Rüzgar enerjisi bir dönem üzerinde çok konuşulan konulardandı. 55km/ saat üzerindeki rüzgar hızlarında kendilerini dört yıldan kısa sürelerde geri ödeyebilen yatırımlar çok çekici görünmekteydi.  Tabii bu hızdaki rüzgarın yılın altı ayı esmesi de önemli bir karlılık faktörü idi. Ancak rüzgarın geçmiş verileri gelecekte de aynısının olacağına yönelik garanti anlamına gelmemekteydi. Sürekli esmemesi bir yana, rüzgarın ürettiği elektriğin depolanamaması, bu sistemin yeterli arzı sağlama noktasında pek de güvenilir olamamasına yol açıyordu. Dolayısıyla rüzgar, su-fosil yakıt kaynaklı güç üretiminin yerini almada çok zayıf kaldı. Taa ki veri analizi yapan yazılımların yetkinlikleri gelişinceye kadar… Büyük veri analizleri yapan yazılımlar o kadar geliştiler ki rüzgarın ne zaman hangi şiddette eseceğini,   

yağmurun ne zaman yağacağını, sıcaklığın ne zaman değişeceğini saati saatine öngörebilir oldular. Üstelik bunun için öyle süperbilgisayarlara da gerek bulunmuyor (ülkemizde biri İTÜ, diğer ODTÜ olmak üzere sadece iki süperbilgisayar mevcut!). Dolayısıyla bu yazılımlar bir şehirde ertesi gün sıcaklığın hangi saatlerde çok yükseleceğini, dolayısıyla klimalara olan talebin çok artacağını, ancak rüzgar enerjisinin bu talebi karşılayamayacağını kestirebiliyor. Bu kestirim üzerine de klimalara rüzgarın çok estiği saatler olan örneğin 06:00-09:00 arasında çalışmalarını bildirebiliyor. Yalıtımı iyi binalar soğuğu uzun saatler tutabiliyorlar. Böylelikle rüzgar ile üretilen enerji yetersiz kalmaktan öte depolama gereksinimi olmadan talebi sorunsuz karşılayabiliyor (bahsi geçen şehir Houston, ama diğer ABD şehirleri de sırada). Yazılım pek çok konu gibi rüzgar enerjisini karlılığını da belirlemekte…