ENERJİ YÖNETİMİNDE KRİTİK EŞİĞE BÜYÜK KATKI

SCADA sistemleri ve enerji izleme çözümleriyle şirketlere sağladıkları tasarruf ve verimlilik hakkında bilgiler aktaran Polo Otomasyon Yönetim Kurulu Başkanı Oral Sertbulut, şöyle anlatıyor:

“SCADA sistemleri ve enerji izleme çözümleri, Polo Otomasyon’un müşteri süreçlerine kattığı değerlerin en somut göstergelerinden biridir. Bu çözümlerle firmalara hem operasyonel verimlilik hem de enerji maliyetlerinde ciddi tasarruf imkanı sağlıyoruz. SCADA platformlarımız, üretim hatlarının anlık durumunu izlemek, kritik verileri toplamak ve otomatik raporlar sunmakla kalmıyor; aynı zamanda enerji tüketim profillerini detaylı şekilde analiz ederek israfın önüne geçiyor.

Enerji izleme sistemlerimiz sayesinde müşterilerimiz, tesislerindeki farklı bölümlerin, makine gruplarının ve hatta bireysel ekipmanların enerji tüketimini gerçek zamanlı takip edebiliyor. Bu sayede, gereksiz enerji kullanımı, pik yükler ve düşük verimli ekipmanlar kolaylıkla tespit edilip optimize edilebiliyor.”

GIDA ÜRETİM TESİSİNE ÖRNEK PROJE

Hayata geçirdikleri başarılı projelerden örnekler de paylaşan Sertbulut, şöyle anlattı: “En etkileyici örnek olarak, büyük ölçekli bir gıda üretim tesisinde hayata geçirdiğimiz projeyi paylaşmak isterim. Burada, SCADA sistemimize entegre ettiğimiz enerji analiz modülü ile üretim hatlarındaki enerji kullanım verilerini detaylandırdık. Bu veriler üzerinden yaptığımız optimizasyonla, sadece ilk 6 ayda enerji tüketiminde %15 oranında tasarruf sağlandı. Bu da işletmeye milyonlarca liralık yıllık maliyet avantajı getirdi. Ayrıca üretim hatlarının duruş süreleri ve arıza zamanları da SCADA tarafından izlenip raporlandığı için bakım ve operasyon verimliliği ciddi oranda arttı.”

Polo Otomasyon tarafından hayata geçirilen bu proje, sadece enerji maliyetlerini azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda üretim kalitesinin ve sürekliliğinin de artmasına katkıda bulunmuştur.

Açılış konuşmasını yapan MCS Group Kurucusu ve CEO’su Dr. Adem Kayar, şirketin 20 yıllık başarı hikayesini, Türkiye sanayisine sağladığı katkıları ve geleceğe yönelik stratejik yol haritasını detaylarıyla paylaştı. MCS Group’un kuruluşundan bu yana yalnızca teknoloji üreten değil, aynı zamanda sanayinin dönüşümüne yön veren bir kurum olma hedefi taşıdığını vurgulayan Kayar, “Bugün geriye baktığımızda, 20 yılda yüzlerce fabrikanın dönüşüm yolculuğuna dokunmuş, kritik süreçlerin dijitalleşmesine öncülük etmiş bir yapı görüyoruz. Bu başarı yalnızca teknolojik kabiliyetlerimizden değil, aynı zamanda müşterilerimizin güveninden, ekibimizin özverisinden ve ekosistem paydaşlarımızla kurduğumuz güçlü iş birliklerinden geliyor.” dedi.

"SEKTÖRÜN DÖNÜŞÜMÜNE LİDERLİK ETMEYİ SÜRDÜRECEĞİZ"

Kayar, sürdürülebilir büyüme ve ileri teknoloji yatırımlarının önemine şu sözlerle dikkat çekti:

“Önümüzdeki dönem; yapay zekâ tabanlı karar destek sistemlerinin, kestirimci bakım uygulamalarının, otonom üretim hatlarının ve veri odaklı yönetim kültürünün sanayide standart haline geldiği bir dönem olacak. MCS Group olarak biz de AR-GE yatırımlarımızı bu doğrultuda artırıyoruz. Yapay zekâ, dijital ikiz, IIoT ve enerjide verimlilik odaklı yeni nesil çözümlerle sektörün dönüşüm hızını belirleyen firmalar arasında olmayı sürdüreceğiz.”

Dr. Kayar, MCS Group’un gelecek vizyonunda sürdürülebilirlik, çevresel etki yönetimi ve sıfır karbon hedeflerine yönelik teknolojilerin de kritik bir yer tuttuğunu belirtti.

Etkinlikte ayrıca MCS Group Genel Müdürü Özkan Kayacan, operasyonel başarılar ve stratejik hedefler üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Özel davetli konuşmacılar arasında yer alan Siemens Digital Industries Türkiye’den Hakan Mavruk, dijital endüstrinin global trendlerini aktararak MCS Group’un sektöre katkılarını vurguladı. DİSÜDER Başkan Yardımcısı Hakan Acar ve ENOSAD Genel Sekreteri Tuncay Soydaş ise endüstriyel otomasyonun gelişimi ve sektör iş birliklerinin önemine değindi.

MCS Group, 20. yıl etkinliği sonrasında dijital dönüşüm, akıllı üretim teknolojileri ve endüstriyel inovasyon alanlarındaki çalışmalarını artırarak sürdürmeyi hedefliyor.

Tek Sensör, Dört Proses Değeri:
SM Foodmag, aşağıdaki dört temel proses değerini tek bir sensörle ölçer:

• Akış hızı
• Toplam hacim
• Akış yönü
• Ürün varlığı (boş boru algılama)

Buna ek olarak, iletkenlik ve sıcaklık bilgileri IO-Link üzerinden kontrol sistemine ve IT katmanına iletilir. Bu entegrasyon, proses şeffaflığını artırır ve trend analizleri ile karşılaştırmalar için değerli veriler sağlar.

