Günümüzde herkes dijitalleşmekten söz ediyor ve herkes dijital dönüşüm ile inovasyon yapmak istiyor. Firmalarımız son 4 yılda dijital dönüşüm yapmak gerektiğinin, en azından bunun önemli bir şey olduğunun farkına vardılar. Ancak, organizasyonların pek azı dijital dönüşümün ne olduğunu biliyor. Birçok kurum ise inovasyona nereden başlayacağını bilmiyor. Dijital dönüşüm ile katma değerli ürün ve hizmetlerin üretilmesinin önemi henüz tam olarak anlaşılmıyor. Oysaki ülkemizde cari açığı kapatmak için üretim şart. Üretimi reel sektör yapmak zorunda ve bunun için de ekonomik şartlarla mücadele ederek üretim maliyetlerini düşürüp rekabet gücünü artırmak zorunda. Bu da ancak dijital dönüşümle olabilir. Endüstri 4.0’a ancak dijital dönüşümle geçilir.

Peki dijital dönüşüm nedir ve nasıl yapılır?

Dijital dönüşüm öncelikle bir zihniyet meselesidir. Yoksa teknolojiyi herkes satın alabilir. Büyük bütçeli organizasyonlar için teknolojiyi yurt dışından getirmek daha kolay. Ancak; robotlar, yazılımlar, sensörler ve nesnelerin interneti ile ne yapılacağını bilmedikten sonra bunun pek bir anlamı yok. Örneğin, bir firma yurt dışından birkaç robot satın alabilir; ancak onları üretim hattına nasıl entegre edeceğini, bu robotları nasıl kullanacağını ve bunlarla maliyetleri nasıl düşüreceğini bilmezse o havalı robotlar bir köşede atıl durur. Tozlanmasın diye üstü örtülür ve örtüler de kokteylden kokteyle kaldırılarak aslında ölü yatırım olan bu robotlar konuklara gösterilir.

Öyleyse kurumların ziyan edecek parası var mı?

Hiçbir iş insanı teknolojiye boşu boşuna yatırım yapmak istemez. Ölü yatırım ile günümüzün zorlu şartlarında şirket bütçesini zorlamak istemez. Faydalara odaklanmak ister. Ancak, dijital dönüşüm gelecekte teknolojiyle nasıl para kazanılacağını bilmektir. Yoksa hemen satılıp para kazanılacak somut bir ürün değildir. Dijital dönüşüm kısa, orta ve uzun vadede geleceğe yatırım yapmayı gerektirir ki işte bu yüzden bir zihniyet meselesidir. Yoksa teknolojiyi satın almak dijital dönüşüm ve endüstri 4.0’ın en kolay yanıdır.

Dijital dönüşümün ne olduğuna birkaç kısa örnek vermek istiyorum: Dijital dönüşüm lideri olarak son 10 yıldır yürüttüğüm danışmanlık projelerinde, Türkiye’nin dört bir tarafından birçok değerli ve emektar yöneticiyle tanışma fırsatım oldu. Kendileri ülkemizin kalkınmasında büyük çaba harcadılar ve harcamaya devam ediyorlar. Ancak, 2014’e kadar bana şu tür sorular yöneltilebiliyordu: “Hocam sizi mi alalım, yazılım mı alalım?” Ben de “Hemen yazılım alın diyordum. Nasıl olsa bana geleceksiniz. “ İşte dijital dönüşüm için bu zihniyetin değişmesi gerekiyor. Neyse ki vizyoner iş insanları sayesinde artık değişmeye başladı. Bir başka örnek de eğitim şart ilkesinden hareketle bazı ilköğretim kurumlarından gelsin: Bildiğiniz gibi dershane sisteminin sonlandırılmasının ardından bu dershaneler franchising yöntemi ile ana okul, ilkokul, ortaokul ve lise olarak yeniden örgütlendiler. Oysa bazen eğitimciliğe tüccar mantığının egemen olduğunu görebiliyoruz: Eğitim, öğretim ve öğrenimde dijital dönüşüm projeleriyle karşılaşan bazı yöneticiler “Bunlar harika, ama biz daha yeni açılan bir okuluz; eğitimde dijital dönüşüm yapmamıza gerek yok” diyorlar. Oysa hemen gerek var. Öğrencilerimizin son zamanlarda düşük not aldığı PISA sınavlarının direktörü Andreas Schleicher geçen yıl ne dedi? “Düşük not almanızın asıl sebebi ezberci eğitim sisteminiz değil. Öğrettikleriniz artık gereksiz” dedi.

