Merkezi Almanya’da olan CS Instruments, 2019 yılında açtığı Türkiye ofisini yeni yapılanmalarla büyütmeye devam ediyor. Yeni dönem hedef ve projelerini konuşmak amacıyla bir araya geldiğimiz CS Instruments Ülke Müdürü Yusuf İlhan, “Ekibimiz ve iş hacmimiz planladığımızdan çok daha hızlı büyüdüğü için yakında yeni bir ofis ve servis merkezi açıyoruz. Mayıs ayında geçmeyi planladığımız yeni ofisimizde aynı zamanda bir kalibrasyon merkezi de olacak. Bu sayede Türkiye’de ilk defa basınçlı hava debimetresi ve basınçlı çiğlenme noktası sensörlerinin kalibrasyonunu yapabileceğiz.  Ayrıca yeni bir eğitim merkezimiz de olacak. Bu sayede düzenleyeceğimiz workshoplarla Türkiye sanayiine basınçlı gazlarda ölçüm konusunda teknik bilgi ve deneyimimizle destek olmaya çalışacağız” dedi.  

Yeşil dönüşüm konsepti nedir? Kısaca açıklayabilir misiniz? 

Avrupa Yeşil Mutabakatı (European Green Deal) Avrupa Komisyonu tarafından 2020 yılında konulan bir hedef. Bu hedefe göre Avrupa, 2050 yılına kadar iklim nötr bir kıta olacak. Bu konsept Türkiye’de Yeşil Dönüşüm adıyla biliniyor. Yeşil Dönüşüm, sanayi ve ulaşımda yenilenebilir kaynak kullanımı ve enerji verimliliğinden iyi tarım uygulamalarına kadar çok geniş bir alanı kapsıyor. Enerjisini Üreten Fabrikalar okuyucuları olarak bizi daha çok sanayideki kaynak kullanımı dönüşümü enerji verimliliği tarafı ilgilendiriyor elbette. 

Yeşil dönüşüm ilgili ülkeleri ve firmaları nasıl etkileyecek? Nasıl bir stratejiyle verimli sonuçlar elde edebiliriz? 

Türkiye’nin en büyük dış ticaret partneri olarak Avrupa’nın aldığı her karar bizi doğrudan ilgilendiriyor. Ayrıca Gümrük Birliği’nin bir parçası olarak Türkiye hukuken de önlemlerin bir parçası. Yeşil Dönüşümün somut etkilerini soruyorsanız iki konuya dikkat çekmek gerekiyor: Emisyon Ticaret Sistemi ve Sınırda Karbon Düzenlemesi (SKD). 

Sınırda Karbon Düzenlemesi Konusunu Türkiye sanayini yakından ilgilendiriyor sanırım. Bu konuyu biraz daha açar mısınız? 

Avrupa Trilogları tarafından artık kesinleştirilen Sınırda Karbon Düzenlemesi (SKD), Avrupa’da üretilen ürünler gibi Avrupa’nın ithal ettiği ürünlerin üretimlerindeki karbon ayak izine odaklanarak buna bağlı ilave mali yükümlülükler getirmeyi hedefliyor. Bu sayede Avrupa Yeşil Mutabakatı hedefine katkı sağlanması hedefleniyor. Bu durum Türk ihracatçısını yakından ilgilendiriyor çünkü 1 Ekim 2023’ten itibaren raporlama, 2026 yılı itibariyle de ek mali yükümlülüklerle karşılaşacak. Kademeli olarak artacak mali yükümlülükler 2034 yılında tam olarak devreye girecek. İhracatının yüzde 40 civarını Avrupa’ya yapan bir ülke olarak Türkiye bu düzenlemeden en çok etkilenecek taraflardan birisi. Özellikle demir-çelik, çimento, alüminyum, gübre ve elektrik gibi karbon emisyonu yoğunluğu yüksek olan sektörler bu düzenlemeden ilk etapta ve çok ciddi etkilenecekler. Düzenleme kapsamının başka endüstriyel ürünleri içerecek şekilde genişletilmesi de her zaman mümkün. 

Yeşil Dönüşüm ve yeni SKD düzenlemesi dikkate alındığında üretici firmaların ne gibi önlemler alması gerekiyor sizce? 