Dayanıklı ve Hijyenik Tasarım

• Tamamen kaynaklı, kompakt paslanmaz çelik gövde
• Voltaj beslemesi ve çıkışlar için M12 bağlantısı
• 150 °C’ye kadar sıcaklık direnci
• Temizlik maddelerine karşı aşınmaz yüzey yapısı

Bu özellikler, sensörü uzun ömürlü ve güvenilir bir çözüm hâline getirir.

Öne Çıkan Teknik Avantajlar:
✔ Yüksek şok ve vibrasyon direnci
✔ 150 °C sabit sıcaklıklarda bile yüksek doğruluk
✔ Tek port üzerinden veri ve enerji aktarımı
✔ Kolay kurulum (≤ 5 dakika)
✔ 360° LED gösterge ile durum izleme
✔ Entegre sıcaklık ve iletkenlik ölçümü

SM Foodmag, gıda endüstrisinde hijyenik akış ölçümü için güvenilir, dayanıklı ve verimli bir çözüm sunar.

Daha Fazla Bilgi için Gıda endüstrisi için manyetik indüktif akış sensörü - ifm

Program konuğu olan Horizon Danışmanlık Kurucu Ortağı Eser Erginoğlu, Avrupa Birliği'nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ve Türkiye’nin yeni İklim Kanunu çerçevesinde sanayicilerin karşılaşacağı yükümlülükleri anlattı.

“İKLİM KANUNU, RİSK VE FIRSATLARI BEYAN ETMEYİ ZORUNLU KILIYOR”

SKDM’nin sanayicilerde yanlış bir rahatlama hissi yarattığını belirten Erginoğlu:

“‘İthalatçı ödeyecek, biz sadece beyan edeceğiz’ gibi bir algı vardı. Ancak Türkiye’de yürürlüğe giren İklim Kanunu ile birlikte, sürdürülebilirlik raporlama standartlarına uygun şekilde, iklimle ilgili risk ve fırsatların açıkça beyan edilmesi artık zorunlu hale geldi.” dedi.

Özellikle halka açık şirketler ve finans kuruluşları için bu düzenlemenin 2024 itibarıyla zorunlu olduğunu vurguladı.

“3 KRİTERDEN 2’SİNİ SAĞLIYORSANIZ TSRS’YE TABİSİNİZ”

TSRS kapsamında belirlenen eşik değerlerin 250 çalışan sayısı, aktif toplamın 500 Milyon Türk Lirası ve yıllık net satış hasılatının 1 Milyar Türk Lirası olduğunu söyleyen Erginoğlu, “Üç kriterden ikisini sağlıyorsanız ve halka açıksanız TSRS'ye tabisiniz.” dedi.

“DÜZENLEMELERDE GERİ ADIM ATILMAYACAK”

Hayata geçirilen bu düzenlemelerle ilgili geri adım atılmayacağını vurgulayan Erginoğlu, “Türkiye ne sürdürülebilir raporlama standartlarında, ne de emisyon ticari sistemimizde geri adım atmayacak. Türkiye imza attığı uluslararası sözleşmelerde ki Paris Anlaşması bağlayıcıdır; anlaşmanın gerekleri yerine getiremediği zaman ödeyeceği cezalar var. Dolayısıyla artık bunlar kaçınılmaz bir duruma geldi. Bu duruma Türkiye sanayisinin yüzde 80'inin hazır olmadığını söylemek isterim.” dedi.

Karbon hesaplamasını yaparken de artık sadece kapsam 1 ve 2'yi yani zorunlu olan kısımları değil de kapsam 3’ü yani tedarikçi boyutunu da hesaplamak gerekiyor diyen Erginoğlu, “Kapsam 1 ve 2 kolay ama kapsam 3 tarafı hakikaten bir know-how gerektiriyor.” dedi.

“İKİZ DÖNÜŞÜM TEŞVİĞİ: 30 MİLYON TL’LİK PROJEYE DESTEK VAR”

Programın sonunda ikiz dönüşüm (dijital ve yeşil dönüşüm) konusunda mevcut desteklerden de bahseden Erginoğlu:

“En az 30 milyon TL’lik yatırım ve %75 başarı oranı hedefleyen projelere teşvik sağlanıyor. Sanayiciler bu fırsatları değerlendirmeli.” dedi.

2027’DE FAALİYETE GEÇECEK DEV TESİS

İş birliği kapsamında kurulacak fabrikanın ölçeği, Türkiye’nin rüzgar türbini bileşenlerinde tam entegre bir üretim merkezi olma hedefiyle örtüşüyor. 200.000 metrekarenin üzerinde arsa alanı bulunan projede ana inşaat alanı 30.000 metrekarenin üzerinde olacak. 500’den fazla kişiye istihdam yaratması beklenen tesisin planlanan işletme tarihi ise 2027 olarak belirlendi.

Bu yatırım, yerelleştirilmiş kanat üretimini mümkün kılarak türbin tedarik zincirinde hem istikrar hem de rekabet gücü sağlayacak. Aynı zamanda Türkiye’nin 2035 enerji dönüşümü hedeflerine doğrudan katkı sunacak bir üretim kabiliyeti ortaya koyacak.

YEKA VİZYONUYLA UYUMLU YERELLEŞME HAMLESİ

Yeşil enerji dönüşümünde yüzde 70’e varan yerli aksam hedefini içeren YEKA modeli, Türkiye’nin ulusal sanayi gücünü rüzgar türbini üretimiyle buluştururken; Goldwind’in attığı bu adım, yerelleştirme gerekliliklerinin ötesine geçen kapsamlı bir tedarik yaklaşımı sunuyor.

