Çalışanlar, dış etkenlerden kansere yakalanma olasılığının artmasıyla iyi bir potansiyel oluştururken; patronlar da kansere yakalanmaları halinde tedavi için harcayabilecekleri büyük paralara sahip olmaları açısından iyi bir potansiyel oluşturuyor!

Kanser dosyası 1 ve 2

Bu yazı dizisine yeni vakıf olan okuyucularımız için kanser dosyası 1 ve 2 başlıklı yazıları birkaç cümleyle özetlersek şunları yazabiliriz:
Şubat ayında gazeteci Uğur Dündar, Arena isimli TV programı aracılığıyla İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nün cihazlarını yenilemek amacıyla bir yardım kampanyası başlatmıştı… Biz, toplanan paraların bir kısmıyla kanser araştırma merkezi kurulmasının daha yararlı olacağını yazmıştık. Bir diğer yazıda kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi ve radyoterapi hakkında bilgiler vermiştik. (Yazıların tamamına www.alternatifyayincilik.com adresinden ulaşılabilir.)

Kemoterapi ve radyoterapinin dışında kanser tedavisi

Tüm dünyada Ortodoks tıbbın uygulattığı kanser tedavisi kemoterapi ve radyoterapidir. Ancak bu tedavi şekline karşı olan doktorların sayısı da her geçen gün artıyor. Bu artış, hem bu tedavi şeklinde başarı oranının istenilen seviyelerde olmaması; hem de kemoterapi ve radyoterapinin zararlarının çok oluşundan kaynaklanıyor.

Ortodoks tıbbın uyguladığı kemoterapi ve radyoterapiyi reddeden, Ortodoks tıbbın da onları reddettiği bir kanser tedavisi var bazı ülkelerde... O da BAÐIŞIKLIK SİSTEMİ TEDAVİSİ. Bu tedavi kapsamında; otojen aşı, oksijen tedavisi, yüksek ateş tedavisi, ozon tedavisi, A,B,C,E vitaminleri gibi uygulamalar geliyor.

Bu farklı tedavi şeklini Türkiye, Op. Dr. İlhami Güneral’la tanıdı… Dr. Güneral 78 yaşında prostat ve lenf kanserine yakalanmıştı. Meslektaşları ona kemoterapi ve radyoterapiyle 1 ya da 1 buçuk yıl ömür biçtiler, o bunları reddetti ve National Geographic Dergisi’nde okuduğu bir köşe yazısının peşine düştü. Söz konusu yazıda bazı ülkelerde farklı tedavi şekli uygulayan kanser kliniklerinin olduğunu öğrendi. Bu kliniklerden birini buldu ve tamamen iyileşti.

Dr. Güneral nasıl iyileşti?

Buradan ötesini, Dr. İlhamı Güneral’ın kendi sözlerinden aktaralım:

“İlaç sanayi ile işbirliği yapmayan, kemoterapi ve radyoterapiyi reddeden doktorların sayesinde, ‘otojen aşı’ denilen yöntemle iyileştim. Benim mikrobumdan aşı ürettiler. Daha sonra eşimden alınan kandan TNF denilen, `tümör nekrosis faktör` araştırması yapıldı. Bu sistem karaciğerin kendisini yenileme gücünü artıran, bir nevi savunma sistemine katkı sağlayan bir yardımcıdır. Benim için üretilen aşı ile eşimden alınan sağlıklı kanı birleştirdiler ve beni iyileştirdiler. Bu tedaviyle ve çeşitli vitaminlerle 2 yıl içerisinde tamamen iyileştim.”

Tedavi şeklini Türkiye’de uygulamaya çalıştı

Dr. İlhamı Güneral kendi iyileştikten sonra, bu tedavi şeklini Türkiye’de uygulamaya çalıştı... Çalıştı diyorum çünkü hayli ilerlemiş yaşı, sınırlı imkanları ve sadece kendine uygulanan tedavi şeklinden anladığı kadarını uygulamaya çalıştı. Buna rağmen başarı oranı hiç de azımsanamayacak seviyelerdeydi. Dr. Güneral, 15 yıl boyunca kendini vakfettiği bu yolda 94 yaşında vefat etti.

Önümüzdeki sayı:

Yurtdışındaki kanser kliniklerini Türkiye’ye getirelim

Kemoterapi ve radyoterapiyi reddeden, bağışıklık sistemi tedavisi uygulayan ve başarı oranı yüksek olan bu kanser kliniklerinden; neden Türkiye’de de olmasın?
15 Ocak 2008 tarihli S.T. Makina Dergisi’nde bunu nasıl yapabileceğimizi yazacağım. Ama bir şartım var: Kanser gibi hassas bir konuda, biz bu işten kaç para kazanırız diye düşünmek yok...
Çünkü kansere ancak, rant olmaktan çıkarılırsa çare bulunur.