doğu da dahil olmak üzere çoğu pazara Çinli üreticiler girebiliyorken, Türkiye’ye giremiyorlar. Şu an Çin’in üretici anlamında başka sektörlerde aldığı rolü Türkiye ve Türkiye’ye yakın pazarlarda Çinli raf firmaları yerine Türk raf firmaları aldı. Özellikle belirli kriz dönemlerinde iç pazarda yaşanan sorunlar, üreticileri ihracata yöneltti. Market rafı ve konvansiyonel raf sektörünün özellikle zamanla ihracata açılması sektörü büyüttü. Dolayısıyla ithalat/ihracat dengesini de göz önüne aldığımızda bizim Türkiye’de özellikle konvansiyel raf pazarındaki rekabette tamamen fiyat odaklı olma zorunluluğumuz var. Bunun üstesinden ilk etapta kendi agresif fiyat politikamızla gelmeye çalıştık. Ancak devamının çok sağlıklı olmayacağını gördük. Konvansiyonel pazardan daha ziyade otomasyon içeren otomatik raf sistemleri pazarına giriş yaptık. Bu pazarda da bizim kendi çabamızla gösterdiğimiz bir durum var: Biz 2010 yılında Türkiye pazarına girdiğimizde otomatik depolama sistemleri sunana belli başlı birkaç firma vardı. Pazardaki rekabetin kısıtlı olmasından dolayı bu firmaların kar marjı yüksekti. Bu da ülkemiz firmalarının yüksek maliyetlere katlanmalarına yol açıyordu. Bizler uyguladığımız agresif pazar anlayışımızla çeşitli projelere başladık. Sırasıyla Hayat Kimya, Konya Şeker, Çaykur, Brisa ve Tadım projelerini hayata geçirdik. Genel olarak biz girmeden evvel oluşan palet başına maliyetle bizim girişimizden sonraki maliyet arasında pazarda tüketiciler adına yüzde 25’lik bir fiyat avantajı sağlandı. Böylelikle pazarda ciddi bir rekabet ortamı yaratmamız, müşterilerimize de avantaj olarak yansıdı. 

Globalde son dönemde bazı rakiplerin birleşmesi yönünde duyumlar alıyoruz... Mecalux cephesinde durumlar nasıl?

Bu her sektörde olan bir durum… İnsanlar artık istedikleri kar marjlarını yakalamayınca birbirini tamamlayan sektörlerde birleşmelere gidebiliyor. Bizim firmamız da 20 sene öncesine kadar otomatik depolama sistemlerini yapan entegratör bazı firmalarla anlaşmaya gitti. Bazı firmaların yazılımları oluyor, bazılarının ise makinaları oluyor ama rafları olmuyor. Biz bu tür firmaların en büyük tedarikçisiydik. Ancak raftaki kar marjı düşmeye başlayınca Mecalux de bir otomatik depo sistemleri üreten bir firmayı hatta teknolojiyi satın almayı amaçladı. Bu nedenle Alman Thyssen’in otomatik depolama sistemleriyle ilgili bölümünü, firmamız satın aldı. Böylelikle biz de içinde rafın, yükleme robotlarının, konveyörün, yazılımın olduğu anahtar teslim bir sistemi sunmaya başlamış olduk. Aslında bizim kendi içimizdeki bu gelişim de bu tür satın almalara ışık tutan bir yapıdır. Globalde birleşmeler daha büyük bir pazar payınasahip olma mantığıyla yapılıyor. 

Açıklamalarınızdan Mecalux’ün 2018-2019 döneminde bir birleşmeye sıcak bakabileceğini hissettim. Gündeminizde böyle bir proje var mı?

Olabilir, neden olmasın? Bizim şirketimizde kurucu aile hala işin başında bulunuyor. İnsanlar genellikle belli bir yaşa geldikten sonra kurduğu firmayı sağlam ellere teslim etmek ister. O sağlam el çocukları da olabilir yahut o firmayı daha ileri götürebilecek kurum ya da kuruluşlar da olabilir. Bunlar hayatın birer gerçeği. Bu nedenle konuyla ilgili gelişmelerin neler olacağını hep beraber göreceğiz.