Goldwind’in Türkiye’deki mevcut operasyonları; %88’e ulaşan yerelleştirilmiş iş gücü yapısı, 400 MW işletmede ve 420 MW yapım aşamasındaki proje portföyü ile Afyon, Balıkesir ve Yozgat’ta konumlanan geniş servis ağı sayesinde bu yeni yatırım adımını stratejik olarak güçlendiriyor.

Bu yapı, hem uzaktan izleme sistemleri hem yerelleştirilmiş teknik ekipleri hem de yedek parça teminiyle tam yaşam döngüsü destek mekanizmasını oluşturuyor.

TÜRKİYE’NİN RÜZGAR EKONOMİSİNE STRATEJİK KATKI

Yerelleştirilmiş üretim, uzun vadeli enerji güvenliği ve tedarik zinciri istikrarı anlamına geliyor. Kanat gibi türbin performansını doğrudan etkileyen kritik bir bileşenin Türkiye’de üretilmeye başlanması, sektörde hem maliyet avantajı hem de yüksek teknolojili üretim kabiliyeti yaratacak.

Goldwind, çelik kule, jeneratör ve kanat gibi temel bileşenlerin yerelleştirilmesine dönük planlarıyla Türkiye’nin rüzgar teknolojileri ekosisteminde kalıcı bir oyuncu olmayı hedefliyor. Bu yatırımın, Avrupa tedarik zincirindeki konumunu güçlendirmesi de bekleniyor.

Yeşil Mutabakat’ın Türkiye özelinde tekstil üreticilerine getirdiği en kritik dönüşüm nedir?

Yeşil Mutabakat Türkiye’de tekstil üretimini sadece çevresel değil, stratejik ve ticari bir dönüşüm sürecine soktu. Artık üreticiler, “nasıl üretiriz” kadar “nasıl ölçeriz, nasıl ispatlarız” sorularına da yanıt vermek zorunda. En kritik dönüşüm, “belgeye dayalı sürdürülebilirlik” kavramıdır. Yani sadece iyi niyetli çevre uygulamaları değil, karbon, su, kimyasal ve sosyal verilerin doğrulanabilir şekilde ölçülmesi ve raporlanması gerekiyor. Bu dönüşüm, Türk üreticiler için aslında bir fırsat. Çünkü kalite kültürünü sürdürülebilirlik kültürüyle birleştirebilen işletmeler, Avrupa pazarında yalnızca tedarikçi değil, çözüm ortağı konumuna yükseliyor.

Regülasyona hazırlık sürecinde şirketlerin günümüzde en çok zorlandığı alanlar hangileri? Bu zorlukları aşma noktasında nasıl aksiyon almalılar?

En büyük zorluk veri yönetimi ve kurumsallaşma eksikliği. Birçok fabrika sürdürülebilirlik adına iyi işler yapıyor, ama bunları ölçemiyor, dokümante edemiyor ve markalara şeffaf biçimde sunamıyor. Bu durum, teknik başarıyı stratejik fırsata dönüştürmeyi engelliyor. Fabrikalar için çözüm, proaktif yönetim sistemleri kurmak. Karbon, su ve enerji ölçüm altyapısını kurmak, sürdürülebilirlik göstergelerini insan kaynakları, üretim ve finansla entegre etmek, yönetim kararlarını artık duygu değil veri üzerinden almak. Bu dönüşümün anahtarı teknoloji değil, zihniyet değişimidir. Sürdürülebilirlik bir departman işi değil, işletme kültürüdür.

Sürdürülebilirlik marka kimliği ve şirket kültürü inşasında da önemli bir rol almaya başladı. Sizce bu yeni rolün en çarpıcı etkileri neler?

Eskiden markalar ürünleriyle konuşurdu; bugün değerleriyle konuşuyorlar. Sürdürülebilirlik, bir firmanın etik omurgasını ve topluma karşı duruşunu görünür kılıyor. Bu da hem çalışan bağlılığını hem de müşteri sadakatini yeniden tanımlıyor. En çarpıcı etki, amaç ekonomisi dediğimiz olgunun yükselmesidir. Artık markalar sadece karla değil, anlamla ölçülüyor. Bu dönüşüm, tekstil sektöründe özellikle Z kuşağı çalışanlar ve tüketiciler nezdinde büyük bir güven parametresi oluşturuyor. Fabrikalar artık sadece üretim alanı değil; bir kültür, değer ve farkındalık merkezi haline geliyor.

Karbon vergisi, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması gibi yeni kavramlar tekstil üreticisini nasıl konumlandırıyor?

Bu düzenlemeler, Türk üreticiyi hem tehdit hem fırsatın tam ortasında konumlandırıyor. Eğer karbon ölçümleme sistemleri kurulmazsa, ihracatta ciddi maliyet artışları ve rekabet kayıpları kaçınılmaz olacak. Ancak doğru adımlar atılırsa, Türkiye üretim gücünü karbon bilinçli üretimle birleştirerek Avrupa’nın en güvenilir sürdürülebilir tedarikçisi olabilir. Finansal açıdan bakıldığında, karbon vergisi artık gizli bir maliyet kalemi değil, stratejik bir yatırım aracı. Bugün karbon azaltımına yatırım yapan firmalar, yarının düşük maliyetli ve yüksek itibar sahibi üreticileri olacak.

Tekstil sektöründe yeni rekabet avantajı artık sürdürülebilirlik metriğinden mi okunacak?

Kesinlikle evet. Artık kalite, fiyat ve teslim süresi kadar önemli olan yeni bir parametre var: sürdürülebilirlik performansı. Geleceğin rekabeti kim daha çok üretiyor değil, kim daha az iz bırakıyor üzerine kurulacak. Ben bu dönemi sorumlu rekabet çağı olarak adlandırıyorum. Markalar artık tedarikçilerini sadece maliyet verimliliğiyle değil, etik duruşu, sosyal sorumluluğu ve çevresel verisiyle seçiyor. Bu da Türk üreticiler için güçlü bir fırsat: çünkü ülkemizin üretim kültüründe zaten kalite ve esneklik DNA’sı mevcut. Şimdi buna etik üretim disiplini eklendiğinde, küresel ölçekte benzersiz bir avantaj doğuyor.