Türkiye’deki organizasyonlar da kafa yapısını değiştirip dijital dönüşüm ile endüstri 4.0’a geçmezlerse işte bu gereksizler sınıfına girecekler. Yurt içi ve yurt dışında rekabet edemeyerek gereksiz olacaklar. Yoksa siz ülkemizde sıkıntıya giren bazı organizasyonların ekonomik güçlüklerle mi karşılaştığını sanıyorsunuz? Hayır, katma değerli ürün ve hizmetler geliştirmek üzere 2010 yılında dijital dönüşüm geçirmemiş olmanın zorluklarını yaşıyorlar. Yoksa bugüne çok daha hazırlıklı olurlardı. Nitekim eğitim şart mantığından hareket edersek bazı öğretim kurumlarının yaptığı hatayı da anlıyoruz: Tüccar kafası… Eğitim pazarda limon gibi alınıp satılacak bir mal değildir. Gelecek kuşaklarımızın çağın gereklerine uygun olarak yetişmesidir. Türkiye’nin geleceğini inşa etmektir. Bir yönetici “Ben nasıl olsa ücretli eğitim veriyorum. Velileri, öğrencileri ve öğretmenleri dijital dönüşüme hazırlamak için ek bütçe ayırmaya gerek yok” derse bu tür okullar da bir gün gereksiz olacaktır. Hele öğrencilerin Youtube ve internet üzerinden istedikleri bilgiye erişebildikleri bu çağda…Çözüm ne derseniz şu ipucunu vereyim: Önce çalışanlarımıza ve öğrencilerimize öğrenmeyi öğretmeliyiz. Yoksa bilgi vermek kolay. Dijital dönüşüm için bu zihniyet değişmeli.

Neden böyle?

Çünkü ülkemizde reel sektöre ve eğitime yeterince önem verilmiyor. Böyle olunca da iş insanları tüccar zihniyetine kapılarak inşaat gibi kısa vadede daha kârlı olan iş kollarına yöneliyor. Asıl geliri inşaat olan bir yöneticinin de kendi eğitim kurumunu daha çok döner sermaye olarak görmesi söz konusu oluyor. Dijital dönüşüm için bu zihniyetin de değişmesi gerekiyor. Uzun vadede ancak reel sektör kâr getirir. Teknolojiye yatırım yapmak ve değer üretmek şarttır.

Peki başka? Bir de tasarruf tedbirleri var tabii: Diyoruz ki ülkemizde ekonomik şartlar zorlaştı. Öyleyse tasarruf yapacağız. Peki ilk yaptığımız şey nedir? Eğitimleri durdurmak, üniversite işbirliklerini sonlandırmak ve Ar-Ge’den kısmak… Oysa ekonomiyi geliştirmek istiyorsak ilk işimiz gelir kaynaklarımızı artırmak olmalı. Gelirlerimizi artırmak için de özellikle eğitime bütçe ayırmalıyız ki önümüzdeki 10 yılda teknoloji ile nasıl para kazanacağımızı, nasıl sürdürülebilir kârlılık sağlayacağımızı ve ülkemizi nasıl kalkındıracağımızı bilelim. Bunun için de kadroların endüstri 4.0 eğitimi alması gerekiyor. Dijital dönüşüm için bu zihniyetin değişmesi gerekiyor.