Türkiye Bankalar Birliği (TBB)’nin son raporuna göre, dünya ekonomisi büyüme hızında uzun vadeli bir yavaşlama sürecine girmiş durumda. Uluslararası Para Fonu’nun projeksiyonlarına göre bu durum 2029 yılına kadar devam edecek. Bu ekonomik ortam, uluslararası ticaret yapısında köklü değişikliklere neden olurken, lojistik sektörü de yeni stratejiler geliştirme ihtiyacıyla karşı karşıya.
2008 sonrası dönemde üretim ile dış ticaret arasındaki yakın ilişki zayıflarken, küresel ticaret hacmi artmaya devam ediyor. 2008 yılında 32 trilyon dolar olan ticaret hacmi, 2023 yılında 48,4 trilyon dolara ulaşmış durumda. Ancak ticaretin GSYH içindeki payı yatay seyrediyor.
Bu gelişmeler ışığında, ülkeler yeni sanayi politikaları uygulamaya başladı. Gümrük tarifelerinde artış ve ticaret savaşları, küresel tedarik zincirlerinin yön değiştirmesine yol açtı. Özellikle ABD ve Çin arasındaki ticari gerilimler, tedarik rotalarında önemli kaymalara neden olurken, ABD’nin Kanada, Meksika ve Avrupa Birliği ile olan ticari ilişkileri güçlendi.
Pandemi döneminde ortaya çıkan arz şokları ve tedarik zincirindeki kırılganlıklar, lojistik altyapılarının esnekliği ve güvenliği konusunda yeni bir farkındalık yarattı. Bu kapsamda “yakın tedarik” (nearshoring) ve “dost tedarik” (friendshoring) stratejileri ön plana çıktı. Yakın tedarik, tedarik zincirinin fiziksel mesafesini kısaltmayı hedeflerken; dost tedarik politik açıdan güvenilen ülkelerle işbirliğini ifade ediyor.
Türkiye, bu dönüşümde hem coğrafi konumu hem de güçlü siyasi ilişkileri sayesinde Avrupa Birliği başta olmak üzere önemli ticaret bloklarının tercihi haline geldi. Pandemi sonrası Türkiye’nin AB ithalatındaki payında artış gözleniyor.
Süveyş ve Panama kanallarında yaşanan krizler, lojistik rotalarının çeşitlendirilmesi ihtiyacını artırdı. Süveyş Kanalı’nda Husiler tarafından gerçekleştirilen saldırılar ve Panama Kanalı’nda yaşanan kuraklık nedeniyle gemi trafiğinde önemli düşüşler yaşandı. Bu gelişmeler, gemilerin Ümit Burnu gibi daha uzun ve riskli rotalara yönelmesine neden oldu. Bu durum taşıma süresi ve maliyetlerde artışlara yol açtı.
Alternatif lojistik güzergâhlar olarak kara bağlantılı rotalar, Kuzey Deniz Yolu ve Türkiye üzerinden geçen Orta Koridor projeleri ön plana çıkıyor. Ancak bu alternatiflerin etkinleşmesi için altyapı yatırımları, bölgesel işbirliği ve bürokratik engellerin giderilmesi gerekiyor.
Rapor, Türkiye’nin lojistikte hem stratejik konumu hem de altyapı ve işbirliği imkanlarıyla küresel tedarik zincirlerinde önemli bir aktör olmaya aday olduğunu vurguluyor. Lojistik sektöründeki bu dönüşümün önümüzdeki dönemde uluslararası ticaretin şekillenmesinde belirleyici olması bekleniyor.
LOJİSTİKTE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE DİJİTALLEŞME STRATEJİLERİNİN ÖNEMİ ARTIYOR
Günümüzde lojistik sektöründe rekabet sadece hız ve maliyetle değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik ve dijitalleşme kapasiteleriyle şekilleniyor. Uluslararası iklim hedeflerine uyum sağlama zorunluluğu, yeşil lojistik uygulamalarını kaçınılmaz kılıyor. Bu kapsamda, karbon salımının azaltılması, enerji verimliliği yüksek araçların kullanımı ve yenilenebilir enerji kaynaklarına entegrasyon, sektörün öncelikli gündem maddeleri arasında yer alıyor.