Tedarik zincirinde karbon emisyonlarını düşürmeye dayalı ölçümleme zorunluluğu arttıkça Türk üreticiler hangi kaslarını geliştirmek zorunda kalacak?

En kritik üç kas: ölçümleme, izlenebilirlik ve dijital raporlama. Fabrikalar artık yalnızca kendi üretim hatlarını değil, tüm tedarik zincirini ölçmek zorunda. Bu da şu becerileri gerektiriyor: LCA (Yaşam Döngüsü Analizi) bakış açısı, dijital veri toplama ve analiz altyapısı, tedarikçilerle veri paylaşımını kolaylaştıran açık sistemli iş modelleri. Bu kasları geliştiremeyen firmalar sürdürülebilirlik raporlamasında dışarıda kalacak. Ancak bu alanlarda güçlenen üreticiler, markaların uzun vadeli tedarikçi listelerine girmede stratejik ortak konumuna yükselecek.

Global pazarda kendine yer edinen Türkiye tekstil tedarik zincirinde, sürdürülebilirlik adımları sonrasında en stratejik kırılgan nokta sizce neresi?

En kırılgan nokta insan faktörü. Türkiye üretim kalitesiyle fark yaratıyor; ancak sürdürülebilirlikte en büyük risk hala insan kaynağı, çalışma koşulları ve kurum içi farkındalık düzeyi. Makine parkuru yenileniyor, kimyasal sistemler modernleşiyor; ama çalışan mutluluğu, etik yönetim, iletişim kültürü aynı hızla dönüşmüyor. Gerçek sürdürülebilirlik, karbon ayak izini değil, emek ayak izini de kapsamalıdır. Benim vizyonumda sürdürülebilir üretim, doğayı koruduğu kadar insan onurunu da koruyan üretimdir. Türkiye bu bilinci sistematik hale getirebilirse, sadece Avrupa’nın değil, dünyanın vicdanlı tedarikçisi olabilir.

TÜRKİYE’NİN İKLİM HEDEFLERİNE ULAŞMASINA KATKI SAĞLAYACAK

DenizLeasing Genel Müdürü Burak Koçak konuyla ilgili değerlendirmesinde, “DenizLeasing olarak enerji verimliliği, karbon azaltımı ve çevresel sürdürülebilirliği merkeze alan yatırımları desteklemek bizim için yalnızca finansal hedef değil, topluma karşı sorumluluğumuz. Paris Anlaşması’nın amaçlarıyla uyumlu şekilde Proparco ile gerçekleştirdiğimiz anlaşma da ülkemizin yeşil, düşük karbonlu ve sürdürülebilir ekonomiye geçiş sürecine, dolayısıyla iklim hedeflerine ulaşmasına katkı sunma vizyonumuzun somut bir göstergesi.” dedi.

“TÜRKİYE’NİN NET SIFIR EMİSYON HEDEFLERİNE DE KATKI SUNUYORUZ”

Proparco CEO Yardımcısı Djalal Khimdjee, “DenizLeasing iş birliğimizle, kapsayıcı ve güvenilir ekonomik büyümenin temel unsurlarından yeşil finansı destekleme konusundaki kararlılığımızı ortaya koyuyoruz. Aynı zamanda, yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği yatırımlarına sağladığımız destekle, Türkiye’nin net sıfır emisyon hedeflerine de katkı sunuyoruz. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan ‘İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme’ ile ‘İklim Eylemi’ hedeflerine hizmet edecek 50 Milyon Euro tutarındaki bu proje kapsamında, uzun yıllara dayanan DenizBank ortaklığımızın DenizLeasing ile güçlenerek devam etmesinden ayrıca mutluluk duyuyoruz.” ifadelerini kullandı.

MetaEntry, insanları, objeleri ve ortamları yüksek doğrulukta tarayarak dijital ortama aktaran sistemler geliştiriyor. Şirket, kendi üretimi donanım ve yazılımlarla endüstrinin ihtiyaç duyduğu tarama teknolojilerini yerli olarak sunuyor.

Sadece dijital ikiz alanında değil, hologram teknolojilerinde de yenilikçi çalışmalar yürüten girişim, Holoxone iş birliğiyle Türkiye’de ilk kez yerli hologram cihazlarının geliştirilmesine katkı sağlıyor. Bu cihazlar, yapay zekâ destekli asistanlar aracılığıyla kullanıcılarla gerçek bir insan varmış gibi etkileşim kurulmasına olanak tanıyor. Ayrıca eğitim, turizm ve perakende gibi farklı sektörlerde 3 boyutlu ürün tanıtımı, otel karşılama sistemleri ve dijital eğitim içerikleri gibi farklı bir çok alanda da kullanılabiliyor.

MetaEntry’nin kurucu ortağı Nihat Özkurt, dijital ikiz teknolojileri, 3 boyutlu tarama sistemleri ve hologram yazılımları üzerine çalışmalar yürütüyor. Geliştirdikleri teknolojilerin Türkiye’nin dijital dönüşüm sürecine katkı sağlamayı hedeflediğini belirtiyor.

MetaEntry, geliştirdiği yerli teknolojilerle endüstride ve birçok alanda dijital dönüşümün yerli temellerini atmayı amaçlıyor.

