Fabrika içi malzeme ve enformasyon akışının yönetilmesi ve yürütülmesi olarak tanımlanan intralojistik kavramı Birinci Dünya Savaşı sonrasında doğmuş. O dönemde el arabaları, ceraskal ve tepeüstü kreynler ile gerçekleşen iç taşımaya 1960’larda depolama sistemleri eklenmiş. Raf besleme ekipmanları, 20 m yüksek depo üniteleri ve kayar raflar icat edilmiş. 

1970’lerde dağıtım teknolojileri ortaya çıkmış. Elektrikli monoray sistemleri, 3m/s hızında konveyörler, otomatik kılavuzlu araçlar, otomatik depolama/geri alma sistemleri hem ham maddelerin imalata hem bitmiş ürünlerin ürün depolarına aktarılmalarında kullanılmış. 

Esnek imalat sistemlerinin doğduğu 1980’li yıllarda sıralama sistemleri, robotlar devreye girdi. Bu dönemin en büyük fark yaratan unsuru enformasyonu bilgisayarlar ile iletmek oldu. İntralojistik de lojistiğin diğer tüm türleri gibi malzeme ile birlikte enformasyon akışını da kapsadığından bilgisayar ağlarının bu akışı dijitalleştirmesi devrimsel etki yaptı. Parça çizimleri, imalat emirleri, satın alma siparişleri kağıtsız gerçekleşme potansiyeline ulaştı. 

1990’lı yıllar kullanım yerindeki depolama alanlarına yeni hava getirdi; endüstriyel satış makinaları sensörler, mobil terminaller, mekik sistemleri kullanılmaya başlandı. Işıklı ve sesli toplama sistemi toplama süreçlerini değiştirdi, emniyet düzeyini artırdı. RFID etiketlerinin paletlere, ekipmanlara, kutulara ve ürünlere kimlik kazandırması yönetimi kolaylaştırdı. 

Endüstri 4.0 ile intralojistik dünyası çok değişti. Hücresel yapıdaki, her yöne malzeme gönderip sıralama yapan konveyörler müthiş esneklik getirdi. Ancak asıl fark sistemdeki tüm nesnelerin birbirlerine bağlanarak oluşan ağı yapay zekanın yönetmesi oldu. Bu yazıya bakıp fabrikanızın hangi yılda olduğunu anlayabilirsiniz.