Aslında ulaşmaya çalıştığımız hedef basit; ürünlerin karbon ayak izini azaltmak. Bunun da temelde iki yöntemi var, üretim sürecindeki enerji tüketimini azaltmak ve kullanılan enerji kaynağındaki yenilenebilir oranını arttırmak. Türkiye’de yenilenebilir kaynakların kullanımındaki ilerleme hiç fena değil takip edebildiğim kadarıyla. Son dönemde yaşanan finansman sorunları ve piyasa bozucu etmenlerin geçici olduğunu varsayarak bunu söylüyorum. Diğer önemli konu ise üretimde enerji yoğunluğunu azaltmak yani enerji tasarrufu yapmak. Türkiye sanayii bu konuda da epeyce yol aldı aslında ancak arkamıza değil de önümüze bakarsak daha işin çok başında olduğumuzu söyleyebilirim. 

Enerji tasarrufunun da ilk aşaması sanıyorum mevcut durumun analizini yapmak, yani ölçmek. Burada bizim gibi tedarikçi ve danışman firmalara da iş düşüyor ancak elbette asıl patron sermayenin ve üretim tesisinin sahibi olan imalatçılar. Maalesef ölçme ve değerlendirme kültürünün pek yaygın olmadığını söyleyebilirim. Doğru ölçemediğimiz için de geliştirme istenilen hızda ve etkide olamayabiliyor. Sanıyorum üretici firmaların “alçaktaki elmalar” hedefine uygun biçimde, en verimli sonucu alacakları alandan başlayarak bir enerji verimliliği eylem planı devreye alması gerekiyor. Öncelikli alanlar sektöre, bölgeye ve firmanın dinamiklerine göre değişir ancak her firmanın bu konuya hassasiyetle eğilmesi lazım. İlk yapılması gereken de bu konuyu içselleştirmek yani günlük hayatın ve düşünce pratiklerinin bir parçası haline getirmek.

Yeşil Dönüşüm ile birlikte gündemde olan yeşil hidrojen konusu ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Yeşil hidrojen nedir ve hangi teknolojiler üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor? 

Hidrojen ekonomisi ve bir enerji taşıyıcısı olarak kullanılması aslında yeni değil. Avrupa’nın başını çektiği karbon-nötr politikalar, enerji arz güvenliği, depolamadaki teknik sorunlar ve politik riskler gibi etmenler hidrojeni daha çok gündeme getirdi. Yeşil hidrojen kavramı da hidrojen elde edilirken karbon emisyonunun ortaya çıkarmayan enerji kaynakları kullanmakla ilgili. 

Bildiğiniz gibi H2 gazının elde edilmesinde en klasik yöntem buhar metan reformasyonu (SMR: Steam Methane Reforming). Bu yöntemde çoğunluğu metan (CH4) olan doğalgaz, yüksek sıcaklıklı buhar yardımıyla H2, CO ve CO2 bileşenlerine ayrılıyor. Ortaya çıkan karbondioksit (CO2) ve proseste kullanılan yoğun enerji sebebiyle hiç de çevreci olduğu söylenemez. Ancak hidrojen talebinin sadece kimya sektörünün ihtiyaçlarıyla belirlendiği konvansiyonel dönemde oldukça yaygın kullanılan bir yöntemdi hala da kullanılıyor. Karbon yakalama (carbon capture) ilavesiyle bu yöntemi biraz daha çevreci hale getirmek mümkünse de maliyetler yükseliyor elbette. 

Yeşil hidrojen üretiminde ise hidrojen kaynağı olarak su, ayrıştırıcı yöntem olarak elektroliz ve enerji kaynağı olarak da yenilenebilir enerji kullanılıyor. Aslına bakarsanız kullanılan yenilenebilir enerji H2 gazı içinde depolanıyor diyebiliriz. Depolanan enerji de karbon-nötr olduğu için buna yeşil hidrojen deniyor. 

Yani yeşil hidrojenin bir tür enerji deposu… Peki, enerji depolama teknolojileriyle birlikte gelişebilecek bir konu mu? 

Evet sizin de söylediğiniz gibi hidrojen bir enerji kaynağı değil, bir tür enerji deposu. Yenilenebilir enerji iki hidrojen atomunun kimyasal bağıyla depolanmış oluyor. Depolanan enerji kullanım noktasında yakıt hücresiyle elektrik enerjisine ya da yanma reaksiyonlarına katkı sağlayarak ısı enerjisine dönüşebilir.  