TASARRUF VE KONFOR BİRARADA

Evlerdeki ısıtma sisteminin kaliteli olması kadar verimli çalışması da soğuk kış aylarında konforu ve bütçeyi doğrudan etkiliyor. Modern ısıtma sistemlerinin vazgeçilmez bir parçası olarak oda termostatları ile kombilerin birlikte kullanılması da doğru ısıtma yöntemlerinin başında geliyor. İki cihazın sunduğu mükemmel çözüm ile hem evlerde ideal sıcaklık koşullarına günün her anında ulaşmak hem de enerji faturalarında tasarruf sağlamak mümkün.

Baymak Oda Termostatı ise her iki ürünün de performansını artırıyor. Oda termostatıyla birlikte kullanılan kombiler, gereksiz enerji tüketimini engelleyerek daha dengeli ve kontrollü ısıtma sağlıyor. Bu da hem konforu artırıyor hem de enerji tasarrufuna doğrudan katkı sunuyor. Baymak; kombileri ile senkronize şekilde ve kablosuz olarak çalışan ‘Logi S’ ve ‘Logi S Pro’ oda termostatlarını ürün portföyünde bulunduruyor. Dijital ekranlı ve 0,5 °C sıcaklık hassasiyeti kontrolü özelliğine sahip Baymak oda termostatları, mobil uygulama üzerinden uzaktan kombi kontrolüne imkan sağlıyor ve programlanabiliyor. Ayrıca dijital ekranlı ve 0,5 °C sıcaklık hassasiyeti kontrolü olan ürünler, 0,1 °C sıcaklık ölçüm hassasiyeti ve 5 -30 °C sıcaklık kontrol aralığına sahipler ve kullanıcıların tercihlerinde öne çıkıyor.

Araştırma, bu güven artışının somut karşılığını da ortaya koyuyor. CEO’ların önemli bir bölümü, 2026’ya yaklaşırken stratejik planlarını kısa vadeli dalgalanmaları değil, uzun vadeli dönüşümü merkeze alacak şekilde yeniden şekillendiriyor. 2024’te daha ölçülü kararlar alan şirketler, 2026’ya yaklaşırken yöneticilerin artık riskten kaçınmak yerine yatırım ve inovasyona daha çok odaklanmaya başladığını gösteriyor.

YAPAY ZEKÂ, BÜYÜME STRATEJİLERİNİN MERKEZİNDE

Bu dönüşüm eğiliminin en belirgin yansıması, teknoloji modernizasyonu ve yapay zekâ yatırımlarının hızla C-level gündemin merkezine yerleşmesidir. IBM’in 2025 CEO Study raporu, yüksek performanslı şirketlerin rekabette öne çıkmasının en önemli nedeninin yapay zekâ çözümlerini daha hızlı ve daha geniş ölçekte hayata geçirmeleri olduğunu ortaya koyuyor. CEO’lar, büyümeyi hızlandıracak en önemli alan olarak teknoloji modernizasyonu ve yapay zekâ entegrasyonunu tanımlıyor.

IBM raporu, birçok liderin yapay zekâyı yalnızca verimlilik sağlayan bir araç değil, aynı zamanda yeni değer yaratımının çekirdek motoru olarak gördüğünü gösteriyor. Özellikle en başarılı şirketlerde, veri kullanımındaki olgunluk, gelişmiş analitik yetkinlikleri ve AI’nin karar alma süreçlerine sistematik entegrasyonu belirleyici faktörler olarak öne çıkıyor. Bu bilgiler, şirketlerin 2026’ya hazırlanırken teknolojiyi destekleyici bir araç değil, büyüme stratejisinin vazgeçilmez bir parçası olarak konumlandırdıklarını doğruluyor.

GÜVENİN KAYNAĞI, TEKNOLOJİDEN ÇOK İNSAN FAKTÖRÜ

İnsan Kaynakları danışmanlık firması Gilda&Partners Consulting Kurucusu Jilda Bal, CEO güvenindeki bu yükselişi şöyle değerlendiriyor:

“Yapay zekâ ve teknolojiye duyulan güvenin artması, sadece yeni araçların başarısı değil, liderlerin öğrenme hızının ve adaptasyon kapasitesinin yükseldiğini de gösteriyor. Ancak teknolojik ilerlemenin kalıcılığı, insan faktörüne yapılan yatırımla ölçülür. 2026’da başarılı olacak şirketler, yalnızca yapay zekâyı entegre edenler değil, bu dönüşümü çalışanlarıyla birlikte yönetenler olacak. Güvenin asıl kaynağı hâlâ insandır.”

“TÜRKİYE’NİN TEKNOLOJİK MARKASI OLMA HEDEFİMİZE KARARLILIKLA İLERLİYORUZ”

DOF Robotics Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Mertcan, “DOF Robotics olarak 2025 yılının üçüncü çeyreğinde de hedeflerimiz doğrultusunda güçlü büyümemizi sürdürdük. Esnek ve özelleştirilebilir üretim kabiliyetlerimizle teknolojiyi hayal gücüyle harmanlayarak dünya çapında fark yaratan çözümler sunuyoruz. Ar-Ge ve inovasyona yaptığımız yatırımlar sayesinde Türkiye’nin teknolojik markası olma hedefine kararlılıkla ilerliyoruz. Türkiye, hareket simülatörleri ve hareketli sinemalar gibi ileri teknoloji gerektiren ürünlerde artık uluslararası pazarlarda rekabetçi bir konuma ulaştı. Bu alandaki ihracatın neredeyse tamamının şirketimiz tarafından gerçekleştirilmesi ise bizim için büyük bir gurur kaynağı. Gelir, kârlılık ve özkaynaklarda yakaladığımız bu güçlü artış, stratejilerimizin doğruluğunu ve sürdürülebilir büyüme gücümüzü ortaya koyuyor. Önümüzdeki dönemde güçlü mühendislik kadromuz, Ar-Ge odaklı büyüme stratejimiz ve küresel vizyonumuzla Türkiye’yi teknoloji ve inovasyon turizminin öncüsü haline getirmeyi, Türk mühendisliğinin marka değerini dünya sahnesinde daha da yükseltmeyi amaçlıyoruz” dedi.