Mecalux Türkiye’nin 2018-2019 döneminde yatırım hedefleri var mı?

Bizim Hayat Kimya’nın projesine başladığımızda en büyük hedefimiz Türkiye’de raf ile ilgili bir fabrika kurmaktı. Bu plan her zaman bir köşede duruyor, bununla ilgili fizibilite raporları hazır durumda. Teşvikler ve devletimizin yatırım politikaları her zaman takip ediliyor. Ancak maalesef Avrupa’nın ülkemize yatırım açısından bakış açısı bizim gibi değil bugünlerde. Onlar daha ziyade stabil bir ekonominin olduğu, siyasi anlamda kararsızlıkların yaşanmadığı, güvenilir ve hukukun üstün olduğu bir atmosfer bekliyorlar. Onlar için ülkemize yatırım, günümüz koşullarında riskli gözüküyor. Mecalux’ün her ülke için geçerli olan belirli standartları vardır. Hangi aşamada fabrika kurulabilir, hangi pazar payı için yatırım yapılır şeklinde raporlamaları mevcutta bulunmaktadır. Şu anki pazar büyüklüğümüzle 2010’daki pazar büyüklüğünün farklı olmasına rağmen sözünü ettiğim raporlara göre Türkiye ekeonomik büyüklük olarak yatırım yapılabilir bir ülke konumunda olsa dahi bahsi edilen risk faktörlerinden dolayı güncel duruşumuzun korunmasına yönelik kararlar var. 

Genel itibariyle Mecalux’ün önümüzdeki döneme dair gündeminde ne var?

Ekip olarak zorlu süreçleri atlattık, bugün 12 kişilik bir ekibe ulaştık. Ayrıca kendi çabamızla oluşturduğumuz sağlam bir taşeron ve çözüm ortağı ağımız var. İhtiyaçlar doğdukça biz büyüme gösterdik. Ancak işimizi ne kadar iyi yaparsak yapalım bu pazarla da ilgili bir durum. Pazara da genel anlamda baktığımızda Endüstri 4.0 konuşuluyor. Bu süreç Türkiye’de de kendini hissettirdi. Ülkemizde tam anlamıyla uygulamaya geçilebilir mi bilemiyorum ama özellikle firma sahipleri tüm sistemi otomatik hale getirme, insan hatasını sistemde minimize etme gibi amaçlarla talep gösteriyorlar. Dolayısıyla otomatik depolama ve intralojistik çözümlerine talepler artıyor. Bu bizim için artı bir durum. Öte yandan projelerin adetleri artmakla birlikte volümleri küçülüp karar verme süreçleri uzuyor. Avrupa da bir projenin hazırlanması 6-12 ay arasında gerçekleşirken ülkemizde bu süreçler çok daha uzun olabiliyor. Otomatik depolarda yatırımların geri dönüş süresi her zaman rantabl olmayabiliyor. Ülkemizde bu tür bir yatırımın rantabl olması için en büyük şart otomatik deponun üretim tesislerinin hemen yanına yapılıyor olmasıdır. Genel olarak ancak bu şekilde Avrupa’daki geri dönüş süresine yaklaşma şansı olabilir. Genelde firmalarımız mevcut durumlarını çok iyi analiz edemedikleri için otomatik depolara yatırım yaparken ne kadar süre içerisinde geri kazanım sağlayacakları konusunda çeşitli hatalar yapıyorlar. Bu durum küçük firmalar için de geçerli, büyük firmalar için de… Maalesef firmalarımızın ellerinde istenen ölçüde bir veri havuzu yok. Bu işte karar verici noktasında kişiler profesyonel isimler olmazsa ve tüm zamanını ilgili projeye ayıramaması durumunda proje risk taşır. Gerekli veriler elde olduğunda, normal şartlar altında salt tabloya baktığınızda manuel bir depo ile otomatik bir depo arasındaki avantaj farkları çok net bir şekilde ortaya koyulabiliyor. 

Haberin Tamamı ST Depolama Çözümleri Dergisi'nin Mayıs 2018 Sayısında