Dijital dönüşüm ise lojistik süreçlerin şeffaflığını ve verimliliğini artırıyor. IoT (Nesnelerin İnterneti), büyük veri analitiği, yapay zeka ve otomasyon gibi teknolojiler; tedarik zincirlerinin daha esnek, öngörülebilir ve dayanıklı olmasını sağlıyor. Bu gelişmeler, sektörde hizmet kalitesini yükseltirken, maliyet yönetimini de iyileştiriyor.
TÜRKİYE’NİN LOJİSTİK POTANSİYELİ VE YAPISAL İYİLEŞTİRMELER
Türkiye, coğrafi konumu, gelişmekte olan altyapısı ve artan lojistik yatırımları sayesinde bölgesel lojistik merkez olma hedefine hızla yaklaşıyor. Karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu entegre yapısı, Türkiye’yi Asya, Avrupa ve Afrika arasında stratejik bir köprü konumuna getiriyor.
Ancak rapor, Türkiye’nin lojistikte dünya ortalamasının üzerinde performans gösteren ülkelerle rekabet edebilmesi için altyapı yatırımlarının hızlandırılması, gümrük ve sınır geçiş süreçlerinin daha da iyileştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Ayrıca, lojistik hizmetlerinde dijitalleşme ve yeşil dönüşümün sektörde yaygınlaştırılması, sürdürülebilir büyüme için kritik öneme sahip.
POLİTİK İSTİKRAR VE BÖLGESEL İŞ BİRLİKLERİ
Lojistik sektöründe başarı sadece fiziksel altyapı ile sınırlı kalmıyor; bölgesel iş birlikleri ve siyasi istikrar da rekabet avantajını belirliyor. Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada artan jeopolitik riskler, lojistik planlamada yeni yaklaşımlar gerektiriyor. Rapor, sürdürülebilir ve güvenilir lojistik ağları oluşturmak için bölgesel diyalog ve iş birliğinin artırılmasının önemini vurguluyor.
ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE LOJİSTİK SEKTÖRÜNE YÖNELİK BEKLENTİLER
2024 ve sonrasında, lojistik sektörü hem global çapta hem de Türkiye özelinde hızlı bir dönüşüm sürecine girecek. Yeşil lojistik uygulamalarının yaygınlaşması, dijital teknolojilerin entegre edilmesi ve altyapı yatırımlarının hızlanması, sektörün büyümesini destekleyecek temel dinamikler olarak öne çıkıyor.
Rapor, Türkiye’nin lojistik alanındaki potansiyelini tam anlamıyla kullanabilmesi için kamu-özel sektör işbirliğinin güçlendirilmesini ve sürdürülebilirlik odaklı politikaların önceliklendirilmesini öneriyor. Bu adımlar, Türkiye’nin küresel lojistik ağlarında daha etkin ve rekabetçi bir konuma yükselmesine katkı sağlayacak.
DİJİTALLEŞMENİN LOJİSTİĞE ETKİSİ
Türkiye lojistik sektöründe dijital dönüşüm artık zorunlu bir gereklilik haline gelmiştir. GPS takip sistemleri, yapay zeka destekli rota optimizasyonu, blokzincir tabanlı tedarik zinciri yönetimi gibi teknolojiler operasyonel süreçleri kökten değiştirmektedir. Özellikle limanlarda dijitalleşme ile konteyner elleçleme süreleri kısalmış, gümrük işlemleri hızlanmıştır. Türkiye’nin stratejik limanlarında geliştirilen dijital gümrük platformları, hem uluslararası ticaretin önündeki bürokratik engelleri azaltmakta hem de lojistik maliyetleri minimize etmektedir. Öte yandan, lojistik firmalarının ERP ve CRM sistemleriyle entegrasyonu, müşteri taleplerine hızlı yanıt verilmesini ve filo yönetiminin etkinleşmesini sağlamaktadır.