DOF ROBOTICS’TEN TÜRKİYE’DE TURİZM ODAKLI YENİ PROJELER

Otonom robot sistemleriyle entegre hareket simülatörleri ve dijital deneyim teknolojileri geliştiren DOF Robotics, küresel ölçekte faaliyetlerini hız kesmeden sürdürüyor. Şirket, dünyanın 6 kıtasında 60’tan fazla ülkeye ihracat gerçekleştirirken; ABD ve Çin başta olmak üzere Universal Studios, Marvel, Warner Bros gibi dünyanın en çok ziyaret edilen tema parklarına yüksek teknolojili ürünler üretiyor. DOF Robotics, ayrıca Angry Birds, Monster Jam, Transformers ve Smurfs gibi dünyaca ünlü markalarla yaptığı iş birlikleriyle, özel efektlerle güçlendirilmiş sanal gerçeklik ortamları, etkileşimli içerikler ve oyunlar geliştiriyor.

Şirket, küresel pazarlardaki başarısının yanı sıra, Türkiye’de de turizm ve eğlence sektörüne katma değer kazandıracak yatırımlara odaklanıyor. Bu kapsamda şirketin gündeminde üç önemli Flying Theater projesi bulunuyor. Daha önce Meksika’da başarıyla hayata geçirilen Flying Theater projesine benzer konseptte tasarlanan Kapadokya Flying Theater Projesi, Kapadokya’nın doğal ve kültürel zenginlikleriyle uyumlu bir tasarım anlayışıyla geliştirilecek. Proje ile bölge turizmine yeni bir soluk kazandırmayı hedefliyor. Beyoğlu'nda konumlandırılması planlanan İstanbul Flying Theater Projesi ise İstanbul’un kültürel mirasına modern bir deneyim alanı eklemeyi amaçlıyor. Antalya şehir merkezinde planlanan Antalya Flying Theater Projesi ise kentin turizm ve eğlence sektörüne katkı sağlamayı hedefliyor. Projenin yerli ve yabancı ziyaretçilere farklı bir eğlence deneyimi sunarak kentin cazibe merkezlerinden biri olması bekleniyor.

ULUSAL VE ULUSLARARASI ALANDA ÇOK SAYIDA PRESTİJLİ ÖDÜLÜN SAHİBİ

Ticaret Bakanlığı tarafından yürütülen, devlet destekli markalaşma programı Turquality markası olan şirketin yurt dışı ve yurt içinde kazandığı belli başlı ödüller şöyle:

· Her yıl ABD’de Orlando şehrinde düzenlenen eğlence fuarlarından olan IAAPA Expo’da 2016, 2022, 2023 ve 2024 yıllarında IAAPA Brass Ring Award ile Golden Pony ve Shining Stars ödülleri.

· Las Vegas’ta düzenlenen eğlence fuarı CES’te Artırılmış Sanal Gerçeklik kategorisinde İnovasyon Ödülü.

· 2024 yılında IAAPA Asya ve 2023 Thailand Fuarı’nda IAAPA Brass Ring Best Exhibit kategorisinde birincilik ödülü.

· 2024 ve 2025 yılında Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından “Inovalig/İnovasyon Stratejisi” ödülü.

· Deloitte tarafından düzenlenen Avrupa, Orta Doğru ve Afrika’daki en hızlı büyüyen teknoloji şirketlerinin belirlendiği Deloitte Teknoloji EMEA Fast 500 2024 listesine girdi.

· 2025 yılında Marmara Üniversitesi İşletme Kulübü'nün düzenlediği Kristal Marmara Ödülleri'nde "Yılın En İyi Teknoloji Şirketi" ödülü.

· 2025’te İspanya’nın Barcelona kentinde düzenlenen IAAPA Expo Europe’ta “IAAPA Brass Ring Best Exhibit” ödülü.

· Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)’nden “Türkiye’de En Hızlı Büyüyen 100 Şirket” ödülü.

· Inc. Türkiye’nin düzenlediği Türkiye’nin en hızlı büyüyen şirketlerinin belirlendiği “Inc. Türkiye 100” ödülü.

· TÜBİTAK'ın düzenlediği BİGG Spor Ödülleri'nde, “Sanal Gerçeklik Teknolojisi Destekli Bisiklet Simülatörü ve Spor İçeriğinin Geliştirilmesi” ödülü.

· Turkishtime Ar-Ge Ödülleri’nde ‘Makine ve Aksamları Sektöründe Ar-Ge’ye En Fazla Harcama Yapan İlk 10 Şirket’ arasına girdi.

Dijitalleşme, e-mobilite ve sürdürülebilirlik ekseninde otomotiv endüstrisinin geleceğinin konuşulduğu oturumda; veri odaklı yönetimden akıllı şarj altyapılarına, enerji verimliliğinden yeni nesil kullanıcı deneyimlerine kadar pek çok başlıkta güçlü içgörüler paylaşıldı.

DİSÜDER Başkanı Dr. Adem KAYAR, Yalın, Dijital ve Sürdürülebilirlik Mühendislik Hedeflerinde Güvenilir Danışman Dr. Alperen Dülge, İstanbul Topkapı Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümünden Batuhan Kocaoğlu ve Yönetim ve Teknoloji Stratejisti, Konuşmacı, LinkedIn Business Influencer Cem Tokbay oturumda yer alan isimler oldu.

DİSÜDER'den yapılan açıklamada "Sektöre değer katmaya devam eden tüm katılımcılara, destek veren partnerlerimize, kurucu üyelerimizden Haluk Sayar ve başkanlığını yürütmekte olduğu Avrasya E-Mobilite Derneği (Eski isim AVERE) ile organizasyon ekibine teşekkür ederiz. Birlikte düşünmeye, birlikte üretmeye ve sürdürülebilir geleceği birlikte inşa etmeye devam ediyoruz." açıklamasında bulunuldu.

