2020 yılını değerlendiren Aldağ İcra Kurulu Başkanı Rebii Dağoğlu, şu açıklamalarda bulundu: “Türkiye ekonomisi, üçüncü çeyrekte geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6,6 oranında bir büyüme kaydetti. Hatırlarsanız pandeminin etkisiyle ikinci çeyrekte de yine geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 9’un üzerinde bir daralma söz konusuydu. Ancak ilk dokuz aylık döneme baktığınızda GSMH’de yüzde 0,5’lik bir büyüme gözüküyor. Yıl sonu itibariyle yüzde 1-1,5 bandında bir büyüme oranını yakalayacağımızı düşünüyorum. Dünya ekonomisinin genelinde yüzde 5‘in üzerinde bir daralma bekleniyor. Bu ortamda Türkiye ekonomisinin pandemi sürecinden en az zararla çıkacağını söyleyebiliriz.

İKLİMLENDİRME SEKTÖRÜ NİSPETEN DAHA AZ ETKİLENEN SEKTÖRLER ARASINDA

Türkiye iklimlendirme sektörü de, diğer birçok sektöre nazaran pandemi sürecinden en az etkilenen sektörlerden bir tanesi. Bildiğiniz gibi biz ağırlıklı olarak inşaat sektörüne ürün tedarik eden bir sanayi koluyuz. Bu dönemde inşaat sektörünün yüzde 8’le en fazla büyüyen üçüncü sektör olduğunu göz önüne aldığımızda pandeminin olumsuz etkilerini nispeten daha az hissettik diyebiliriz. Ben ihracattaki düşüşe rağmen sektörümüzün bu seneyi beklentilerin üzerinde bir büyüme ile kapatacağını düşünüyorum.

"BÜYÜMEYE DEVAM EDİYORUZ"

ALDAĞ özelinde baktığımızda ise büyüme hedeflerimizden asla geri adım atmadık. Herhangi bir rakam zikretmek istemiyorum; ancak son dönemdeki büyük ölçekli ve prestijli projelerin tamamının iklimlendirme sistemlerinin ALDAĞ imzası taşıdığı zaten biliniyor. Tabii bu durum büyüme oranlarımızda da ciddi bir artışa vesile oldu. Şu anda siparişi alınmış işlerin hacimlerine baktığımızda 2021 yılının ilk çeyreğinde de büyüme trendimiz devam edecek.

ÖNGÖRÜLEMEYEN DURUMLARA HAZIRLIK OLMALIYIZ

2021 yılında da pandemi sürecinin etkilerinin yıl boyunca hissedileceğini düşünüyorum. Kurlarda öngörülemeyen ani bir yükseliş beklemiyorum. Dolar kurundaki artış hiç şüphesiz ki devam edecek; ancak bunun kademeli ve öngörülebilir seviyelerde olacağı inancındayım. Öte yandan pandemi ortamının ekonomi üzerindeki etkilerini azaltmak adına kamu kaynaklarının kullanılması bir zorunluluk. Dolayısıyla kamu maliyesinde daha fazla açık vereceğimiz bir ortam olacak. Bu durum enflasyon oranının yükselmesine yol açacağı gibi kur seviyelerindeki volatiliteyi de arttırabilir. Burada Merkez Bankası’na büyük iş düşüyor. Doğru para politikalarıyla, riskler nispeten bertaraf edilebilir. Ancak bölgemizdeki jeolopolitik riskleri de hesaba katmak durumundayız ki Türkiye, bu bölgedeki çatışmaların birçoğunun fiili aktörü durumunda. Ancak bunların hepsi zaten bilinen şeyler ve yönetilebilir nitelikte. Esas dikkat edilmesi gereken konu ise öngörülememiş ve bir anda ortaya çıkan de facto durumlardır. Bunlara karşı hazırlıklı olmak durumundayız.

İNOVASYON SÜREÇLERİNDE YENİDEN ŞEKİLLENECEK

İkinci pandemi sürecinin, 2021 yılında iklimlendirme sektöründeki inovasyon süreçlerinde de değişimlere neden olacağı aşikâr. Ancak bu konuda çok ciddi bir kafa karışıklığı ve bilgi kirliliği mevcut. Biz üreticiler bu noktada yatırımcılara en efektif ama aynı zamanda optimum çözümler sunmalıyız. Geliştirdiğimiz sistemler sürdürülebilir nitelikte olmalı.

İklimlendirme sektörü salgın sürecinde ve sonrasında; taze hava, iç hava kalitesi, klimalarda enerji verimliliği, uzaktan erişim ve diğer sistemlerle entegrasyon gibi konuların önem kazanmasıyla birlikte hem yeni inşaatlarda hem de mevcut yapılarda ciddi bir dönüşüm sürecine girecek. Bu nedenle sektör temsilcisi firmaların özellikle salgın sırasında oluşan ihtiyaçları, sektör ürünleri perspektifinde inceleyerek, yeni ürün geliştirme çabalarını artırması gerekiyor.
Pandemi sürecinde “İklimlendirme Teknik Kurulu”nun meslek odalarının öncülüğünde önemli bir rehberlik görevi yerine getirdiğini düşünüyorum. Bundan sonraki adım mevzuatlarda yapılacak değişikler olmalı, yani bugüne kadar tavsiye niteliğinde alınmış olan kararların bağlayıcı bir nitelik kazanması çok önemli.

ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞBİRLİĞİ DAHA FAZLA ÖNEM KAZANACAK

Pandemi sonrası dönemin son derece dinamik bir süreç olacağını bilmemiz lazım. Virüsün mutasyona uğrama ihtimali veya yeni virüslerin ortaya çıkma ihtimali çok yüksek. Bu nedenle sektörün inovasyon süreçleri de esnek olmalı. Yeni oluşacak durumlara karşı hazırlıklı olmalı ve hızlıca aksiyon alabilmeliyiz. Burada Üniversite-Sanayi işbirliği de önem kazanıyor. Bizler üretici firmalar olarak Ar-Ge çalışmalarımızı, müşterilerimizin beklentileri doğrultusunda ve üniversitelerin akademik çalışmalarını temel alarak yapıyoruz. Bu nedenle firmaların sahada ve uygulamada elde ettiği bilgileri, üniversitelere aktarmaları ve pandemiyle mücadelede yapılacak akademik çalışmalara veri tabanı oluşturmaları gerekiyor.

DÖNÜŞÜMÜN EN KİLİT FAKTÖRÜ YİNE “İNSAN KAYNAĞI”

Kısacası artık yeni bir küresel düzen ve eko-sistemle karşı karşıyayız. Kendilerini bu değişim sürecine adapte edebilen firmalar öne çıkacak ve ayakta kalacak. Ve tabii ki dönüşümün en kilit faktörü yine insan kaynağı olacak. Çalışanlarına yatırım yapan firmalar yoluna emin adımlarla devam edecek.”