Hidrojenin depolanması, temelde bir gazın basınç altında küçük hacimlere sıkıştırılmasından ibaret. Ancak H2 gazının bazı özellikleri nedeniyle diğer teknik gazlar kadar basit değil bu işlem. Hidrojen atomu çekirdeğinde nötron bulunmayan, bir tek proton ve yörüngedeki tek bir elektrondan oluşan oldukça minik bir tanecik. Gaz formunda daha stabil olsa da bilhassa sıcaklık arttıkça oldukça kararsız bir ion halinde de bulunabiliyor, bu da depolama ve transfer ortamını büyük bir risk altında bırakıyor. Örneğin metallerin hidrojen gevrekliği çok uzun yıllardır bilinen bir fenomen. Ancak bunlar teknik sorunlar ve mühendislik uygulamaları ile aşılabiliyor. 

Diğer enerji türleriyle kıyasladığınız zaman yeşil hidrojen enerjisinin öne çıkan avantajları nelerdir? Özellikle çevreci yönüyle ilgili nasıl değerlendirme yaparsınız? 

Üretilmesi itibariyle yenilebilir kaynakların kullanıldığını varsaydığımız yeşil hidrojenin aslında doğa dostu enerjinin depolanması anlamına geldiğini söylemiştik. Enerjinin form dönüşümü, depolanması ve taşınması esnasında mutlaka enerji kaybı yaşanır. Hidrojenin en büyük avantajı depolanmasının basitçe tanklarda yapılması yani çok ucuz olması. Yukarıda bahsettiğimiz mühendislik önlemleriyle birlikte hidrojen metal, kompozit hatta özel polimer tanklarda depolanabilir ve taşınabilir. Bu da alternatif enerji depolama yöntemi olan bataryalara karşı çok ciddi bir üstünlük sağlıyor. Batarya üretiminde kullanılan değerli madenlerin arz sorunu, üretim süreçlerinde ortaya çıkan sera gazı emisyonları ve bertarafında yaşanacak çevresel etkiler bu konuda önemli bir soru işareti yaratıyor. Hidrojen formunda enerji depolama, özellikle batarya alternatifini düşündüğümüzde gelecek için önemli bir fırsat.  

Firma olarak yeşil dönüşüm konusunun hangi noktasında yer alıyorsunuz? Bu konuyla ilgili nasıl çözümler sunmak için çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz? 

Bu söylemişimizde bahsi geçen her iki konu da bizi yakından ilgilendiriyor. Yeşil dönüşümün önemli bir bacağının enerji tasarrufu olduğunu söylemiştik. Basınçlı hava ve gazlarda ölçüm ekipmanları üreten bir firma olarak gaz formundaki enerjinin tüketiminin ölçülmesi doğrudan bizim işimiz. Özellikle doğalgaz ve basınçlı hava istasyonlarında tüketim ölçümü ve hava kaçak tespit çalışmaları ilk akla gelen tasarruf projelerinden. 

Yeşil hidrojen konusu ise ayrıca heyecan verici. Hidrojen gazının depolanması gibi ölçülmesinde de bazı teknik zorluklar var. Bahsettiğim gibi çok küçük bir tanecik. Farklı sıcaklık ve basınçlarda karakteri çok değişken. Hidrojen uygulamalarının hepsi kendine özel proses koşulları içeriyor. Tüm bunlara ilave olarak da yanıcı bir gaz. Bu sebeple yapılan her hidrojen projesi bizi teknik zorluklarıyla heyecanlandırıyor. Hidrojen akışının ölçülmesi için Türkiye ve Irak’ta yapılan bazı projelerde debimetrelerimiz devreye alındı. Sanıyorum önümüzde 5-10 yıl içinde en çok talep göre ürünler biri de hidrojen debimetreleri olacak. 

ENERJİ YATIRIMLARI RÜZGÂRA YÖNELDİ ENERJİ YATIRIMLARI RÜZGÂRA YÖNELDİ

2023 yılı iş gündeminiz ile projelerinizi anlatabilir misiniz? 

Firmamızın merkezi Almanya’da. Türkiye ofisimiz ise 2019 yılında açıldı. Ekibimiz ve iş hacmimiz planladığımızdan çok daha hızlı büyüdüğü için yakında yeni bir ofis ve servis merkezi açıyoruz. Mayıs ayında geçmeyi planladığımız yeni ofisimizde aynı zamanda bir kalibrasyon merkezi de olacak. Bu sayede Türkiye’de ilk defa basınçlı hava debimetresi ve basınçlı çiğlenme noktası sensörlerinin kalibrasyonunu yapabileceğiz.  Ayrıca yeni bir eğitim merkezimiz de olacak. Bu sayede düzenleyeceğimiz workshoplarla Türkiye sanayiine basınçlı gazlarda ölçüm konusunda teknik bilgi ve deneyimimizle destek olmaya çalışacağız.