TÜRKİYE’DE BİR İLK NİTELİĞİ TAŞIYOR

Sahada görev alan ekipler, projenin tüm aşamalarını sıfır kaza prensibiyle, büyük bir dikkat ve koordinasyonla tamamladı. Yüksekliği, ağırlığı ve hassas montaj gerekliliğiyle Türkiye’de bir ilk niteliğini taşıyan bu türbin kurulumu, yerli rüzgar sektörünün ulaştığı mühendislik seviyesini bir kez daha gözler önüne serdi.

Çalışmayı gerçekleştiren ekip, başarının sadece bir proje bitişi değil, insan emeği, ekip ruhu ve güvenlik kültürünün sahada vücut bulmuş hali olduğunu vurguluyor. Rüzgar enerjisinin yükselen değerinde rol oynayan bu tür büyük ölçekli montaj operasyonları, Türkiye’nin yenilenebilir enerji vizyonunun da en somut göstergeleri arasında.

İmza töreni, Ali Sami Yen Spor Kompleksi RAMS Park’ta Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Dursun Aydın Özbek, Galatasaray Sportif A.Ş. Başkan Vekili Abdullah Kavukcu, CW Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Tarık Sarvan ve CW Enerji CEO’su Volkan Yılmaz’ın katılımıyla gerçekleştirildi.

“GÜNEŞİN ENERJİSİNİ MİLYONLARA ULAŞTIRIYORUZ”

CW Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Tarık Sarvan, imza töreninde yaptığı açıklamada, yenilenebilir enerjinin gücünü sporla bir araya getiren bu stratejik iş birliğinin önemine dikkat çekerek, “Türkiye’nin ve Avrupa’nın önde gelen fotovoltaik güneş paneli ve hücre üreticilerinden biri olarak Galatasaray ile bu anlamlı sponsorluk anlaşmasına imza atmaktan büyük gurur duyuyoruz. Bu iş birliğiyle birlikte, güneşin enerjisini sahalara, spora ve milyonlara ulaştırmanın mutluluğunu yaşıyoruz.” dedi.

“YENİLENEBİLİR ENERJİ VİZYONUNU SAHALARA TAŞIYORUZ”

CW Enerji CEO’su Volkan Yılmaz ise, futbolun geniş kitlelere dokunan gücüyle yenilenebilir enerji farkındalığının daha da görünür olacağını vurgulayarak, “Bu birliktelikle yenilenebilir enerjinin gücünü spora, topluma ve geleceğe taşıyoruz. Güneşin temiz ve sınırsız enerjisini, sporun dinamizmiyle bir araya getirmek, hem sektörümüz hem de toplumsal farkındalık adına büyük anlam taşıyor.” diye konuştu.

SEKTÖR İLE SPOR ARASINDA YENİLİKÇİ BİR KÖPRÜ

CW Enerji’nin Galatasaray forma sırt sponsorluğu, Türkiye’de yenilenebilir enerji sektörünün görünürlüğü açısından önemli bir adım niteliği taşıyor. Hem spor ekonomisine hem de sürdürülebilirlik vizyonuna katkı sunan bu kapsamlı iş birliği, enerji dönüşümünün spor markalarıyla kurduğu ilişkide yeni bir dönemin işareti olarak görülüyor.

"Zoru başardık, Çin'e yazılım sattık" diyen Dinçelli, konuya ilişkin yaptığı açıklamada "Yurt dışı maceramıza Çin ile devam ediyoruz. Çin'in iki farklı mermer makina imalatçısına köprü kesim yazılımımızı hem Motion/CNC, hem arayüz, hem de Cad/Cam olarak sunacağız. Haftaya devreye almalar için Çinde olacağız." dedi.

Dinçelli, "CMD Yazılım ve Otomasyon olarak, sektörümüzün ihtiyaçlarını doğru analiz ederek çıktığımız bu yolda her zaman ilk ilkemiz müşterilerimizi memnuniyetini en üstte tutmak olmuştur. Güncel teknolojileri kullanarak üst düzey sorunsuz sistemler kurarak müşterilerimizin üretimlerinin aksamamasını sağlıyoruz. Çözümlerimizde yerli bilgi gücünü en yüksek seviyede kullanarak, uygulamalarımız ve projelerimizde sorunları kolayca analiz edebiliyor ve çözümlerimizi hızlıca aktarabiliyoruz." dedi.

Dünyada sera gazı emisyonlarının en büyük kaynaklarından biri olan inşaat sektörü, iklim kriziyle mücadelede kilit bir role sahip. Bu farkındalıkla geliştirilen FoCA Türkiye Projesi, 2023–2025 yılları arasında yürütülen uluslararası iş birliğiyle inşaat sektörünün karbonsuzlaşma hedeflerine katkı sunmak üzere hayata geçirildi. Proje kapsamında geliştirilen dijital platform, yapı malzemelerinin çevresel etkilerini şeffaf, karşılaştırılabilir ve erişilebilir hale getiriyor.

Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) koordinasyonunda yürütülen proje; Polonya Yeşil Bina Konseyi (PLGBC), Yıldız Teknik Üniversitesi (YTU), Wroclaw University of Science and Technology (WUST) ve Polish Building Research Institute (ITB) resmi partnerliğinde, CORNET çağrısı kapsamında gerçekleştirildi. FoCA, Türkiye ve Avrupa Birliği’nin iklim politikalarıyla uyumlu olarak, özellikle KOBİ ölçeğindeki mimarlık ve mühendislik ofislerine bilimsel temelli, kullanıcı dostu bir karar destek aracı sunmayı amaçlıyor.

