Bu tabloya bakınca Türkiye tam bir yatırım cenneti. Ancak sac işleme sektöründe hangi firma yöneticisiyle konuşsanız herkes ‘dert küpü’. Öncelikli sorunu ‘haksız rekabet’ olarak görüyorlar.
Verilen örneklere ve yaşananlara bakılınca bu sorunun gerçekten rekabet koşullarının dışına çıktığı ve ahlaki boyutun tartışıldığı aşikar. Ancak, yaşanan olumsuzlukların çözümü bana göre haksız rekabetin bitmesiyle de son bulmayacak.
Çünkü ana sorun rekabetten değil, günün koşullarına ayak uyduramamaktan kaynaklanıyor.
Aslında tüm dünyada bakir olma özelliğini kaybetmiş pazarlarda yaşanan sorunla, Türkiye’nin sac işleme sektöründe yaşanan sorunlar arasında hiçbir fark yok.

Ana sorun ‘deniz bitti’

Dilerseniz bu sorunu biraz açalım. Bundan 10-15 yıl kadar önce Türkiye’de kaç tane sac işleme firması vardı, bugün bu sayı kaç? Yine o tarihlerde Türkiye’de kaç tane sac işleme makinası kullanılıyordu, bugün bu sayı kaç oldu?
Buradan hareketle, bu sektörde de arz-talep dengesizliği olduğunu ve ‘denizin bittiğini’ anlıyoruz ama bu durum kaçınılmaz. Çünkü isteyen herkes istediği sektöre yatırım yapabilir. Önemli olan firmaların esnek yapıda büyüyebilmesi ve her koşulda kendini yenileyebilmesinden geçiyor. Daralan pazarı fark ederek, pazarı büyütecek hamleleri doğru zamanda yapabilmek gerekir.

Tek çözüm ‘denizi büyütmek’

Peki deniz nasıl büyütülür? Aslında sac işleme sektöründe pazarı büyütme faaliyetiyle diğer sektörlerde pazarı büyütme faaliyeti arasında pek fark yok. Günümüzün ticari koşulu, sadece müşteriye satış ve satış sonrası iyi hizmet vermekten geçmiyor. Bundan asla taviz veremezsiniz ancak daha fazlasını yapmak zorundasınız.
Hepsinden önce müşterilerinizle bir ömür ticari partner olmak zorundasınız. Yani önce onlara kazandıracaksınız.

Önce müşteriye kazandırmak

Önce müşteriye kazandırmak anlayışını sac işleme sektörüne uyarlarsak şunları
yazabiliriz:
Örneğin makinalarınızı satın alanlar çoğunlukla fason kesim yapmak mı istiyor? O zaman fason kesim yaptıracak iş bağlantıları üzerinde çalışın. Hatta bunu sadece iç pazarda değil, dış pazarda da yapabilirsiniz. Çünkü gelişmiş birçok sanayi ülkesi fason iş konusunda Türkiye’yi tercih ediyorlar. Müşteri adaylarınıza, ‘‘makinayı bizden alın, iş bağlantılarımızdan yararlanın’’ bile diyebilirsiniz. Ama bu konuda her zaman gerçekçi olmalısınız…
Kendi pazarınızı genişletecek bir diğer doğru adım da ‘atıl kapasitenizi değerlendirmek’ olmalıdır. Yani çok fazla büyümeden küçük yatırımlarla daha çok satış yapabilecek şartlar üzerinde çalışmalısınız. Ancak bunu yaparken kendi işinizin dışına çıkmanın hayati bir hata olabileceğini asla unutmamalısınız…
Görülüyor ki rekabet sorunundan çok, sektörde pazar daralması sorunu yaşanıyor. Bunun, günümüzde tek bir çözümü var: Müşterilerinizle her zaman kazan = kazan ilişkisi kurmak.

Herkese iyi haftalar…