Son birkaç yıldır, Çin mallarıyla rekabet edememekten şikayet edip duran genel müdürümüz, artık kendine yeni bir yol çizmiş. Bu yeni stratejisini de şöyle açıklıyor, “Artık Çinliler benden korksun”…
İşin özeti şöyle; Mevcut işi olan makina imalatı konusunda, sektöründe; ‘pahalı makina’ imajından kurtulamamış. Kaliteden ödün vererek makinasını ucuzlatmak yerine, isteyene ucuz makina yapacağı yeni bir firma kurmuş. Üstelik bu yeni firmada sadece kendine makina üretmeyecek, ucuz makina satmak isteyen firmalar için de fason üretim yapacak. Yani başkasının markası için de makina ve aksam üretecek.

***

Bu iyi bir model mi? Tartışılır. Çok olumlu yönleri de var, sorunlu yönleri de. Ama gerçek olan bir şey var. O da, fiyata dayalı rekabet konusunda ısrarcı olan firmalar için böyle de bir yol olduğu gerçeği. Yani, Çinlileri kendi silahıyla vurma mantığı…
Ben işin bu tarafıyla fazla ilgilenmiyorum. Sonuçta bu bir strateji. Günümüz rekabet koşullarında, kendinize nasıl avantajlar sağlayacağınız konusu yöneticiden yöneticiye değişebilir. Hayatta tek bir doğru olmadığına göre, önemli olan başarı. Bunu nasıl yaptığınız o kadar da önemli değil. Tabi etik kurallara sadık kalma koşuluyla…
Ama burada altı çizilmesi gereken çok önemli bir nokta var. O da, rekabetin iyi bir şey olduğu. Türkiye’de 100 yılın üzerinde yaşayan çok az şirket var. Bunun ana sebebi, ikinci ve üçüncü kuşakların rehavete kapılmaları, ‘tatlı hayat’ yaşama isteğiyle, işlerine yeterince sahip çıkmamaları…
Ama, burada korkulan olmadı. Bu yazıya konu olan firmanın genç genel müdürüne, babasından birkaç fabrika binası kaldı ve onlarca dükkandan kira geliri alıyor. Yani (bugün için) bu kadar çok paraya sahipken, kendine başka şeyleri de dert edinebilirdi.
Rekabet iyi bir şeydir iyi! İyi ki varsın Çin.