Henry Ford’un 1914 yılında “River Rouge” fabrikasında ilk kez kullandığı otomobil montaj bandı o tarihten bu yana çok adetli, seri üretimin değişmez prensibi oldu. Elle yapılan özel araçlar dışındaki tüm markalar hep Ford’un izinden gitti. Verimlilik konusunda dünyaya bambaşka bakış açısı getiren “yalın üretim” felsefesi dahi montaj bandını yok edemedi. Tersine onu daha da iyileştirdi ve kesikli üretimin pek çok branşına nüfuz etmesini sağladı. Beyaz eşya, elektrik şalt cihazları, elektronik ürünler hep montaj bandından çıkar oldu.

* * *

Ancak model çeşitliliğinin artması, her modelin çok daha karmaşık hale gelmesi, özel müşteri isteklerine evet deme zorunluluğu montajın değiştirilemez sıralı işlemler silsilesi ile yönetilmesini olanaksız hale getirdi. En uzun montaj adımının belirlediği sabit tempo pek çok istasyonun zaman kayıpları yaşamasına, verimlilik ve üretkenlik problemlerine neden olmaya başladı. Fabrikalar bu problemlere karşı önce üretim açısından birbirlerine benzerlik gösteren modelleri monte edecekleri ayrı hatlar kurdular. Bazı istasyonlara tali hatlar eklediler, paralel havai hatlarla çeşitliliği karşılamaya çalıştılar. Oysa bunlar hem geçici çözümlerdi, hem de sonun habercisiydi.

* * *

Yeni gereksinimlerin montaj hattı ile yönetilemeyeceğini gören Audi ilk darbeyi yaptı ve montaj bandı yerine, montaj adaları isimli çözümünü uygulamaya aldı. Bu çözüm birbirlerinden bağımsız işleyen montaj istasyonlarından oluşmakta. Her istasyon bir diğerinin temposuna uymak zorunda kalmadan doğal hızında çalıştığı gibi operatörler de banda inip binmekten kurtulmuş oluyorlar. İstasyonlar arası taşıma sürücüsüz araçlarla gerçekleşiyor. Bu yapı sisteme büyük esneklik de kazandırıyor, çünkü bir istasyondan belirlenmiş bir istasyona gitme zorunluluğu yok, uygun olana gidiliyor. Ölçümler yeni sistemin banda göre yüzde 20 daha üretken olduğunu gösteriyor.

Montaj hattı doğduğu yerde hayata veda ediyor...