KARBON AYAK İZİNİ AZALTMAYA YÖNELİK POLİTİKALAR VE UYGULAMALAR
Türkiye, 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi doğrultusunda lojistik sektöründe yeşil dönüşüm projelerini hızlandırmaktadır. Elektrikli ve hibrit araç filolarının yaygınlaştırılması, özellikle büyük şehirlerde uygulanan düşük emisyon bölgeleri ile desteklenmektedir. Intermodal taşımacılığın teşvik edilmesiyle, yüklerin uzun mesafeli kısmı deniz veya demir yolu ile taşınarak karbon salımı düşürülmektedir. Yeşil liman projeleri kapsamında enerji verimliliği yüksek vinç ve ekipman kullanımı, yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik temini gibi yatırımlar hayata geçirilmektedir. Ayrıca, lojistik tesislerde enerji yönetimi sistemlerinin kurulması ve atık geri dönüşüm programları sektörün çevresel etkisini azaltmaktadır.
BÖLGESEL REKABET AVANTAJININ TEMEL DİNAMİĞİ
Türkiye’nin lojistik kapasitesini artırmak için kamu-özel sektör işbirliğiyle yürütülen altyapı yatırımları kapsamlı bir biçimde devam etmektedir. Yeni nesil lojistik merkezler (Lojistik Köyler), demir, kara ve deniz yolu entegrasyonunu sağlayarak taşıma sürelerini ve maliyetlerini minimize etmektedir. Sınır kapılarındaki modernizasyon projeleri, Türkiye’nin transit ticaret hacmini artırırken, Habur ve Kapıkule gibi kritik noktaların kapasitesi yükseltilmektedir. Bu yatırımlar, Türkiye’yi Avrupa-Asya ticaret koridorunda güçlü bir kavşak haline getirmektedir. Ayrıca, otoyol ve hızlı tren hatlarının genişletilmesi, yük taşımacılığının hızını ve güvenilirliğini artırmaktadır.
SEKTÖRÜN GELECEĞİNE YATIRIM
Lojistik sektörü büyürken, nitelikli iş gücü ihtiyacı da paralel olarak artmaktadır. Türkiye’de mesleki eğitim kurumları, üniversiteler ve sektör temsilcileri arasında oluşturulan platformlarla, lojistik alanında sertifikasyon ve uzmanlık programları yaygınlaştırılmaktadır. Bu sayede, dijital ve çevreci teknolojilerin etkin kullanımı için gerekli yetkinlikler geliştirilmektedir. Ayrıca, uluslararası standartlarda eğitim programlarının uygulanması, Türkiye’nin lojistikte küresel rekabette güçlü bir pozisyon almasına katkı sağlamaktadır.
KESİNTİSİZ LOJİSTİK İÇİN STRATEJİLER
Son yıllarda yaşanan pandemi, jeopolitik gerilimler ve iklim değişikliği gibi faktörler, lojistik sektöründe kesintisiz hizmet için yeni risk yönetimi modellerinin geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Türkiye’de lojistik şirketleri, alternatif tedarik zinciri rotaları oluşturmakta, esnek stok yönetimi ve dinamik filo planlaması yapmaktadır. Sigorta sektöründeki gelişmeler, lojistikte finansal risklerin azaltılmasına yardımcı olurken, sektör genelinde siber güvenlik yatırımları da hız kazanmaktadır. Bu kapsamda, sektördeki dayanıklılığın artırılması için teknoloji tabanlı erken uyarı sistemleri kurulmaktadır.
TÜRKİYE’NİN KÜRESEL REKABET SAHNESİNDEKİ KONUMU VE STRATEJİK VİZYONU
Türkiye, coğrafi avantajı ve güçlenen lojistik altyapısıyla bölgesel lojistik üssü olma yolunda kararlılıkla ilerlemektedir. Lojistikte dijitalleşme, yeşil dönüşüm ve altyapı yatırımları, ülkenin uluslararası tedarik zincirlerinde vazgeçilmez bir aktör haline gelmesini sağlamaktadır. Önümüzdeki on yıl içinde, entegrasyonun ve sürdürülebilirliğin ön planda olduğu lojistik modelleri Türkiye’nin ekonomik büyümesini doğrudan destekleyecek. Kamu ve özel sektör iş birliğiyle geliştirilen stratejik planlar, Türkiye’nin ticaret yollarının kesişim noktası olarak küresel rekabetteki yerini sağlamlaştıracaktır.