Avrupa Birliği'nin 2019'da kabul ettiği, "Yeşil Mutabakat" adı verilen iklim değişikliğiyle mücadele programına göre, AB ülkeleri karbon emisyonlarını 2030 yılına kadar yüzde 55 azaltmayı, 2050 yılına kadar da karbon nötr olmayı hedefliyor. Bu kapsamda getirilen Sınırda Karbon Düzenlemesi tasarısına göre, Avrupa Birliği’ne ihracat yapan belli sektörlerdeki üreticiler, 2026 yılından itibaren ürün başına belirlenen karbon emisyonu limitlerinin üzerine çıkmaları durumunda karbon vergisi ödeyecekler. İlk aşamada sınırda karbon düzenlemesine tabi olacak 5 sektör; demir-çelik, çimento, alüminyum, gübre ve elektrik olarak belirlendi. Söz konusu bu sektörlerde, Türkiye’nin ihracattaki payı oldukça büyük. Özellikle çimento ve demir-çelik sektörlerinde, Türkiye Avrupa Birliği’nin en büyük ihracatçıları arasında yer alıyor. Bu anlamda söz konusu bu karbon limitleri ve vergilerinin ihracatçılarımızı önemli oranda etkileyeceği öngörülüyor. Sınırda Karbon Düzenlemesi kapsamında, ihracatçı firmaların kendi ülkesinde karbon konusunda düzenlemeler olması durumunda, bunlar AB Karbon Vergisi'nden mahsup edilebiliyor. Bu yüzden Türkiye içinde bir Karbon Ticaret Sistemi veya Karbon Vergisi getirilmesi öngörülüyor. Zira Türkiye ihracat dünyası Yeşil Mutabakat'a uyumu sağlayacak yatırımları ve yerli karbon düzenlemelerini devreye almazsa, ihracatta yıllık milyar dolarlara varan bir vergi yükü ortaya çıkabileceği hesaplanıyor.
"2030'A KADAR KARBON AYAK İZİNİ YÜZDE 50 AZALTMAZSAK REKABET GÜCÜNÜ KAYBEDERİZ"
Sürdürülebilirlik Yönetimi alanında danışmanlık hizmetleri veren Altensis'in Kurucu Ortağı Dr. Emre Ilıcalı, Avrupa Yeşil Mutabakatı'na uyum için önümüzdeki 3 yılın kritik olduğunu belirtirken, "2026 yılında başlayacak Sınırda Karbon Düzenlemesi'nden önce harekete geçip, gerekli yatırımları yapmamız ve karbon ayak izimizi azaltmamız gerekiyor. Ayrıca 2030 yılına kadar hızlıca harekete geçip karbon ayak izini yüzde 50 azaltmazsak, sadece vergi yükü ile karşılaşmayız, aynı zamanda dünyanın sürdürülebilirliğe dayalı yeni ekonomi anlayışında avantajlı bir konum elde edemeyiz. Rekabet gücünü kaybederiz. Bu sadece ihracatçıların değil, ekonomideki tüm aktörlerin, kamu ve yerel yönetimlerin sorumluluğunda" dedi.
Türkiye'nin 2053 yılında karbon nötr olma hedefini ortaya koyduğunu hatırlatan Dr. Emre Ilıcalı, "Konuya ilişkin tartışmalar hala devam etse de bu niyetin ciddiyetle ortaya konulmuş olması önemli. Ancak şurası da bir gerçek ki gidişat her ne kadar mevzuat tarafında hızlanmış olsa da bu hedeflerin tutturulması için maalesef yeterli gözükmüyor. Çok acil olarak tüm sektörlerde sırasıyla enerji tasarrufu, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımı odaklı bir yaklaşım zorunlu hale gelmeli" yorumunu yaptı.
"HER SEKTÖRDE ENERJİ VERİMLİLİĞİ VE YENİLENEBİLİR ENERJİ UYGULAMALARI BELLİ SEVİYELERDE ZORUNLA HALE GELMELİ"
Bu kapsamda güneş ve rüzgar enerjisine yeni teşvikler verilmesinin, Avrupa Yeşil Mutabakatı açısından çok anlamlı olduğunu da söyleyen Altensis Kurucu Ortağı Dr. Emre Ilıcalı,"24 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Devlet Yardımları hakkındaki kararda yapılan değişikliğe göre, işletmelerin kendi tüketimleri için yapacakları lisanssız enerji yatırımlarına, en az 4. Bölge teşviki sağlanacak. Böylece hem karbon salımı azalacak hem de enerji maliyetleri düşecek. Güneş ve rüzgâr enerjisinden elektrik üretilmesine yönelik yatırımlar hâlihazırda genel teşvik sistemi çerçevesinde destekleniyor ve KDV istisnası ile Gümrük Vergisi muafiyeti desteği sağlanıyordu. Şimdi bu değişiklikle lisanssız faaliyet kapsamında ve bağlantı anlaşmasındaki sözleşme gücü ile sınırlı olmak kaydıyla güneş ve rüzgâr enerjisinden elektrik üretilmesine yönelik yatırımların faiz/kâr payı desteği hariç olmak üzere en az 4'üncü bölgedeki desteklerden yararlanmasının önü açıldı. Yatırımcılar, yatırımın bulunduğu yere bağlı olarak 5 ve 6'ncı bölge teşviklerinden de faydalanabilecek" dedi. Dr. Emre Ilıcalı, bu tür olumlu mevzuat değişikliklerine rağmen istenen gelişmenin hala sağlanamadığını, bunun da iklim değişikliğiyle ilgili konularda sadece teşviklerin artık yeterli olmadığını belirtti. Ilıcalı, "Maalesef küresel iklim değişikliğiyle mücadelede oldukça geç kaldık. Bu sebeple, kalıcı çözümler istiyorsak yeni yayınlanan Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği'nde olduğu gibi her sektörde enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji uygulamalarının belli seviyelerde zorunlu hale gelmesi gerekiyor" dedi.