Yakın çevrenin farkında olmak insan duyularının algıladığı verilere bağlıdır. Veriler birleştirilip önceden oluşturulmuş dünya modeline göre işlenir. Sanal gerçeklikte ise gerçek algıların yerini bilgisayarla yaratılan üç boyutlu sahne ve içinde nesnelerin animasyonu alır. Sanal gerçekliğin içine giren kişi kendisini tamamen sarıp sarmalayan bir deneyim yaşar. İllüzyon olduğunu bilse de duyularının beynine yaptığı etkiyi önleyemez! Bu biraz karşımızda limon yiyen kişiyi görünce ağzımızın sulanmasına engel olamamamıza benzer. Oluşan his nesnelerin gerçekçi davranışlarından,  eylem ile geri besleme arasında gecikme olmayışından ve kullanıcının kendisini üç boyutlu ortamdan soyutlayamamasından kaynaklanır. 
• • • 
Bugünlerde özellikle uluslararası akademik kesimde insan-robot arayüzü olarak sanal gerçekliğin kullanılmasının avantaj ve dezavantajları tartışılıyor. Sanal gerçeklik robot programlama, program testi yapma, programlama eğitimi konularında potansiyel vadediyor. Taraftarları sanal gerçeklik ile maliyet düşüşü, kolay kullanılabilirlik, eğitim zamanının kısaltılması, risklerin azaltılması, üretim sistemi ile entegrasyonun ilk defada daha güvenilir olarak yapılması, yeni fonksiyonların rahatça eklenmesi gibi avantajlar ileri sürüyorlar. Karşıtları ise sanal gerçekliğin “tak-kullan” tarzında çalışmadığını, her defasında yeni bir sahne konstrüksiyonu gerektiğini, bunun da avantajları yok ettiğini söylüyorlar. 
• • • 
Şahsen hassas robotların el kitaplarının 300 sayfayı bulduğunu göz önüne alarak sanal gerçekliğe şans tanıyabileceğimizi düşünüyorum. Ne de olsa bizi fiili gerçekliğin sınırlarından kurtarıyor…