HER ADIMIN ETKİSİ ÖLÇÜLEBİLİR HALE GELDİ

FoCA platformu, inşaat sektörüne yönelik dört ana modül üzerinden hizmet veriyor: Eğitim Modülü, Malzeme Veritabanı, Malzeme Karşılaştırma Modülü ve Bina Analizi Modülü. Bu yapı sayesinde kullanıcılar, malzeme seçimi aşamasından bina ölçeğine kadar her adımda çevresel etkileri ölçebiliyor, daha düşük karbonlu alternatifleri karşılaştırabiliyor ve projelerini sürdürülebilirlik kriterleriyle uyumlu hale getirebiliyor.

YILLIK 35 BİN ADET ÜRETİM KAPASİTESİ

15 yılı aşkın teknoloji yolculukları boyunca “yerli üretim, yerinde üretim” felsefesiyle hareket ettiklerini vurgulayan Reeder CEO’su Uygar Saral, “Bugün geldiğimiz noktada hem Reeder için hem de bu topraklar için önemli bir adım atıyoruz. NordeeC Mobility ortak girişimi ile birlikte, Türkiye’yi yeni nesil elektrikli araç teknolojilerinin üretim merkezi haline getiriyoruz. Yıllık 35 bin adet üretim kapasitemizle dünyanın elektrikli aracını Samsun’da üreteceğiz. ABD pazarından gelen talebi karşılamanın yanı sıra Orta Doğu ve Avrupa gibi yeni pazarlara da açılacağız. Projenin tam ölçekli hayata geçmesiyle birlikte Samsun ve çevresinde nitelikli istihdam yaratılması, Türkiye’nin yüksek teknolojili ihracat kalemlerinin güçlenmesi ve yerli tedarik zinciri için yeni fırsatların oluşmasına da katkı sağlayacağız.” değerlendirmesinde bulundu.

"İKİ YIL İÇİNDE BİNALAR GÜÇLENDİRİLİP CAN KAYIPLARI ÖNLENEBİLİR"

"Olması muhtemel bir İstanbul depreminde daha hızlı ve ekonomik çözümlere en azından bu dönemde gidilmesi gerektiği kanaatindeyiz." diyen Tatlıpınar, "İnsanlar hem bürokratik sorunlar hem de ekonomik nedenlerle yapılarının depreme dayanıksız olduklarını bile bile yaşamaya devam etmek zorunda kalabiliyorlar. Biz bu durumun daha farklı güçlendirme yöntemleri uygulanarak, hem ekonomik, hem daha hızlı hem de can kaybına yol açmayacak şekilde çözülebileceği inancındayız.

Mevcut yönetmelik, can güvenliğini sağlayacak şekilde, sınırlı yapısal hasarlara izin vermektedir. Buna ek olarak, toptan göçmeyi engelleyen, daha hızlı uygulanabilir bir mühendislik yaklaşımını mümkün kılacak, yeni bir yasal düzenleme ve devlet desteğiyle, iki yıl içinde İstanbul’daki deprem riski taşıyan binaların güçlendirilerek, olası can kayıplarının büyük oranda önleneceğine inanıyoruz." diye devam etti.

Tatlıpınar sözlerini, "Devlet tarafından ekonomik kaynaklar sağlanıp, akademisyenlerle yapılabilecek böyle bir yönetmelik ile güçlendirme işlemleri daha hızlı ve ekonomik bir şekilde yapılarak olası can kayıplarının önüne büyük oranda geçilecektir." diyerek sonlandırdı.

Güçlendirme işlemlerine örnek veren Fed Construction İnşaat Mühendisi Ümit Atalay, bunların: güçlendirme perdesi ilavesi, kolon mantolama, karbon fiber uygulamaları ve sismik izolatör, sönümleyici gibi deprem yalıtımı işlemleri olduğunu söylüyor.

GÜÇLENDİRMEDE YETKİNLİK ÇOK ÖNEMLİ

"Yapacağımız güçlendirmenin türünü belirlerken yapının öncelikle dayanımını mümkün olan en az kullanım alanı kaybını sağlayarak gerçekleştirmeye çalışıyoruz." diyen Atalay, "Bilinçsizce yapılacak bir güçlendirme projesi yapının dayanımını arttırıyor olsa bile mimari kullanım alanını küçülttüğü taktirde doğru bir güçlendirme uygulaması olmaktan uzak kalacaktır. Bu ve bunun gibi çeşitli sebeplerden ötürü, özellikle güçlendirme projelerinin bu işlerde tecrübe sahibi olan yetkin mühendislerce yapılması gerektiğini vurguluyoruz." diye anlatıyor.

Son yıllarda kendilerine en çok sorulan sistemlerden olan lifli polimer yani karbon fiber ile güçlendirme yönteminde hedefin daha çok yapının sürekliliğini arttırmak olduğunu ve tek başına bir binanın güçlendirilmesinin her zaman mümkün olmadığını aktaran Atalay, "Lifli polimerin yanında yeni taşıyıcı eleman ilavesi de yaparak önce yapının dayanımını arttırıp kalan yetersizlikleri karbon fiberle sağlyoruz." diyor.

Atalay sözlerini "Taahhüt işlerimizde ise hedefimiz; doğru zamanda, doğru şartlarda ve doğru şekilde inşa etmektir." diye noktalıyor.

Kontek Enerji, Solar Alliance Partnerlik Ağı ile Türkiye'nin her yerinde Kontek Enerji güvenceli GES⁺ projeleri gerçekleştiriyor. Solar Alliance GES çözümleri kapsamında çatı üzeri güneş enerji santrallerinden saha GES çözümlerine, enerji depolamadan e-mobilite çözümlerine kadar birçok konuda yatırımcılara hizmet sağlayacak. 

SOLAR ALLİANCE GES⁺ ÇÖZÜMLERİ: